Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

MEDYA NOTU

 

EMRE KONGAR

 

İSTENMEDEN YAZILAN ZORUNLU BİR YAZI

 

Aşağıdaki yazıyı yazıp yazmamayı dostlarımdan kime danıştıysam, "Yazma!" dedi.

Ama bütün bu dostlarım bugünkü sorunlarımızın temelinde "Biz vatandaş değiliz ki" "Kimse tepki göstermiyor ki" anlayışının yattığını düşünen uygar insanlardı.

Hepsi, başımıza gelenlerin esas nedeninin "sessiz kalmak" olduğunu düşünüyor, ama hiç biri aşağıda yazacağım konuya değinmemi uygun gör yordu.

Yazacağım konuda, eleştireceğim kişilerin ve bu arada güçlü basın organlarının benim üzerime geleceğini düşünüyor, böyle bir yıpranmadan beni korumak istiyorlardı.

Türkiye'de tartışmalar o denli yörüngesinden saptırılıyor, insanlar o denli saçma sapan kamplara ayrılıyor ve "toptancılık" anlayışı içinde bireylere o denli büyük haksızlıklıklar yapılıyor ki, doğrusu aşağıdaki eleştiri ile, "elimde olmadan ben de bu genel yanlışlıklara mı katılıyorum" diye düşünmeden de edemiyorum.

Böyle düşünmemin bir nedeni de, daha önce bir kültür eksikliğine işaret ettiğim Emre Aköz adlı yazarın, başlığını "Altı Milyarlık Profesör" koyduğu bir yazı ile, hiç bir nezaket ve terbiye anlayışına sığmayan biçimde bir yanıt vermiş olmasıydı.

Milliyet camiasında yöneticilik yapan ve Gazete Pazar'da bir de sütunu olan bu genç yazar şimdi de (üstelik benim adımı da anarak), tarihi ve gerçekleri çok vahim bir biçimde saptıran bir yazı yazdı.

Yaptığı yanlış, Aktüel Dergisi'nin başlattığı ve kardeş gazete Sabah'ta değerli yazar Hıncal Uluç 'u bile isyan ettiren bir başka hatanın devamı idi.

Aktüel Dergisi , geçen sayılarında Türkiye'nin yaşayan kırk aydınını seçti.

Hem ikibini aşkın okur oyuyla, hem de kendi belirlediği bir jüri ile iki ayrı liste yaptı.

Daha önce de gene bir jüri ile, bu kırk aydının içinden seçileceği ikiyüz kişilik bir başka liste saptamıştı.

Ben bunun üzerine, Aktüel'in jürisi içinde bulunan bir kişinin, 12 Mart 1971 döneminde İstanbul Üniversitesi'nde asistan kimliği ile MİT adına muhbir ajanlık yapmış olduğunu, bu kişinin de içinde bulunduğu bir jüriye, "aydın listesi" yaptırmanın en azından "münasebetsizlik" olduğunu belirten bir yazı yazmıştım.

Aktüel , başladığı "münasebetsizliği" yine aynı biçimde bitirdi ve çok tepki aldı.

Çünkü, zaten son derece öznel olarak hazırlanan bu listeyi bir de ünlü (ve benim pek de kullanmadığım) deyim ile, "İkinci Cumhuriyetçi" açıdan irdelemeye ve değerlendirmeye tabi tutarak hemen hemen herkes hakkında yanıltıcı yargılar aktardı kamuoyuna.

Gazete Pazar 'da yayınlanan Emre Aköz'ün yazısında ise, bu liste isim isim çözümlenerek, "devletin resmi ideologları" ve "gerçek muhalif aydınlar" gibi, aslında Aktüel'in yaptığı ama genel planda kaldığı için yanlışlarının pek de göze çarpmadığı, kaba ve gerçekleri tümüyle saptıran bir ayrım iyice vurgulanıyordu.

Belki yazarın gençliğinden ve tarih bilgisinin eksikliğinden, belki de ideolojik eğilimlerinden kaynaklanan çok önemli yanlışlar vardı bu ayrımda.

Örneğin, 12 Mart'ta hapse atılan ve askeri cezaevinde kendisine tuvalet temizlettirilen Mümtaz Soysal, "devletin resmi ideologları" arasında gösteriliyordu.

Örneğin, 12 Mart'ta Ziver Bey Köşkü'nde olmadık işkencelere tabi tutulan İlhan Selçuk da "devletin resmi ideologları" arasında sayılıyordu.

Yani muhalif oldukları için hapse atılan ve işkence gören aydınlar, "devletin resmi ideologu" grubunda gösteriliyordu.

Bu arada, 12 Eylül sonrasında, askeri yönetimin Üniversite üzerindeki baskılarına karşı tavır koyup istifa eden bazı aydınlar yine "devletin resmi ideologları" arasında gösterilirken, aynı baskılar karşısında sesini kısıp makamlarını koruyanlar ve bu arada askeri yönetimin sivil olarak sürdürülmesinde önemli işlevler yüklenen Özal'a övgüler düzenler, hatta Özal adına resmi görevler yaparak devletle bütünleşenler, "muhalif aydınlar" arasında sayılıyordu.

Benim derdim kişilerle değil.

Bu nedenle de, "muhalif aydınlar" kategorisinde gösterilmelerinin ya da sadece "aydın" diye anılmalarının yanlış olduğunu düşündüğüm kişilerin adlarını belirtmiyorum.

Ama ister yaşlı ister genç, ister dergi isterse sütun sahibi olsunlar, tüm meslektaşlarımdan biraz insaf ve izan, yani tarihe ve gerçeklere biraz daha uygun yargılar bekliyorum.

Basın bir anlamda toplumun belleğidir.

Bellek sapıtırsa, o toplumdan ne hayır gelir ki?

Bu toplumu sadece politikacılar mı bu hale düşürdü sanıyorsunuz?


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional