Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

MEDYA NOTU

 

EMRE KONGAR

 

DEPREM TARTIŞMALARINDAN ÖĞRENDİKLERİMİZ

 

Biliyorum deprem konusu artık “kabak tadı verdi”, ama ne yapalım, KİA’mız (Kitle İletişim Araçlarımız, yani yabancı terimle medyamız), sürekli olarak bu konu ile meşgul.

Yapılan yanlışlar da kulak tırmalamaya devam ediyor.

Yabancı pek çok terimin kullanıldığı bu alanda pek doğal olarak gülünç yanlışlıklar da oluyor.

Örneğin, değerli okurlarımdan Turgut Aydın, 17 Ağustos depreminin ilk günlerinde Anadolu Ajansı’ndan kaynaklandığını sandığı, pek çok gazete ve kanal tarafından yapılan bir yanlışa dikkatimi çeken bir e-posta yollamış.

Büyüklük” anlamına gelen “magnitude” sözcüğünün “manyitud” olarak okunmasından dolayı meydana geldiğini düşündüğü bu yanlış, pek çok yayın organında, 17 Ağustos depreminin 7,4 “manyetiğinde” diye nitelenmesine yol açmış.

Bu arada, Kandilli ile yurt dışı deprem merkezlerinin ölçüm farklılıkları sayesinde “büyüklük” ve “şiddet” kavramlarının da birbirinden farklı olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.

Sevgili Erdal İnönü bir başka garip deyime dikkatimi çekti: “Aletsel büyüklük”.

Bütün ölçümler aletle yapıldığına göre, böyle bir deyimin ne anlamı olabilir?” diye soruyor.

Ben hemen anımsatayım: Ulusal ve uluslararası ölçümler arasında mantıken açıklanamayacak kadar büyük farklar ortaya çıktığı zaman, durumu kurtarmak için icad edilmiş olan bir terim bu.

Ne yapalım bizim aletlerimiz böyle ölçtü” anlamına geliyor.

Bu sütunda “enkazlar” diye kulak tırmalayan spikerlerin yanlışına dikkat çektiğim için, okurlarım, pek doğal olarak “enkaz” sözcüğünün Arapça “nukz” kelimesinin çoğulu olduğunu ve “nukz”un da “bina yıkıntısı” anlamına geldiğini öğrendiler.

(Ben enkaz yerine yıkıntı terimini kullananan sunucuya ya da spikere raslamadım şimdiye kadar. Siz hiç duydunuz mu?)

Ayrıca devlet kararıyla, Marmara’nın içinden geçen fay hattının nasıl onbeş kilometre daha Güney’e çekildiğini de öğrendik.

Fakat bence asıl öğrendiğimiz, “biliminniteliğine ilişkin temel yaklaşımlar oldu.

Ben kendimi bildim bileli, “ekonomi” gibi “toplumbilim” gibi “sosyal bilimlerin” yeterince bilimsel olmadığından, çünkü örneğin “ne zaman ihtilal olacak?” ya da “enflasyon ne zaman tek rakamlı yüzdeye düşecek?” gibi sorulara, net olarak yanıt veremediklerinden yakınılır.

Ben de onlara dilim döndüğü kadar, “sosyoloji” ya da “ekonomi” bilimlerinin en az “jeoloji” ya da “fizik” kadar “bilim” olduğunu ama, olayların nedenleri olan ve bizim “bağımsız değişken” dediğimiz ögelerin sayılarının çok fazla ve aralarındaki ilişkilerin çok karmaşık olmasından dolayı, sonuçları, yani bizim “bağımlı değişken” dediğimiz olayları net olarak kestirme şansımızın fazla bulunmadığını söylerdim.

İşte şimdi aynı durumla, her ikisi de bir doğa bilimi olan “jeoloji” ve “sismoloji” konusunda karşılaştık.

Yer kabuğu, bu kabuğunun kırılması ve bu kabuğun üzerinde yüzdüğü mağma tabakası ile ilgili o denli çok değişken var ki, depremlerin nerede, ne zaman ve kaç şiddetinde olacağını önceden kesin olarak kestirmek olanaksız.

Ancak fay hatları yaklaşık olarak saptanıp, yine yaklaşık olarak deprem olacak bölgeler belirlenebiliyor ve buralarda şiddetinin ne olacağı pek de kestirilemeyen bir depremin, yine kestirilemeyen bir zamanda meydana geleceği söyleniyor.

Aynen demokratik haklarını, demokrasiyi yok etmek için kullananların, birgün kendi demokratik haklarının da kısıtlanacağının bilimsel olarak kestirilebilmesi ama bunun tam ne zaman olacağının söylenememesi gibi bir durum.

Ekranlarda tartışan jeolog, sismolog ve benzeri dallardaki bilim adamlarını suçlamayın.

Sadece gerçeğe ulaşmaya ve bunu bizlerle paylaşmaya çalışıyorlar.

Asıl, spikerlerin ve sunucuların kimi zaman bu bilim adamlarını sınırlı zaman ve benzeri nedenlerle itip kakmalarına tepki gösterin, çünkü onlar televizyon yıldızı değil, gerçeği arayan ve onu doğru saptamaktan başka dertleri (ve becerileri) olmayan ve olması da beklenmeyen kişilerdir.

Ayrıca bugüne dek bütün tartışmaları en ince ayrıntılarına kadar izledim.

Herkes tek bir konuda hemfikir: İstanbul, çoğumuzun ömür süresi içinde ciddi bir depremden, önemli ölçüde etkilenecek.

Bu bilimsel gerçeğe uygun bir kent kurabiliyor muyuz?

İşte sorun bu!

Gerisi önemsiz ayrıntı. “Laf-ı güzaf”.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional