Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
MEDYA NOTU
EMRE KONGAR
İKTİDAR MEDYAYI YOZLAŞTIRIRKEN...
Her ülkede her iktidar medyayı etkilemek, yönlendirmek, onun desteğin almak ister. "Özgürlükler ülkesi" Amerika'da bile, Irak'ın işgali sırasında, iktidar tarafından kendileri için özel bilgi akışı sağlanan, "Embedded journalists" denen ve Türkçeye kabaca "İliştirilmiş gazeteci" olarak çevrilebilecek bir kavram oluşturulmadı mı? Türkiye ne yazık ki, "Çok Partili Demokrasi" döneminin başlamasıyla birlikte, özgürce seçilmiş siyasal iktidarın medyayı denetim alma çabalarıyla da tanıştı. "Örtülü ödenekten" taraftar gazetecilere yapılan ödemeler, muhalif gazetecilerin hapse atılışı, kısaca "medya özgürlüğünün rafa kaldırılışı" Demokrat Parti döneminin unutulmaz özelliklerinden biri oldu. İktidarın özel ilişkiler yoluyla medyayı yönlendirmesi Özal döneminde çok etkili oldu: Özel davetler, gece yarıları, sabaha karşı edilen telefonlar, her türlü maddi ve manevi ödüllendirme, gazetelerin mülkiyet ve satışlarına doğrudan müdahale ve nihayet bir özel televizyon kanalının yasalara ve Anayasa'ya aykırı olarak, bir aile ilişkisiyle başlatılması... Ama Türkiye'de medya hiçbir dönemde, en çok yönlendirmenin yaşandığı Özal döneminde bile, Demokrasiyi ve Anayasal özgürlükleri bu derece tehdit eder bir niteliğe bürünmemişti. Bir yanda hukuken son derece tartışmalı bir biçimde medya şirketlerinin mülkiyetine el koymalar, haraç mezat ve gölgeli bir biçimde tek talibin katıldığı "açık arttırmalı" medya şirketi satışları... Öbür yanda dinci ideoloji çizgisindeki ittifaklar... Sermayenin dincileştirilmesi operasyonuyla, medyanın dincileştirilmesi operasyonunun, "dinci sermayenin medyaya egemen olması" noktasında buluşturulması... İktidarın "çoğunluk diktatörlüğüne" doğru kayışını "demokratiklik" diye yutturma baskısı... Yargıtay Başsavcısı'nın Anayasanın kendisine verdiği görevi yerine getirirken açtığı AKP'yi kapatma davasını "Demokrasinin böğrüne saplanmış bir yargı hançeri" diye "darbe" olarak niteleme... Başsavcının kişiliğine yapılan saldırılar... Danıştay katilinin içinde bulunduğu bir çetenin keşfedilmesi ve katilin saldırdığı, bomba attığı medya kurumunun sorumlularının bile bu çeteye dahil edilme çabaları... Çete soruşturmasının iddianamesi bile hazırlanmadan, ne kadarı doğru ne kadarı yanlış olduğu bilinmeyen iddialara dayalı, buram buram "dezenformasyon" kokan kitapların piyasada cirit atması... Köşe yazarları tarafından ihbar edilen meslektaşlar ve tutuklanacağı önceden ilan edilen yazarlar... Bu insanlara karşı yürütülen karalama kampanyası... Güvenlik güçleri tarafından özel telefon konuşmalarının dinlenmesi... Ve en vahimi, bu telefon dinlemeleri kayıtlarının, güvenlik güçleri veya adalet görevlileri tarafından hem ahlaka aykırı hem de suç teşkil eden bir biçimde "yandaş" medyaya sızdırılması... Bütün önceki dönemlerden farklı olarak, ADALET MEKANİZMASININ da bu çılgınca yasa ihlallerine ve haysiyet cellatlığına, "Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olan ülkemizde GÖZ YUMMASI... Bence sorun medya özgürlüğü veya iktidar-medya ilişkileri sorunu olmaktan çıkmış, bir REJİM SORUNU HALİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR. |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 2 Aralık 2024