Emre Kongar'ın Resmi^* İnternet Sitesi

Makaleler

Articles in English

Seksenli yılların ortalarında bir gün, Hürriyet'in, sonradan İran destekli bir radikal İslamcı örgüt tarafından katledilen genel yayın yönetmeni Çetin Emeç'in bana, "İngiltere'de gazete çıkarmak kolay. Kraliyet ailesi fertlerinin yaptığı her şey magazin haberi olabiliyor. Türkiye bu açıdan çok kısır. Magazin haberi bulmakta zorlanıyorum" diye dert yandığını anımsıyorum.

Emeç, çok çalışkan ve ciddi bir gazete yönetcisiydi.

Erol Simavi de gazetecilikten gelen bir patron olduğu için, siyasi haberlerde de magazin haberlerinde de, gazetenin en önemli ilkesi "doğru haber" vermekti.

1980 darbesi yıllarında, askeri yönetimin üniversiteler üzerindeki baskısını protesto etmek için öğretim üyeliğinden istifa ettikten sonra işe başladığım Hürriyet'te, benim görevim de zaten gazetenin habercilik ilkeleri açısından denetlenmesiydi.

Şimdi o günleri neden yazıyorum?

Geçtiğimiz hafta sonunda iki büyük gazetemizde yer alan ve biri yalanlanan, biri de yalanlanmayan ama açıkça yanlış olan iki magazin haberi, bana artık her türlü ahlak ve gazetecilik ilkesinin dışına taşmış olan medyamızdaki kalite sorununu bir kez daha anımsattı da ondan.

Yalanlanan haber Pazar günü Sabah gazetesindeydi.

Birinci sayfadan verilen, "Cem Karaca CHP krizi" başlığını taşıyan habere göre, Cem Karaca'nın Açık Hava Tiyatrosu'nda yapılacak Saadet Partisi İstanbul Gençlik Söleni'nde sahneye çıkacak olması CHP lideri Baykal'ı kızdırmış. Baykal CHP'li sanatçıyı telefonla arayarak konsere gitmemesini istemiş. Karaca da, "Davet ettiler, kabul ettim. Çünkü profesyonelim" demiş.

Bu haber Pazartesi günü Sabah'ta "Baykal: Karaca istediği konsere katılabilir" ve Hürriyet'te "Karaca'nın konserinden bana ne?" başlıkları ile yalanlandı. Sanatçıların işlerine karışılamayacağını söyleyen Baykal, haberin "tümüyle uydurma" olduğunu belittikten sonra, "Her halde konsere ilgi çekmek için böyle söylediler ama ayıp olmuş" demiş.

Sabah'taki yalanlama haberinde, bir gün öneki haberin İhlas Haber Ajansı kaynaklı olduğu da belirtilmiş. Bir telefon konuşmasından söz edildiğine göre, haberi ajansa veren kişi de herhalde bellidir.

İHA için çok kötü bir not tabii.

Sanırım Sabah yönetimi de bu "yalanlanan haberden" çok rahatsız olmuştur.

Nitekim, gazete yönetimi haberin peşini bırakmamış:

Salı günü devam eden öyküye göre, Karaca, menajerinin oyununa geldiğini söylemiş. İddiasına göre, olayın Saadet Partisi organizasyonu olduğu belirtilmeden kendisinden söz alınmış. Bu arada Saadet Partili yetkililer de Karaca'ya siyasal baskı yapıldığını öne sürmüşler.

Deneyimli bir göz, saptırmanın nerelerden kaynaklandığını hemen anlıyor ya, neyse!...

Yalanlanmayan ama açıkça yanlış olduğu görülen bir başka magazin haberi de yine Pazar günü, Hürriyet gazetesinde yer aldı:

İkinci sayfada "Yasemin annesiyle Londra'ya gitti" başlığıyla verilen haberin birinci cümlesinde "Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'in oğlu Erol Derviş ile nikahlandığı gece Derya Danacı'yla kaçamak yapan Yasemin Kozanoğlu..." deniliyor.

Oysa böyle bir nikah olmadı hiç bir zaman. Sanırım söz konusu olay bir "nişan" ya da ona benzer bir şeydi.

Son zamanlarda magazin haberlerinin konuları olan sözde sanatçılar ve mankenler "haber olayım da fiyatım artsın" anlayışı içinde bütün yolları deniyorlar.

Medyamız da "magazin olsun da ne olursa olsun, bu haberler zaten bir hayli su kaldırır" anlayışı içinde hem bu tür davranışlara çanak tutuyorlar hem de magazin haberlerinde gerçeğe uygunluğa pek de fazla özen göstermiyorlar. (Sanki siyasal ve ekonomik haberlerde gösteriyorlar!... Neyse!...)

Haber olmak için ödenen bedellerinin bir bölümünün hem basın ahlakına hem de genel ahlaka pek uygun olmadığı bilinen bir gerçek.

Ama eminim ki hem magazain muhabirleri hem de gazete yönetcileri, magazin haberciliğinin de ciddi bir iş olduğunu biliyorlardır!