"Batı basınının Türkiye'yi nasıl yansıttığı, 22 Temmuz seçimlerinin ardından başlayan yeni dönemde artık her zamankinden daha önemli. Çünkü dünyadaki Türkiye algısının şekillenmesinde bir numaralı rolü Batı medyası oynuyor.
New York Times, Washington Post, Financial
Times, The Times ve The Guardian gibi etkili
gazetelerin, her iki seçim sürecinde AKP'ye verdikleri desteğin,
habercilikte taraftarlık, yorumculukta da propagandacılığa kadar
varabildiğini gördük.
Bu gazetelerin haber ve yorumlarından çıkan mesajı şöyle
özetleyebiliriz: Gerçekte Ortadoğu'ya ait bir ülke olan Türkiye'de
laiklik, asker ve sivil otokrat elitler tarafından empoze edilmiştir.
AKP ise hem İslam'ın demokrasiyle uyumlu olabileceğini göstermesi,
hem de Batı yanlısı ve demokrat olması bakımından laiklere tercih
edilmelidir...
Tanımını anlamsızlaştırmaktan başlayıp, laikliği adım adım
aşındırmak isteyenlerin Batı alemi tarafından hoşgörüleceği izlenimini
verdiği için, Batı medyasının bu tavrı Türk demokrasisinin bekası adına
sakıncalıdır.
Yukarıda adını zikrettiğimiz gazetelerin bu çarpık bakış açısı
sadece temsil ettikleri çevrelerin çıkar algılamasıyla açıklanamaz.
Burada Batılı gazetecilerin AKP'ye duydukları sempati de rol oynuyor.
Kişisel gözlemlerimiz bize bu sempatinin bir dizi yanılsamadan
kaynaklandığını söylüyor. İşte bunlardan bazıları...
ILIMLI İSLAMCI HAYRANLIĞI: Dünyada genel İslamcı profili o kadar
kötü ki, kafa kesen, masum insanları kendisiyle birlikte havaya uçuran,
yaşama hakkını hiçe sayan, kadınlara zulmeden, dış görünüşüyle de hayli
korkutucu bir tipi İslamcı diye kanıksamış Batılı gazeteci, bizdeki
modern görünümlü AKP'lileri görünce adeta şok geçiriyor. Bu şokun
sonucu ortaya çıkan, AKP'ye yönelik hayranlığa yakın bir duygudur.
DEMOKRAT İSLAMCILAR, OTOKRAT ELİTLERE KARŞI: AKP sempatisi, Batı'da
oldum olası bir imaj sorunu bulunan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı
hissettikleri antipatiyle reaksiyona girdiğinde, bu gazetecilerin
kafasında net bir kontrast algısı peydahlanıyor... O da şudur: Bir
tarafta halka laikliği tepeden empoze eden Batı karşıtı otokrat
elitler, diğer tarafta halkın içinden gelen, bu otokratların hiç
olmadığı kadar reformist, AB ve Batı yanlısı, demokrat, ılımlı
İslamcılar. Ve de, laikliği pek de umursamadığını, AKP'ye yağdırdığı
oylarla göstermiş bir halk. Bütün laiklerin otokrat, bütün ılımlı
İslamcıların da demokrat oldukları gibi indirgemeci bir denklem
oluşturuluyor. TSK'nın siyasete son müdahalelerinin bu kaba tasnifi
yapanların işini kolaylaştırdığını kabul etmeliyiz.
SANKİ ŞAH'IN İRAN'I: Bu gazeteciler, 'laik elit' tarafından kurulan
ve bugüne gelen cumhuriyeti, Ortadoğu'nun görünürde aydınlanmış
otokratlarının, örneğin İran Şahı'nın rejimi ile neredeyse aynı
kefeye koyuyorlar. Laikliği savunanlar, Atatürk'ün 'mezarlık
bekçiliği'ni yapmakla suçlanıyor.
Bu gazetecilerin yazdıklarını okuyanlar Türkiye'de laikliği savunan
birinin aynı zamanda liberal, demokrat ve evrenselci olamayacağı gibi
çok yanlış bir izlenim edinebilir.
Söz konusu gazeteciler AKP'yi övmek için bu partiye atfettikleri
özellikler arasında laikliği saymıyorlar.
AKP'nin laik olmadığı bunlar tarafından zımnen kabul edilmiş oluyor.
TÜRKİYE UZMANLARI NEREDE?: Yıllardır Batı basınını takip ederiz, bu
haber ve yorumları yazanlar arasında Türkiye'yi yakından izlediğini
bildiğimiz gazetecileri nedense göremedik.
Taraftar yazılarını Türkiye amatörleri yazdı. Zaten Türkiye gibi
müstesna bir ülkeyi kavramsal şablonlara oturtarak incelemek ancak
amatörlerin işi olabilir.
İzlenimimiz o ki, bu gazeteciler belki de daha Türkiye'ye gelmeden,
bu günlerde AKP sempatizanı haline gelmiş bulunan bir grup yazar ve
'think tank'çının 'network'üne yönlendiriliyor ve bu 'network'teki
kapalı devre dolaşımlarında tek yanlı bir koşullanmaya maruz kalıyorlar.
Bu gazeteciler, İslamcıların, bugün 'ılımlı' iseler bunu Türkiye'deki
demokrasiye ve laikliğe borçlu olduklarını görmüyorlar veya görmek
istemiyorlar."
İçerdeki "medya şebekesi" ile dışarıdaki "medya şebekesi" işbirliği
halinde, Türkiye'yi "Dinci Oligarşiye" doğru kaydırmaya çalışıyor.