Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

MEDYA NOTU

 

EMRE KONGAR

 

MEDYA’DA CEHALET VE

ZARAFET ÖRNEKLERİ

 

Bir toplumbilim öğrencisi olarak şu Türkiye’ye bayılıyorum:

Hiç bir toplumda, Türkiye’deki kadar çok, derin ve olduğu gibi medyaya yansıyan çelişkiyi birarada, bu denli etkili ve uzun süre yaşayamazsınız.

Bir kez hemen, gözden kaçırılmaması gereken iki temel çelişkiyi vurgulayalım:

Türkiye’de medya, yağma kültürünün pençesinde yozlaşan siyasetin, halkın değil, çetelerin ve politikacıların ceplerini doldurmasına hizmet eden devletin denetlenmesinde en önemli demokratik kamu kurumu haline gelmiştir.

Çelişki bunun neresinde derseniz, yanıt hazır:

Birinci çelişki, medyanın bu özgürlüğe ve çeşitliliğe, Anayasa ihlali bahasına, ailesine kıyak yapmak isteyen “bir büyüğümüzün” yasadışı ve ahlak dışı çabaları ile kavuşmuş olmasında yatar.

Yani özel, özgür, özerk ve özgün medyamızın bizzat kendisi, yasadışı yollarla, ailesini zengin etmek isteyen bir politikacının, yani yağma kültürünün bir sonucudur.

Ama Türkiye’deki “namuslu insanların” kökünü kurutmak olanaklı olmadığı, ve medya ne de olsa, “öz işlevini yani haber verme görevini” yerine getirmek zorunda bulunduğu için, özel, özgür özerk ve özgün medyamız dönüp, kendisini üreten bu yozlaşmayı, bu yağma kültürünü eleştirmeye başlamıştır.

İkinci çelişki daha da büyük:

“Demokratik bir kamu kurumu” olarak “denetim” işlevini gerçekten “bihakkın” yerine getiren bu medya, aynı zamanda, bir başka “kamu görevi” açısından, ülke halkının bilgisine, ahlakına ve zevkine katkıda bulunma açısından, bütünüyle “sınıfta kalmıştır”.

Her ne ise, bugün amacım, genel çelişkiler ile başlayıp, bu özel, özgür, özerk ve özgün medyamızdaki somut cehalet ve zarafet örneklerine değinmek.

Önce iki adet “cehalet örneği”:

Kanal 6, “Cindoruk’un gafı” başlığı ile geçtiğimiz haftaki akşam ana haber bültelerinin birinde, “sizi Allahın rahmetinden koruyan bu şemsiye…” diye başlayan ve Partisini şemsiyeye benzeten Cindoruk’un metaforunu “gaf” diye niteledi… ve asıl gafı kendi yaptı.

Haber editörüne göre, bir parti övülürken, değerli olan “Allahın rahmetinden” halkı koruyan bir şemsiyeye benzetilemezdi. Çünkü Allahın rahmeti, Allahın koruması, esirgemesi ve affı anlamına geldiği için, bundan korunmak gerekmezdi. Bu ifade bir gaf idi.

Herhalde bunu yazan ya çok genç, ya da Anadoluyu bilmeyen bir arkadaş. Biraz kültür birikimi olsaydı bu arkadaş, “Allahın rahmeti” deyiminin “yağmur” anlamına geldiğini ve Cindoruk’un “sizi yağmurdan koruyan şemsiye” anlamına gelen bir cümle kurduğunu farkederdi.

Burada belirtmek istediğim ikinci gafı izleyen sevgili dostum Güldemir ise herhalde ekran başında saçını başını yolmuştur:

Değerli spiker Sayın Feyman, Rusya’nın devalüasyon yaptığı günün akşamı, İnterstar’ın güzel bir habercilik anlayışı ile ekrana canlı olarak getirdiği Güneş Taner’e, “Peki bu devalüasyon Laleli piyasasını canlandırır mı?” diye, beklenen sonucun tam tersini ifade eden çok cahilce bir soru sordu. Oysa artık sokaktaki adam bile biliyor ki, bir ülkenin parasının değerinin düşürülmesi, başka ülkelerden olan ithalatını kısar, ihracatını arttırır. Ruslar, Laleli’den sadece mal aldıklarına göre, bu ithalatın derhal olumsuz etkilenmesi, devalüasyonun kaçınılmaz sonuçlarından biridir.

Nitekim bu uygunsuz soru karşınıda şaşıran Taner, “Bakın şimdi size anlatayım… diyerek, uzun bir ekonomi dersi vermeye girişip, durumu kurtarmaya çalıştı.

Şimdi bir yazara ve bir karikatüriste ilişkin iki de zarafet örneği.

Biri Tekin Aral’ın Hürriyet Pazar’daki bir yazısı.

Tekin Aral, hafta sonlarında yazdığı güzel mizah yazılarından birinde (10 Ağustos 1998) bizim “Anchor man” tartışmasına çok iyi ışık tuttu:

Tekin Aral’ın tanımına göre, “Olmuş bitmiş olaylara maydanoz olan ve ahkam kesen” anlamına geliyormuş “anchor man”.

İkinci zarafet örneği, bir başka Aral’dan karikatürist Oğuz Aral’dan bir uyarı olarak, hem de çalıştığı gazetenin, Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni olan Ertuğrul Özkök’e bir uyarı olarak geldi:

Fransız Milli takımının dünya kupasındaki zaferinden sonra Fransızların tutumu örnek göstererek “milliyetçilik” üzerine bir makale yazan Özkök’e, Oğuz Aral, sözünü ettiği kavramın “milliyetçilik” değil, “yurtseverlik” olduğunu hatırlatıverdi.

Aslında gerek cehalet, gerekse zarafet örnekleri daha çok ama yerimiz tükendi.

Gerisi haftaya.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 2 Aralık 2024

Valid HTML 4.01 Transitional