"Roj'dan Vakit'e terör ve medya
Ayrılıkçı terör ile irticai terör, biribirine benzeyen kaynaklardan besleniyor. İkisi de benzer yöntemler kullanıyor.
Biri içeride yeşil sermaye olarak adlandırılan İslamcı holdinglerce, dışarıdan da İran-Suudi Arabistan bağlantılı sermaye tarafından besleniyor. Öteki de ABD-Avrupa-Irak kaynaklı dış desteğe sahip. İçerideki kaynakları da Kürt kökenli işadamları ile şantaj ve baskıyla oluşturulan sermaye.
Her ikisi de kendi kulvarında sivil toplum kuruluşları, ocaklar, dergahlar, hücre evleri oluşturmuş. Her iki terör de demokrasinin nimetlerinden yararlanıyor. Seçilmiş destekçileri, seçilmiş teşvikçileri var. Milletvekilleri, belediye başkanları...
Bunların hepsinden belki de daha tehlikelisi her ikisinin de medyası var. Hem de holding düzeyinde güçlü birer medya grubu oluşturmuş durumdalar.
Türkiye bu iki büyük belayla aynı ölçüde ve gerektiği gibi savaşamıyor. Güneydoğu/Kürt kökenli terör ABD, AB himayesinde. İrtica ise AKP Hükümeti döneminde palazlandıkça palazlanıyor.
Peki İslamcı medyadan sayılan Anadolu'da Vakit Gazetesi ne
yapıyor?
1995'te Gümüşhane'de, türbanlı avukatların duruşmaya girmelerini
yasaklayan karara imza atan dönemin Gümüşhane Baro Başkanı Ali
Günday, daha sonra Vakit ismini alan Akit
gazetesinin hedefi olmuştu. Günday, hakkında günlerce süren
yayınlardan sonra İzzet Kıraç adlı bir kişi tarafından türbanı
yasakladığı gerekçesiyle öldürüldü.
Vakit gazetesi, evinin önünde bomba ile öldürülen hukuk
profesörü Ahmet Taner Kışlalı hakkında da yayınlar yaptı. O
zamanki ismiyle Akit gazetesinin 13 Mayıs tarihli sayısında
'Tutanak' köşesinin manşetinde yer alan Kışlalı fotoğrafına
çarpı işareti çizilerek üzerine 'Yuh pişkin zorba!' diye yazıldı.
Kışlalı, 'Zorba Kemalist gemi azıya aldı, halkı köpeğe
benzetti' başlığıyla hedef gösterildi. Kışlalı yapılan
haberlerden 5 ay sonra, 21 Ekim 1999'da öldürüldü.
Danıştay 2'nci Dairesi'nin türban kararına imza atan üyelerin
fotoğraflarını, 13 Şubat 2006 tarihli sayısında, 'İşte o üyeler'
diye manşetten yayınlayarak, hedef gösteren de Vakit Gazetesi'ydi.
Vakit Gazetesi, Danıştay eleştirilerini günlerce manşetinde
tutmuş, 4'e karşı 1 oyla alınan Danıştay 2'nci Dairesi'nin kararına
'evet' diyenlerin fotoğraflarını ve özgeçmişlerini de vererek,
'Başörtüsüne sokakta da yasak getirildiğini' iddia etmişti.
Vakit gazetesi, Almanya'da daha önce anti semitizm (Yahudi düşmanlığı) yaptığı gerekçesiyle kapatılmıştı.
Daha önce 'Akit' ismiyle yayın yapan gazete, açılan yüklü
tazminat davalarından kurtulmak için ismini 'Anadolu'da Vakit'
olarak değiştirmişti. Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu'nun
isim vermeden, gazetenin yayınlarının 'hedef gösterme' boyutuna
ulaştığını söylemesi de gözleri yine Vakit'e çevirmişti.
Türkiye, Danimarka istemiyor diye Roj TV'yi susturamıyor.
Ya Anadolu'da Vakit Gazetesi neden susturulamıyor?
Anadolu'da Vakit Gazetesi, Türkiye'de uygun iklimi bulmuş yayınına devam ediyor, hedef göstere göstere...
Önce Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday, sonra hukuk
profesörü Ahmet Taner Kışlalı, şimdi de Danıştay 2'nci Dairesi
üyeleri... Sorumlu olması ve soruşturması gereken Hükümet'in bir
üyesi diyor ki, 'Cumhuriyet Gazetesi ne ise Vakit de o...'
Cumhuriyet rejiminin geleceğinin tartışıldığı bir dönemde Vakit
ile Cumhuriyet'i aynı kefeye koymak...
Şaşkınlık mı Cehalet mi?
Hiç biri... Bu açıklama, daha kısa süre önce teröre hedef olan
Cumhuriyet Gazetesi'nin yeniden hedef tahtasına konulmasından başka bir anlam taşımıyor."