Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR
EMRE KONGAR
Kültür Girişimi GENİŞLETİLMİŞ ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA   8 Kasım 2004   İSTANBUL TÜRKİYE   1990'ların başında Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra dünya yeni bir döneme girdi. Buna pek çok kişi "küreselleşme" diyor. Küreselleşme döneminde, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, Amerika Birleşik Devletleri'nin egemenliğindeki dünyanın yeniden biçimlendirilmesi için de "Yeni Dünya Düzeni" adı altında bir yapılanma modeli gündeme getirildi. Bu modelin oluşması biri uzun erimli bir değişimin öteki ise çok daha kısa dönemdeki bir olgunun sonucuydu. Uzun erimli oluşum, dünyanın Tarım ve Endüstri Devrimlerinden sonra "İletişim-Bilişim Devrimi" veya "Bilgi Toplumu" ya da "Uzay Çağı" gibi ifadelerle tanımlanan yeni bir devrime girmiş olmasıydı. Kısa dönemdeki olgu ise, 11 Eylül 2001'de Amerika'yı da vuran "Küresel Terörün" ortaya çıkışıydı. GOP'un nesnel bir değerlendirilmesi ancak hem uzun erimli hem de yakın zamanda meydana gelen bu iki nedenin dikkate alınmasıyla olanaklı olacaktır. Birinci olarak, "İletişim-Bilişim Devrimine" baktığımızda, dünyanın Tarım Devrimi ve Endüstri Devriminden sonra üçüncü büyük dönüşümün içine girdiğini görüyoruz. Tarım Devrimi, dünyaya ideoloji olarak tek tanrılı dinleri, devlet biçimi olarak mutlakıyetçi din-tarım imparatorluklarını ve din adamları ile toprak ağalarının yönetiminde, köle köylülerden oluşan bir sınıfsal yapıyı getiriyor. Mısır uygarlığı ile başlayan bu dönem, Roma ve Osmanlı gibi imparatorluklarla devam ediyor. Dönemin ekonomik değeri toprak; savaşlar ise dini ideoloji altında, toprak almaya ve alınan toprağı korumaya yönelik savaşlardır. Endüstri devrimi, insanlığa ideoloji olarak ulusçuluğu, devlet biçimi olarak laik ve demokratik ulus devletleri, üretim olarak fabrikalardaki imalatı, ekonomik değer olarak ham madde ve mamul madde pazarlarını, sınıfsal yapı olarak da sermaye ve işçi sınıflarını getiriyor. Savaşlar artık ulusçuluk ideolojisi altında ham madde ve mamul madde pazarı elde etme savaşları, dönemin egemeni ise sanayi devrimine öncülük ederek bir sömürge imparatorluğu kurmuş olan İngiltere'dir. Birinci Dünya Savaşı, din tarım imparatorluklarını tümüyle tasfiye ederek ulus devletlerin egemenliğini ortaya çıkarmış, İkinci Dünya Savaşı ise, bu çerçevede bir üst aşamaya geçme iddiasında olan Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında bölünmüş bir dünya ve bir Soğuk Savaş üreterek, İngiltere'nin egemenliğine son vermiştir. Şimdi insanlık, Endüstri Devrimi'nden, adı ne olursa olsun yeni bir devrim aşamasına geçerken, Amerika Birleşik Devletleri, Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra tek egemen olarak kaldığı dünyadaki liderliğini sürdürmek için, bu yeni biçimlenme döneminde, yeni bir düzen oluşturmak istemektedir. Endüstri devriminin ana kaynaklarından biri olan petrolün yirmibirinci yüzyılın ilk çeyreğinde tükenme sinyalleri vermesi, Çin'in gittikçe gücü artan yapısı, küresel terörün yaygınlaşması, Amerika Birleşik Devletlerini, bu yeni yapılanmanın kaçınılmazlığı konusunda ivedi kararlar almaya yönelten "yakın nedenler" arasındadır. Tam noktada, ikinci olarak Küresel Terör olgusuna bakmamız gerekmektedir. Gerek yaklaşan petrol krizi, gerekse Çin'in yakın gelecekte bir küresel güç olarak ortaya çıkmasının yaratacağı sorunlar Amerika Birleşik Devletleri'ni ivedi önlemler almaya iterken, Soğuk Savaş sırasında bizzat kendisinin Sovyetlerle mücadele için yarattığı Radikal Siyasal İslami örgütlerin, Soğuk Savaş sonrasında, hedefsiz kalarak Ortadoğu Savaşı'nı bahane edip New York'a ve Washington'a saldırması, küresel terörün, bu Yeni Dünya Düzeni'nin oluşturulmasında işlevsel bir neden olarak kullanılması olanağını sağlamıştır. Bir başka deyişle, insanlığın içine girdiği üçüncü büyük devrim çerçevesinde dünyadaki egemenliğini sürdürmek için yeni bir yapılanma arayan Amerika Birleşik Devletleri, Radikal Siyasal İslami örgütlerin bütün dünyaya ve kendisine yönelttiği tehdidi, bu yapılanmanın gerekçesi olarak kullanma olanağına kavuşmuştur. İslam coğrafyasının petrol kaynakları ile çakışan niteliği ve Orta Asya'nın Çin ile olan komşuluğu, küresel teröre karşı girişilen savaşta, Amerika Birleşik Devletleri'nin Yeni Dünya Düzeni açısından yakın sorunlar olarak gördüğü tehlikelere karşı ivedi önlemler almasını kolaylaştırmıştır. Değişen dünya düzeni bağlamında, ortaya çıkacak olan petrol krizi ve Çin'in küresel gücü ile başa çıkabilecek önlemler, küresel teröre karşı alınacak önlemlerle uyum içinde görünmektedir. İşte GOP'un tam adına baktığımızda, bu stratejinin uygulanacağı coğrafyanın ve eylemin açıkça tanımlandığını görmekteyiz: Projenin tam adı şöyle: "Geniş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Ortak bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık". "Geniş Orta Doğu"dan kastedilen coğrafya, Orta Asya'dır. Buna Kuzey Afrika da eklendiği anda, Amerika Birleşik Devletleri'nin dünyaya hangi alanlarda müdahale edeceği ortaya çıkmaktadır. "Ortak bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık" ifadesi ise, bu bölgedeki uzun erimli amacı yeterince açıklamaktadır: Amerika Birleşik Devletleri, bizzat Başkan Bush'un ağzından açıklandığı biçimde bu yörelere, aynen İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya ve Japonya'ya götürdüğü gibi demokrasi götürmek istemektedir. Oysa unutmamak gerekir ki, Almanya ve Japonya yeterince endüstrileşmiş ülkeler olarak demokrasiyi kurmaya ve geliştirmeye elverişli bir ortama sahiptiler. Oysa Genişletilmiş Orta Doğu coğrafyası, özellikle Ortadoğu bölgesi, henüz Tarım Dönemi aşamasında, aşiret ve mezhep esasına göre örgütlenmiş bir toplumsal yapıya sahiptir. Yani bu bölgeye dışardan demokrasi ithal etmek, mevcut toplumsal ve ekonomik yapı açısından pek olanaklı görünmemektedir. Bu durumda, ilan edilen amaç ne denli yüce ve demokratik görünürse görünsün, fiilen meydana gelecek durum, Amerika Birleşik Devletleri'nin bu bölgedeki askeri ve siyasal egemenliği olacaktır. İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra başlayan Soğuk Savaş da sona erince, Amerikalı Siyaset Bilim Profesörü Samuel P. Huntington, Batı uygarlığının rehavet kapılarak laçkalaşmaması için yeni düşmanlara gereksinme duyulduğu gerekçesi ile, önce İslam Alemi'nin ve sonra da Sind uygarlığı'nın yani Çin'in Batı'nın karşısına dikileceği hakkında bir takım tezler ileri sürdü. Bugün, Amerika Birleşik Devletleri'nin gerek Afganistan gerekse Irak savaşlarının ardında da, GOP'un arka planında da, Huntington'un kuramsal açıdan dile getirdiği bu düşmanlığın izlerini görmek olanaklıdır. Bu nedenle Huntington'un kuramına bu çerçevede yeniden çok kısaca bir göz atmak gereklidir: Huntington'un genel yaklaşımı aşırı seçkinci yani faşist bir nitelik taşır:
Huntington önyargılıdır ve kötü kötü niyetlidir:
Türkiye'nin ve Atatürk'ün Anti-Emperyalist Tutumu, Huntington'u Korkutmakta, Batı Modelinin Batı Emperyalizmine Karşı Kullanılmasını Önlemek için Ilımlı İslam İleri Sürülmektedir.
GOP'un ardındaki ardındaki beyinlerden birinin de Tarihin Sonu adlı kitabıyla ünlenen Francis Fukuyama olduğu anlaşılıyor. Fukuyama'nın son kitabı State Building adını taşıyor. (Profile Boks Ltd, London, 2004) Alt ismi ise, "Governance and World Order in the Twenty-First Century". Türkçe'ye "Devlet Kurma", "Yirmibirinci Yüzyılda Yönetişim ve Dünya Düzeni" diye çevrilebilir. Fukuyama bu kitabında Yirmibirinci Yüzyıl dünyasını çözümlüyor ve bu dünyanın nasıl biçimlenmesi gerektiği konusunda önerilerini sıralıyor. Kitap, Amerika Birleşik Devletleri'nin başını çektiği GOP projesinin de anahatlarını oluşturuyor. Çeşitli yazar ve düşünürlerin "Ulus devlet bitmiştir; Yeni dünya düzeninde Ulus Devlet modelinin yeri yoktur" görüşüne karşılık, Fukuyama, Yirmibirinci Yüzyıl Dünyası'nın temel siyasal biriminin Ulus Devlet olmasını öngörüyor. Fukuyama'ya göre, hiçbir uluslar arası federal örgütlenme ya da bir uluslar arası örgüt, dünya üzerindeki yoksulluk, terör, uyuşturucu gibi sorunlarla, Ulus Devletler kadar etkili bir biçimde mücadele edemez. Yaklaşık bir kuşak boyunca, dünya politikasının, devletin küçültülmesi yönünde olduğuna işaret eden Fukuyama: "11 Eylül'den sonraki dönemde, dünya politikasının temel sorunu devleti geri çekmek değil, tam tersine onu güçlendirmektir. Gerek tek tek toplumlar, gerekse tüm dünya insanlığı için, devletin yok edilmesi, bir ütopyanın değil, bir felaketin başlangıcıdır" diyor (s.162). Tabii Fukuyama'nın sözünü ettiği devlet, "küçük fakat etkin" bir devlet. Dünyadaki ülkeleri, "Devlet fonksiyonlarının yaygınlığı" ve "Devletin gücü" ölçütlerine göre sınıflayan Fukuyama, Türkiye ve Brezilya gibi ülkeleri, "fonksiyonları yaygın ama güçsüz" devletler arasında sayarken, Amerika'yı, "fonksiyonları az ama güçlü devlet" sınıflamasına sokuyor. Fransa ile Japonya ise hem fonksiyonları yaygın hem de güçlü devlet kategorisinde yer alıyor (s.15). Tabii Fukuyama'nın tüm dünya için, "fonksiyonları dar ama güçlü devlet" modelinden yana olduğunu; bu modeli herkes için önerdiğini eklemeye gerek yok. GOP ile Fukuyama'nın son kitabı arasındaki ilişkiler son derece doğrudan ve çok açık. Amerika Birleşik Devletleri, terör, yoksulluk, uyuşturucu gibi dünya çapındaki sorunlarla savaşmak için, "Geniş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile, Ortak bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık" öneriyor. Son G-8 toplantısının gündemini de bu proje oluşturuyor. Tabii, bu projenin nasıl hayata geçirileceği çok önemli bir konu. Amerika'nın Irak politikası bu açıdan büyük önem kazanıyor. GOP'ta, Birleşmiş Milletlerin ve NATO'nun oynayacağı rol ve Türkiye'ye biçilen görev de bu çerçevede tartışılıyor. Fransa, Chirac'ın ağzından kuşkularını dile getiriyor. ABD, GOP'ta da, Irak'ta bugüne kadar izlediği politikaları uygularsa, dünyayı büyük bir felaketin beklediğine kuşku yok. GOP'un, Amerika Birleşik Devletleri açısından hem genel çizgileri, hem de bir anlamda yasal dayanakları, Kongre ve Başkan tarafından oluşturulan 11 Eylül Komisyonu raporu ile dünya kamuoyuna açıklandı; bu rapor geçenlerde 567 sayfalık bir kitap olarak yayınlandı. (The 9/11 Commission Report, Final Report of the National Commission on Terrorist Attacks Upan the United States, New York, W.W. Norton & Company,New York, 2004.) Komisyon "Amerika'ya yönelik terörist saldırıları" irdelediği raporu yazmak için 2,5 milyon sayfa belge incelemiş, on ülkeden, 1200'den fazla kişi ile konuşmuş. Raporun bir bölümü "Sürekli Büyüyen İslamcı Terörün Önlenmesi" adını taşıyor. Bu bölümde Komisyon dokuz öneri sıralamış. (ss.374-383). Ayrıntılı biçimde ifade edilen öneriler uzun uzun açıklanmış. Raporun bu bölümü, Amerika Birleşik Devletleri'nin İslam Dünyası'nda yoğun ilişkiler kurmuş olduğunu ve bu ilişkilerin gelecekte de süreceğini vurgulayarak başlıyor. Amerika'nın, İslam Dünyası'na yaptığı büyük yardımlara karşın, bölgedeki ülkelerde yaşayanların gözünde hiç de olumlu bir yere sahip olmadığı saptamasına yer verilerek, Endonezya'dan Türkiye'ye kadar, araştırma yapılan bu ülkelerde yaşayanların üçte ikisinin Amerika'nın kendilerine saldırmasından korkmakta olduğu belirtiliyor. İslami cihad anlayışının, Amerika'yı İslam karşıtı olarak tanımladığını da kaydeden komisyonun önerileri kısaltılmış haliyle şöyle:
Raporun bu bölümü, bazı terörist etkinliklerin artık dış kaynaklara gereksine duymadan ya meşru istihdam ya da düşük düzeydeki yasa dışı etkinliklerle kendi kendini finansa eder konuma geldiğini kaydederek son buluyor. (s.383) Yukarda çok kısa olarak alıntıladığım önlemler, Amerika'nın İslam Dünyası'na karşı, ekonomik kalkınmayı, eğitimi ve iletişim olanaklarını da içeren "topyekun" bir yaklaşım sahibi olduğunu gösteriyor. İşte Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'nin belkemiğini bu yaklaşım oluşturmaktadır. 1) Genel Değerlendirme Öyle anlaşılıyor ki, Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın içine girdiği yeni değişim döneminde de liderliğini sürdürmek için yeni bir yapılanma öngörmekte ve bu yapılanmanın alanı olarak da "Genişletilmiş Ortadoğu" dediği Kuzey Afrika'dan Orta Asya'ya kadar uzanan bir bölgeyi seçmiş bulunmaktadır. Her ne kadar bu yaklaşımın arkasında petrol kaynaklarının tükenmesi ve Çin'in gelişmesi yatıyorsa da, İslami Terör olgusu GOP'un ivedi biçimde yaşama geçirilmesinde önemli bir işleve sahiptir. Amerika, 11 Eylül 2001'deki İslam terörüne karşılık olarak yaptığı Afganistan harekatından sonra, "önleyici vuruş" veya "önleyici üstünlük" diye çevirebileceğimiz "preemptive preeminence" askeri stratejisi ile, yine İslam terörizmini gerekçe olarak kullanmış ve kitle imha silahlarıyla El Kaide ilişkilerini bahane ederek Irak'ı işgal etmiş ve böylece Ortadoğu'ya yerleşmiş görünmektedir. Amerika'nın Irak'a girmek için kullandığı bahanelerin gerçek olmadığı anlaşılmış ama kendisine hedef olarak belirlediği "Irak'a demokrasi götürmek" işlevi gündemden kalkmamıştır. Oysa toplumsal alt yapısı henüz Tarım Dönemi özellikleri taşıyan yani büyük ölçüde Endüstri Devrimi öncesi aşiret ve mezhep çizgilerinde örgütlenmiş bir topluma kısa zamanda, örneğin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Japonya ve Almanya'ya yapıldığı gibi, dışardan demokrasi götürmek hiç de olanaklı değildir. Nitekim bu gerçeği yaşayarak öğrenen Amerikalılar, bir süre sonra Irak için, gerçek demokrasiden vaz geçerek "İslami Demokrasi" öngördükleri gibi, demokrasinin ruhuyla ve özüyle bağdaşmayan bir modeli gündeme getirmişlerdir. Hiç kuşkusuz, Irak deneyimi, GOP'ta neler yapılabileceğini ve neler yapılamayacağını belirleyen bir ön uygulama niteliği taşımaktadır. Amerika'nın ekonomik kalkınma ve gelişme üzerine oturttuğu, özellikle gençlere, ama esas olarak tüm halklara yönelik olarak planladığı, eğitim ve medya alanlarını da kapsayan büyük "teröre karşı demokrasi atılımı", zaten Endüstri öncesi toplum nitelikleri taşıyan yerlerde, "İslami bir çizgiye" dayandığı ölçüde başarısız kalmaya mahkumdur. Bugüne kadar, özellikle teröristleri üreten ideolojik yapının Amerika'yı "İslam düşmanı" olarak tanımlamasının, bu ülkede yol açtığı rahatsızlık anlaşılabilir bir duyarlılıktır. Ayrıca böyle bir "İslam düşmanlığı" etiketi, Amerika'nın öne sürdüğü her reform programını da daha baştan sakat hale getirebilir. Bu açıdan, ürettiği reform planını İslam Alemi'nde uygulamak isteyen Amerika'nın bütün projeyi bir "Ilımlı İslam" eksenine oturtmak istemesi oldukça anlaşılabilir bir yaklaşımdır. Ama "Ilımlı İslam" yaklaşımının zayıf tarafı, zaten toplumsal yapıları demokrasiye uygun olmayan ülkelerde uygulanması halinde, demokrasi yerine, kullandığı ideolojik çerçeveden dolayı teröre hizmet etme olasılığının çok daha yüksek olmasıdır: Çünkü toplumun genel siyasal-ideolojik yapısı laik ve demokratik ilkelere göre biçimlenmediği sürece, gerçekleştirilen her atılım, ulaşılan her teknolojik ve eğitimsel aşama mevcut yapının "İslam" anlayışı çerçevesinde değerlendirilecek, böylece "İslam terörizmini" üreten ve besleyen ortam daha da güç kazanacaktır. Nitekim İslamcı teröristler üzerinde yapılan araştırmalar, bunların umutsuz ve yoksul insanlar kadar, eğitimli ve bilinçli orta sınıf bireylerinden de oluştuğunu göstermiştir. Dolayısıyla, GOP'un başarı şansı, ancak laik temeller üzerinde yükselen gerçek bir demokrasi modeline dayanması ile olanaklıdır. Yoksa, "Ilımlı İslam Demokrasisi" diye çarpıtılmış ve saptırılmış bir demokrasi modeli çerçevesinde yapılacak atılımlar, ters tepecek ve ilerde terörün de yaygınlaşması açısından hiç de istenmeyen sorunlar ortaya çıkacaktır. Tabii, gerçek bir demokratik modelin kullanılması, ağırlıklı olarak İslami ideolojiye dayalı siyasal yapıların egemen olduğu bölgede çok zor bir iştir. Mevcut siyasal iktidarlar böyle bir modeli kendi egemenliklerine bir meydan okuma biçiminde algılayabilecekleri için, bölge ülkelerinin hükümetlerinin desteğini almak çok zor olacaktır. Ama unutmamak gerekir ki, terörizmle mücadelenin en etkili aracı gerçek bir demokratik yapılanmadır. Türkiye'nin bölgede gerçek bir demokratik modele doğru örgütlenmiş olan tek İslam toplumu niteliği taşıması, bir yandan böyle bir modelin gerçekleşme şansına işaret ederken, öte yandan yalnızlığı ve biricikliği, böyle bir modelin uygulama zorluklarını gündeme getirmektedir. 2) Türkiye'nin Durumu Türkiye, gerek bölgedeki tek ve biricik demokratik Müslüman toplum kimliğiyle, gerek GOP'un hemen hemen tam ortasında yer alan coğrafi konumu dolayısıyla, gerekse Amerika Birleşik Devletleri'nin "stratejik ortağı" olarak doğrudan doğruya GOP'tan etkilenecek hatta projenin uygulanmasında kendisinden öncü katkı beklenecek ülkelerin başında gelmektedir. Amerika Birleşik Devletleri, hem Soğuk Savaş döneminden kalma alışkanlıklarla, hem de Türkiye'deki iç politika dinamikleriyle uyumlu götürmek istediği dış siyaseti açısından "Ilımlı İslam" modelini bugünkü Türkiye için de desteklediğini belirten sinyaller vermektedir. Irak'ın işgalinden sonra Türkiye ile komşu olan Amerika açısından Türkiye'nin "stratejik ortak" olarak önemi kuşkusuz daha da artmıştır. GOP, bu önemi bir kez daha vurgulayacak bir proje olarak görünmektedir. Bu durum, dış politikadaki stratejik tercihler açısından Türkiye üzerindeki Amerikan beklentilerini ve etkisini arttıracak niteliktedir. Oysa özellikle Kuzey Irak bölgesi ve Türkiye'deki bölücü etnik terör açısından Türkiye ile Amerika arasında görüş ve uygulama farklılıkları vardır. Öte yandan Türkiye Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerinde yeni sorunlarla karşılaşacak, yeni ilişkilerin temellerini atacaktır. Burada aklıda tutulması gereken bir başka konu da Türkiye'nin bizzat GOP ülkeleriyle ikili ilişkilerinin varlığıdır. Bu ilişkiler de Türkiye'nin bölgedeki stratejik konumu açısından büyük önem taşıyan niteliktedir. Bütün bu hususlar dikkate alındığında, GOP'un Türkiye açısından hem iç hem de dış sorunlar doğurması kaçınılmaz görünmektedir. Amerika'nın "Ilımlı İslam" yaklaşımı her şeyden önce Türkiye'nin toplumsal ve siyasal yapısı ve iç politikası açısından sakıncalar taşımaktadır. Bir İslami diktatörlükte, demokratik açılım sayılabilecek olan "Ilımlı İslam" yaklaşımı, laik ve demokratik bir rejime sahip Türkiye için hiç kuşkusuz, bir geriye gidiş, demokrasiden ödün veriş anlamını taşımaktadır. Öteki İslam diktatörlüklerine "Ilımlı bir İslam devleti modeli" olması için, Türkiye'nin rejiminden fedakarlık etmesi, tarihin, aklın, toplumun ve siyasetin kabul edebileceği bir husus değildir. Ayrıca böyle bir geriye gidişin Avrupa Birliği açısından da (aynen türban olayında olduğu gibi) çok ciddi sakıncalar taşıyacağı açıktır. GOP'un uygulama aşamasında ise ortaya çıkacak sorunlar daha da önemli görünmektedir. Türkiye'nin, Amerika'nın bölgedeki operasyonları için bir üs halini alması, bölgedeki konumunu önemli ölçüde sarsabilir. Ayrıca buradaki bir başka tehlike, GOP'un uygulanması sırasında barışçı yolların çabuk sonuç vermemesi ve bugünden öngörülmeyen başka gelişmeler üzerine üzerine, işlerin Irak-Amerikan ilişkilerine benzer bir yola dökülmesidir. Böyle bir durumda Türkiye tam bir çıkmazla karşı karşıya kalacaktır. Öte yandan Türkiye'nin GOP için yapabileceği pek çok şey vardır: Ekonomik kalkınma, eğitim, medyanın gelişmesi, açık ve demokratik bir toplum için örgütlenme gibi alanlarda, Türkiye bölge ülkelerine pek çok katkıda bulunabilir. Ayrıca konumu itibarıyla Türkiye'nin böyle bir projenin dışında kalması da ne olanaklıdır, ne de arzu edilir. Bu nedenle, hiç zaman yitirmeden Türkiye'nin "laik ve demokratik bir bölgesel güç olarak" derhal GOP'un asli ögelerinden biri sıfatıyla masaya oturması ve planlama faaliyetlerine etkin bir "stratejik ortak" kimliğiyle katılması gerekmektedir. |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 2 Ekim 2023