Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
MEDYA NOTU
EMRE KONGAR
MEDYADAKİ KİRLENMENİN TEMEL NEDENLERİ
Daha yazımın başında hemen belirtmeliyim ki, gazetelerde ve televizyonlarda çalışanlar ve bu işletmelerin patronları, ülkemizdeki öteki meslek sahiplerinden daha "ahlaksız" değildirler. Hatta tam tersine, gazete ve televizyonlar, esas işleri, doğru haber ve bilgi aktarmak olduğundan ve her gün halkın önünde sınav verdiklerinden, gerek buralarda çalışanlar, gerekse bunların patronları, öteki meslek sahiplerinden daha da "ahlaklı" olma yönünde bir etki altındadırlar. Fakat günümüzdeki Türkiye'ye baktığımızda, genel olarak "ahlaksızlık" diye de nitelenebilecek olan "kurallara ve hatta yasalara uymama" davranışının en yaygın olarak siyasette ve medyada ortaya çıktığını görüyoruz. Ne yazık özellikle Özal döneminde başlayan ve sonra da güçlenerek varlığını sürdüren bir gelişme olarak, siyasetçi-medya patronu ilişkisi, gazete ve televizyonların mülkiyet yapılarını "hukuk dışı bir konuma" getirmiştir. Bugün, gazetelerin ve televizyonların genel mülkiyet ilişkileri, bu konudaki yasalara aykırı bir nitelik taşımaktadır. Örneğin, yasalar, bir gazete ya da televizyon kanalı sahibinin bir başka gazete ya da televizyon kanalındaki mülkiyetini sınırlamıştır ama, bugünkü yapıda, tekelciliğe karşı konulmuş olan bu yasaya kimse uymamaktadır. Ayrıca yasalar, yine medyanın büyük gücünü gözönüne alarak, buralardaki hisseleri belli bir oranın üstünde olanların kamu ihalelerine girmelerini yasaklamıştır. Buna karşılık, gazete ve televizyon kanalı sahibi olan bütün büyük holdingler kamu ihalelerine girmekte, örneğin, hemen hemen bütün elektrik santralı ihaleleri, gazete ve televizyon sahibi olanların mülkiyetindeki veya denetimindeki şirketler tarafından paylaşılmaktadır. Yasalara aykırı bu mülkiyet yapısı ve iş ilişkileri, ne yazık ki, gazetelerin tirajlarını arttırmak için başvurdukları "promosyon" denilen, okura gazete dışı ticari eşya verilmesi veya satılması olayında da gözlenmektedir. Yasaların açıkça kültürel ürünler dışındaki promosyonları yasaklamasına karşın, hemen hemen bütün büyük gazeteler, okurlarına çeşitli ticari eşya dağıtma veya satma kampanyaları düzenlemektedir. İşte bütün bu yapı, Türkiye'de özel teşebbüsün rekabet özgürlüğünü ve eşitliğini, gazete ve televizyon sahibi olmayan girişimciler aleyhine bozmakta, ayrıca gazeteler ve televizyonlar, içinde bulundukları holdinglerin adeta birer "halkla ilişkiler bülteni" haline geldiğinden, halkın haber ve bilgi alma özgürlüğü zedelenmekte, ve medya gücü politikacılar üzerinde de büyük bir baskı oluşturduğundan, bu yapıdan demokrasimiz de büyük zarar görmektedir. Bir başka biçimde söylemek gerekirse, medyanın bugünkü yapısı ve işleyişi "hukuk devleti" ilkelerinin dışına taşmıştır. Böyle bir yapıda, bir yazarın bir çanta dolusu para alması, veya bir patronun politik olarak bir siyasal liderden yana açık tavır koyması, ya da gazetesinde veya kanalında özel tetikçiler çalıştırması son derece "normal" karşılanmaktadır. Ne medya çalışanlarını, ne medya patronlarını suçlayalım: Sorun bir "kişisel ahlak sorunu" olmaktan çok, demokrasinin ön koşulu olan, "hukuk devletinin egemenliği" sorunudur. Bu sorunun çözümü de bireysel linç olaylarıyla değil, hukuk devletinin medya alanında da egemen kılınmasıyla gerçekleşecektir. |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 30 Eylül 2024