Geçen hafta, köşe yazarlarının yol açtığı dil kirlenmesi üzerine
yazdığım yazı, okurlardan büyük bir destek aldı.
Bugün bu mektupların kimilerinden bazı alıntılar yapmak istiyordum
ama bir senaryo yazarından gelen uzun mektup çok önemli olduğu için
sadece, Atay Sözer'in yazdıklarını yayınlıyorum:
"Köşe yazarlarının bilinçli yada bilinçsiz olarak Türkçe'yi bozmaları,
televizyon programlarındaki durumun bir uzantısıdır. Özellikle
özel televizyonlar yayına başladıktan sonra denetimsizlik giderek
artmış ve Türkçe, bilerek yada bilmeyerek yanlış kullanılır olmuştur.
Bilmeden kullananları bilgisizlikle, ilgisizlikle, cehaletle
suçlayabilir, sayılarının çokluğuna üzülebilir, onları oralara
çıkartanlara öfkelenebiliriz ve bunda da yerden göğe hakkımız olur.
Ancak, bilerek kullanım konusunda çok hassas bir durum var, bu
durum benim de içlerinde bulunduğum senaristleri çoğu zaman ikileme
düşürmüş ve zor durumda bırakmıştır.
Bir dizi yazıyorsunuz, çeşitli karakterler yaratıyorsunuz ve bu
karakterleri kendi üslupları içinde konuşturuyorsunuz. Yaşlı bir
İstanbul efendisi olan karakterinize Osmanlıca kelimeler ettirmek
zorundasınız. Günümüzün pop kültürüyle yetişen genci eğer kendi
ürettiği bir argoyu kullanıyorsa dizinize bunu yansıttığınız zaman
gerçekçiliği yakalıyorsunuz. İşte hassas durum da burada
başlıyor.
Sizin de yazınızda kullandığınız "oha falan oldum"
sözünü örnek alalım. Bu söz şu an oynayan dizilerden birindeki
karakterin kullandığı pelesenktir. Söz konusu karakter, günümüz
gençliğinin zengin ama bilgisiz, tüketen bir bölümünü temsil
etmektedir. Türkçe'yi cehaletinden dolayı bozuk kullanmaktadır. Bu
tip insanlar gerçekten vardır gerçekten böyle konuşmaktadırlar.
Karakter, aslında ironi amaçlı kullanılmıştır. Bu şekilde
konuşmasıyla, komik duruma düşürülüp, konuşmanın yanlışlığı
vurgulanmak istemiştir... Senaristin yaptığı teknik olarak doğrudur
aslında.
Bir çok işte de bu yapılıyor... Peki bu amaca ulaşılıyor mu?
Hayır... Tam tersi, karakter izleyiciye sempatik geliyor, belli bir
çevrede konuşulan bu jargon, geniş kitlelere yayılıyor sonunda sizin
de okuduğunuz yazarların köşelerine kadar çıkıyor. Bu defaki durum
hiç de ironi değildir elbette. Amaçlananın tam tersi oluyor.
Burada suç kimde bilemiyorum doğrusu... Aynı şekilde eleştiri
amaçlı yarattığınız kötü karakterler de sık sık izleyici tarafından
sevilip kahraman ilan edilmiyor mu? Belki de bu yüzden bazı
yapımlardaki düzey, izleyicinin algılama seviyesine göre aşağılara
çekilip, basite indirgenmektedir... (Eskiden de benzer durumlar
varmış; doğru konuşan Hacivat antipatik; onunla alay eden, ona dayak
atan Karagöz sempatik olmuştur)
Kelimelerin bozulmasına başka bir örnek vermek istiyorum...
Bilinçli olarak Türkçe'yi çarpıtmak her zaman eleştiri amaçlı olmuyor
tabii ki, izleyicinin dilinde yaratacağı deformasyonu önemsemeyip,
salt güldürü malzemesi çıkması için yapılan çalışmalar da var
elbette... Yıllar önce Öztürk Serengil, filmlerinde bir
karakter yaratmıştı. Dublajını yapan Mücap Ofluoğlu, bu
karakteri kendine özgü bir biçimde konuşmuştu; kelimeleri farklı
vurgulaması, "kelajjj, mangırajj" gibi ifadeler
kullanması, bu karakterin tutmasına neden oldu. Serengil daha sonra
sahne gösterileri yapmaya başladığında mecburen Ofluoğlu'nun
konuşmasını, onun vurgulamasını taklit etmişti... Sahne
gösterilerinde belli bir karakter yaratıp bunlara belli bir konuşma
sitili veren sanatçılar çoktur (Bunun doğru olup olmadığı ise
ayrıca tartışılır tabii).
Serengil'i örnek alan M.Ali Erbil de TV programlarından
birinde turuncu rengi, orange ve turuncuyu harmanlayıp
"turanj" şeklinde söylemişti. Ancak bunun sonrası tek
kelimeyle faciadır; Erbil'in komiklik olsun diye söylediği kelime
daha sonra birçok program sunucusu tarafından bu kez ciddi olarak
kullanıldı ve bugün turuncuyu, turanj diye bilen pek çok genç
var (Bir kısmı da "orange" demeye devam ediyor
hâlâ!!!) Bunun gibi dilimizi bozmuş çok örnek vardır daha.
Gerek televizyon gerekse basında yer alanların sorumlulukları
büyüktür... Kalemden veya dudaklardan dökülecek her kelimeyi kırk kez
düşünmeleri gerek... Ama her şeyin zamana, hızlı olmaya bağlandığı bu
devirde bu yöntemle nasıl üretken olunur o da ayrı konu... İkilem
demekte haksız mıyım?"