Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

MEDYA NOTU

 

 

EMRE KONGAR

 

 

YILMAZ GÜNEY, MİNA URGAN VE ORHAN PAMUK

 

Son günlerde, kitle iletişim araçlarımızda, sanat ve edebiyat tartışmaları yoğunlaştı.

Bu tartışmaları şu başlıklar altında özetlemek olanaklı sanıyorum:

Yılmaz Güney lumpen bir sanatçı mıydı, yoksa sinema sanatına katkıları büyük olan duyarlı ve entellektüel bir solcu mu?

Mina Urgan, kitapları çok sattığı için, “bayağı bir yazar” mı olmuştu?

Orhan Pamuk kendisinin önerdiği gibi, İbrahim Tatlıses’e şarkı sözü mü yazmalıydı, yoksa Tatlıses’in cevabında belirttiği gibi, onun vereceği belgelere dayalı oarak, sanatçının yaşam öyüküsünü mü romanlaştırmalıydı?

Aslında ben bütün bu tartışma konularının, farklı renkleri ve özellikle de yaşamın çeşitli alanlarındaki farklı sorunları aynı anda yansıttıkları için çok değişik açılardan ele alınabileceklerini ve bu nedenle de pek çok değişik görüşün aynı anda geçerli olabileceğini düşünüyorum.

Bu yüzden biraz aşağıda yapacağım biçimde, bu tartışma konularına kısa ve net ifadelerle değinmenin çok da benimsediğim bir üslubu ve yaklaşımı yansıtmadığını önceden belirtmeliyim.

Ama ne yapayım ki, Reha Pekerten’in şu satırları beni de “gaza getirdi”:

“Sayın Emre Kongar’ın dikkatine:

Okurlarınızın duyguları sizin için önemli ise işte benimkiler:

Her köşe yazınızda sevdiğim bir arkadaş ile buluşuyyorum. Adımı, yaşımı, şeklimi bilmeyen, beni hiç görmemiş ama beni tanıyan, anlamakta zorluk çekececeğim şeyi önceden kestirip onu vurgulayan, iyi öğreten, öğretmekten bıkmayan ve üstelik de bütün bu niteliklerine rağmen alçakgönüllü olabilen eski bir arkadaş.

Siz çok yaşayın.

Not:Yılmaz Güney hakkında yazacak mısınız? Lütfen yazın. Çok toz kalktı.”

Cumhuriyet’teki arkadaşlar bu faksı bir süre ilan tahtasında tutmuşlar, geçen gün benim elime tutuşturdular.

Çok etkilendiğimi belirtmeliyim.

Gördüğünüz (daha doğrusu okuduğunuz) gibi şu anda hiç de “alçak gönüllü” davranmayarak bu mesajı aynıyla sütunuma aldım.

Şimdi de “havaya girmiş” bir “köşe yazarı” olarak “fetvalara” başlayalım:

Yılmaz Güney tabii ki “lumpen” değildi. Ama bir “entellektüel” olmadığı da kesin. Kendisini en iyi tanımlayabilecek olan terim, dilimizin en güzel sözcüklerinden bir olan “kabadayı”dır.

Dünya sinemasındaki yeri son derece sınırlı olan ve Hollywood senaryolarından yürütülmüş metinlerle film çekerek yaşamını sürdüren bir Türk sinemasına, bütün öteki “yeni kuşak yönetmenlerle” birlikte değişik bir hava getirdiği doğrudur.

Ama hem Türk Sineması’nın evrensel boyutlardaki önemi (ya da önemsizliği), hem de Güney’in bu sinemaya getirdiği “hava”nın şematik ve konjonktürel nitelikleri, onun sinema sanatı açısından önemli bir “açılım” ya da ciddi bir “dönemeç” olarak görülmesi için yeterli değildir diye düşünüyorum.

Enver Hoca’cı olması, Kürt ayrılıkçılığını ya da Ermeni intikamcılığını desteklemesi, ağır tahrik altında da olsa bir cinayet işlemiş bulunması gibi iddialar ve olaylar ise sanatını ne yüceltir ne de küçültür kanısındayım.

Basında yer alan tartışmalar nezaket ve terbiye kurallarını hayli zorlayan bazı ifadeleri içermeye başladı.

Sanıyorum, Yılmaz Güney’i tartışanlar, o dönemlerde kendilerinin yaptıkları hataları da yargıladıkları için biraz daha acımasız olabiliyorlar.

Böylece aslında kendilerine dönük olan ve o nedenle de çok acımasız ve sert bir üslup taşıyan eleştiriler muhataplarına yöneldiği zaman, pek de zarif bir izlenim bırakmıyor okurlar üzerinde.

Değerli yazar arkadaşlarımın “üslubu beyan aynıyla insan” deyimini anımsamalarını ve kullandıkları sözcüklerin ve ifadelerin kendi kişiliklerini yansıttığını bilerek daha dikkatli olmalarını öneririm.

Yılmaz Güney konusu tüm yerimizi doldurdu.

Öteki konulara da haftaya değinmeye çalışacağım.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional