Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

EMRE KONGAR

 

 

MEDYA NOTU

 

 

MAHSUN OLMAYAN YAPILAR BİZİ MAHZUN ETTİ

 

 

Aslında bugünkü yazımın başlığı, “Depremde Kitle İleşitim Araçlarının (Medyanın) Sorumluluğu” olacaktı.

Fakat “mahsun” ve “mahzun” sözcüklerinin anlamları, depremle ilgili olarak güzel bir farklılaştırma olanağı sağladığı için, okuduğunuz başlığı kullandım.

Ama bana yollanan iki mektuptan söz ettikten sonra, yine “Depremin Sosyolojik Fotoğrafı” adlı Pazartesi günkü yazımda, neden “Kitle ileştişim Araçlarını” politikacılar ve müteahhitlerden hemen sonra üçüncü sıraya koyduğumu biraz daha açıklamaya çalışacağım.

Çünkü “medyanın günümüzdeki rolü ve önemi” anlaşılmadan 21. Yüzyılı kavramamız olanaklı değil.

Evet, galiba “kuvvetlendirilmiş” “güçlendirilmiş” anlamına gelen “mahsun” sözcüğü ile “üzüntülü”, “hüzünlü” anlamına gelen “mahzun” kelimesi arasındaki en güzel anlam farkını, “İzmit Depremi’nde mahsun olmayan yapılar çökerek bizi mahzun etti” diyerek açıklayabiliriz sanıyorum.

İki değerli okuyucumdan “mahsun sözcüğü instihkâmdan geliyor” sözüm üzerine iki değerli eleştiri aldım. İkisi de, “mahsun” sözcüğünün istihkâmdan değil, “hısn” kökünden geldiğini belirtiyor. Hısn ise, sağlam, sarp, kale anlamlarına gelen bir kelime.

Birinci mektubu yazan Erol Sencer, ayrıca ayrıntılı olarak Arapça’da aynı kökten sözcük üretme kurallarına da değinerek, “en az üç sessiz harfin ortak olması” ilkesini anımsatıyor.

Bu çerçevede “istihkâm” sözcüğünün, “muhkem” ve “müstahkem” gibi sözcüklerle aynı kökten geldiğini, “mahsun” ile arasında anlam benzerliği olmakla birlikte, kök birliği bulunmadığını da ayrıca belirtiyor.

Erol Sencer’in “dilimizin sadeleştirilmesi” konusunda oldukça ilginç önerileri de var. Bir başka yazımda onlara da değineceğim.

İkinci mektup, değerli okurum Kemal Bek’ten.

Kemal Bek, mektubunda, Erol Sencer’in açıkladığı aynı hususları, Ferit Devellioğlu’nun ünlü “lügatına” gönderme yaparak anlatıyor ve aynı kaynağa göre “istihkâm” kelimesinin “hükm” sözcüğünden geldiğini belirtiyor.

Okurumun başka ilginç görüşleri ve eleştirileri de var.

Bunlara da bir başka yazıda değineceğim.

Şimdi gelelim “Kitle iletişim Araçlarının” hem partronlarının hem de çalışanlarının “deprem konusundaki” sorumluluğuna.

Pazartesi günkü yazımda, “medya patronlarını”, ekonomiyi düzenleyen yasalara ve kurallara uymadıkları, çalışanları da, “toprak yağmasını” bir hak gibi gösterip, yağmadan yana tavır koydukları ve bu yağmaya karşı çıkan belediyeleri kınadıkları için eleştirmiştim.

Şimdi işin bambaşka bir yönüne işaret etmek istiyorum:

Bir toplumdaki sorunların ve kötülüklerin birinci derecede sorumlusu o toplumdaki “iktidar”dır. Çünkü “iktidar” tanım gereği, o toplumun en kuvvetli varlığıdır ve görevi de toplumu yönetmektir.

Bugün Türkiye’de iktidar, zaman zaman birbiriyle örtüşen üç büyük güç arasında paylaşılmış görünmektedir:

Siyasal güç, ekonomik güç ve medyatik güç (kitle iletişim araçlarının gücü).

Ülkemizde özellikle eğitim ve öğretim, hem normal olanı, hem de dinsel olanı, çökmüş olduğundan, toplumun tüm eğitimi yani yönlendirilmesi “kitle ileştişim araçları” tarafından yapılmaktadır.

Günümüzdeki siyasal yozlaşmadan dolayı, kamu alanında ahlak ve yasa denetimi de “medya”nın görevleri arasına girmiştir.

Bu durumda, “iktidar” kaynakları arasında, “kitle iletişim araçlarının”, “sermaye” ile birlikte Türkiye’nin en büyük gücü olduğunu ileri sürmek çok abartma olmaz.

İşte “güçlü olan sorumludur” anlayışı içinde, özel yanlışları dışında, depremdeki genel aksaklıklardan medyayı sorumlu tutmamın esas ve genel nedeni budur.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional