Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
29 Nisan 202427 Nisan İzmir Kitap Fuarı... Ve 29 Nisan 1960 tarihinde Ankara'da Menderes'in Tahkikat Encümeni kararını Protesto Eden Öğrencileri Engellemek İçin Mülkiye'nin (A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin) Polis Tarafından Basılmasının 64'üncü Yıldönümü.
Önce Cumartesi günkü İzmir Kitap Fuarı'nda yapamadığımız konferans ve
çok yoğun geçen imza ile başlayalım:
Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Yarışması dolayısıyla, kentin bütün ana caddeleri, gerekmediği halde, uzun süre kapatılmış olduğu için, havaalanından Kültür Park'a ancak üç saatte gidebildik ve konferansı yapamadık. Zaten konferansın sahnesi ve dinleyici alanı hem açık havada gürültülü bir yerdeydi, hem de çok uygun bir biçimde düzenlenmemişti. Buna karşılık kitap imzamız çok yoğun geçit. Hem bizim ortaklaşa yazdığımız DEVRİM VE KARŞI DEVRİMİN YÜZ YILI kitabımız, hem de benim ve Zülâl Kalkandelen'in tek yazarlı kitaplarımız çok ilgi gördü. Bu konuda medyada çıkan haber şöyleydi:
Bence imza gününü sürprizi, annesinin karnındayken, hamile annesinin, adına kitap imzalattığı kızımızın, beş yaşında yine imzaya gelmiş olmasıydı.
Bu arada başka sürprizler de vardı elbette: Evli bir sportmen çiftçin ilgisi beni gerçekten çok mutlu etti.
Elbette, evinden yıllarca önce aldığı kitapları ya da gazetelerden kestikleri konuşma ve yazılarımı getirenler çocuklarına, anne babalarına kitap imzalatanlar bizi gerçekten sevindirdi. Bu arada Zülâl Kalkandelen'in Hayvan Hakları kitabıyla, benim tek yazarlı kitaplarımın da bir hayli imzalatıldığını tekrarlamalıyım. * * * Bu haftaki GÜNCEL'in ikinci konusu, 29 Nisan 1960'da, Ankara Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültelerinde meydana gelen öğrenci protestoları. Adnan Menderes, 18 Nisan 1960'da Meclis'te 15 Milletvekili'nden kurulu bir Tahkikat Encümeni oluşturmuştu. Bu Encümen'in görevleri "Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenlerinin Vazife ve Salahiyetleri Hakkında Kanun" adıyla, 27 Nisan 1960 tarihinde Meclis'te büyük çoğunlukla kabul edildi ve ertesi gün T.C. Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konuldu. Bu kanun açıkça Anayasa'ya karşıydı ve Çok Partili Rejim'in ilk "Anayasa Darbesi" niteliği taşıyordu. Nitekim 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi, Çok Partili Dönem'in ilk değil ikinci darbesidir ve Menderes'in birinci darbesi olan 18-27 Nisan Tahkikat Encümeni Darbesi'ne karşı yapılmıştır. 18 Nisan'da kurulan Tahkikat Encümeni'nin görev ve yetkilerini belirten yasa 27 Nisan'da kabul edilince, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki hocalar ve öğrenciler Beyazıt Meydanı'nda 28 Nisan'da bunu protesto etmişler, İdare Hukuku hocası, Rektör Ord. Prof. Sıddık Sami Onar, polis tarafından tartaklanmış, kaşı yarılmış ve yerlerde süründürülmüştü. Ertesi gün, 29 Nisan'da Ankara'da, birbirine komşu olan Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültelerindeki öğrenciler de bu Sivil Darbe'yi protesto etmek için fakülte bahçelerinde protesto eylemine başlamışlardı. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin (Mülkiye) ön bahçesindeki eylemin öyküsü şöyledir: O dönem hakkında bol bol çözümleme yapıldığı, ben de çok yazı yazdığım için, bugün sadece somut olarak tanık olduğum olayları anlatacağım. Aslında gün her zamanki gibi başlamıştı. Ben de bütün İstanbullu öğrenciler gibi fakültenin yurdunda kalıyordum; Cebeci tarafındaki ara sokaktan girilen kapıdan doğrudan yatakhanelere geçilen yurtta. Yurt fiilen fakültenin içindeydi. Hatta Maliye hocamız Prof. Bedri Gürsoy'un Dekanlık yaptığı zamanlarda sabahları yatakhaneleri basıp, öğrencileri zorla yataktan kaldırıp sınıflara yolladığı anlatılırdı. Yani yurt ve fakülte bizim evimizdi. Bu nokta çok önemli, çünkü "Bugün okula gitmeyeyim" gibi bir seçenek bırakmıyordu bize; biz zaten okulda yaşıyorduk. Olsa olsa derslere girmeyebilir ve vaktimizi kantinde veya ünlü "sütunlu salonda" avarelik yaparak geçirebilirdik. O sabah fakültenin ön bahçesinde olağanüstü bir hareketlilik vardı. Arkadaşlar derslere girmemişler, burada toplanmışlardı. Bir süre sonra komşu Hukuk Fakültesi'nde de öğrencilerin gösteri için bahçede toplandıkları haberi gelmişti. "Ne oluyor" diye sorduğumuzda, Demokrat Parti İktidarının muhalefetteki CHP'yi kapatmak için Meclis'te bir "Tahkikat Encümeni kurduğu" ve bunun protesto edildiği yanıtını aldık. Kısa bir süre sonra da İstanbul'da Hukuk Fakültesi'nde bir gün önce, aynı konuda olaylar olduğunu, polisin şiddetle müdahale ettiği, öğrencilerden ölen ve yaralananlar olduğu, Rektör Sıddık Sami Onar'ın polislerce yerlerde sürüklendiği haberi geldi. Belki başkalarının bildiği bu haberleri ben ilk kez duyuyordum. Zaten fakültede İstanbullu arkadaşlarla birlikte kurduğumuz İngilizce Kulübü ve oyun sahnelediğimiz Tiyatro Kulübünden başka bir kulüple veya öğrenci derneğiyle herhangi bir ilgim yoktu. (Bu arada Tiyatro Kulübünde sonradan Beckett'in "Oyunun Sonu" adlı yapıtını sahnelediğimizi, kör ve kötürüm Hamm rolünü oynadığımı belirtmeliyim.) Muntazam gazete okumak ve radyo dinlemek gibi bir alışkanlığım olmadığı için de haberleri bilmiyordum. Çok kısa bir süre sonra polis ve asker geldi. Polis önce, Hukuk Fakültesi ile aramızdaki sokağı kapatarak iki fakülte öğrencilerinin birleşmesini engelledi. Bir süre sonra atlı askerler yan sokakla ön bahçe arasına girerek, bizi bahçeye ve binanın içine hapsetti. Bu arada öğrenciler "Menderes istifa" diye slogan atarak bahçede bağrışıyordu. Polise veya askere karşı herhangi bir hareket, bir saldırı yoktu. Sadece bazı öğrenciler askerler bahçeye girmesin diye, atlı askerlerin atlarının ayaklarının dibine yatmıştı. Ben de olanca salaklığımla yatanların en önündeydim. Yani at bir an ürkse (ki o bağırış çağırış arasında bu son derece muhtemeldi) nalların altında beynim dağılacaktı. Bir ara fakültenin balkonlarından birinden o zamanlar Doçent olan hocalarımızdan Arif Payaslıoğlu'nun da "Hükümet istifa" diye bağırdığını gördüm. Polislerin başında Niyazi Bicioğlu adında eski bir Mülkiyeli müdür vardı. Öğrencilere yumuşak davranıyor, polis şiddetine müsaade etmiyordu. Ben bir ara yerden kalkıp süvarilerin komutanı olan subayın yakasına yapışmış, ağlayarak "Bize ateş mi edeceksiniz, biz vatan haini miyiz?" diye sorarken buldum kendimi. Sonradan Milli Birlik Komitesi üyesi olan Vehbi Ersü imiş, yakasına yapıştığım subay. Bir ara CHP milletvekili Ferda Güley geldi. "Ferda Güley konuşacak"dediler. CHP milletvekili Güley bir otomobilin üzerine çıktı "Çocuklar dağılın lütfen, biz Meclis'te zaten bu mücadeleyi veriyoruz" gibi sözler söyledi. Öğrenciler Güley'i dinlemediler ve yuhalayarak bahçeden çıkardılar. Ertesi gün gazetelerde ve radyoda Menderes'in "Muhalefet milletvekillerinin Mülkiyeli öğrencileri kışkırttığı" suçlaması yer alıyordu! Bu suçlamanın yalan olduğuna bizzat ben tanıktım. Saat 12 sıralarında bahçe artık sakinleşmişti. Öğrenciler bağırmaktan yorulmuş, polisle çatışma olmamış, askerler yerlerinden kıpırdamamıştı. Pek çok arkadaş karınları acıktığı için içeri girmiş, yemekhaneye inmiş yemek yemeğe başlamıştı. İşte tam o sakin anda birdenbire Korgerenal Namık Argüç ortaya çıktı. Yaya erleri bahçenin içine soktu, binaya karşı mevzi aldırdı ve "Ateş" emrini verdi. Askerler yukarı doğru nişan aldıklarından kurşunlar başlarımızın üzerinden geçti ve fakültenin duvarlarına saplandı. (Daha sonra uzun süre bu kurşun izleri kapatılmadı.) Biz ateş edilmesi üzerine panik içinde binanın içine kaçtık. Zaten bir şey de yaptığımız yoktu o anda: aylak aylak orada duruyorduk. Bizim arkamızdan polis de binaya daldı ve Sütunlu Salon'da ateş ederek öğrenci kovalamaya başladı. Ben bizzat bir polisin bir arkadaşımıza başını nişan alarak ateş ettiğini gördüm. O kargaşada kimsenin ölmemesi gerçek bir mucizedir. Sadece bir kurşun, son sınıflardan Altan adlı bir arkadaşımızın bir yanağından girip öteki yanağından çıkmıştı. Sonradan öğrendiğimize göre, Menderes bizzat askerlere ve polise "Dağıtın" emrini vermiş, saldırı onun üzerine başlamıştı. Oysa çekilselerdi ve bıraksalardı, zaten Mülkiye'deki hareket tavsamıştı, öğrenciler kendi kendilerine dağılacaklardı. Ben ve birkaç arkadaşım, polis baskını üzerine yurdun pencerelerinden yan sokağa atlayıp kaçtık. Ben o gece Ankara'daki teyzemin evinde kaldım. Sonra da fakülte ve yurt kapatıldı, hepimiz istasyonlarda kimlik kontrolü yapılarak memleketlerimize sürüldük. İstanbul'da Derby lastik fabrikasında işçi olarak işe girdim, çünkü fakültenin ne zaman açılacağı belli değildi. Hafta sonları da Nazım'ın Piraye'sinin Altunizade'deki köşküne gidiyor, Şişli Terakki'den hocam olan İzgen Öksüzcü-Bengü ve Memet Fuatile sohbet ediyordum. Bu sohbetler kültür birikimime inanılmaz katkılar yapmıştır. 27 Mayıs'tan sonra okullar açıldı ve ben de Mülkiye'ye geri döndüm. * * * İşte 64 yıl sonra, ilk ağızdan, size bir "Sivil Darbe" ve "öğrenci olayı tanıklığı". |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 8 Temmuz 2024