Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

10 Ocak 2022

Medya'yı Bölme Ve Bağımsız Medyaya El Koyma Süreci Çok Önceden Başlamış!

Sevgili izleyenlerim, medyadaki kamplaşmaların ne zaman başladığına bakarken, Cumhuriyet'te "Medya Notu" sütunumda yazdığım bazı yazılarıma rastladım.

1996'da, Kültür Müsteşarlığı görevinden ayrıldıktan sonra, İlhan Selçuk'un önerisi üzerine Cumhuriyet'te haftada bir çıkan "Aydınlanma" yazılarıma başladığımda, yazılarımın altına medyada gözüme kulağıma çarpan yanlışlar hakkında bir de "Medya Notu" diye bir eleştiri ekliyordum.

Bu notlar çok ilgi çekti ve yazıişlerinin önerisi üzerine, bir de "Medya Notu" köşesi olarak, haftada ikinci kez bir yazı daha yazmaya başladım.

Daha sonra, "Aydınlanma" yazılarım haftada beş yazıya çıkarılınca, "Medya Notu" yazılarını da sonlandırdık.

İşte medyadaki kamplaşmaların tarihine bakarken "Medya Notu" köşesinde iki yazıma rastladım.

Bu yazıları değerli okurlarıma anımsatmak istiyorum:

Böylece, daha Erdoğan/AKP ktidara gelmeden, ortamın bugünkü kamplaşmaya nasıl hazırlandığını, buna kimlerin ön ayak olduğunu açıkça göreceklerdir sanıyorum.

Önce birinci yazı:

MEDYA NOTU

EMRE KONGAR

İSTENMEDEN YAZILAN ZORUNLU BİR YAZI

Aşağıdaki yazıyı yazıp yazmamayı dostlarımdan kime danıştıysam, "Yazma!" dedi.

Ama bütün bu dostlarım bugünkü sorunlarımızın temelinde "Biz vatandaş değiliz ki" "Kimse tepki göstermiyor ki" anlayışının yattığını düşünen uygar insanlardı.

Hepsi, başımıza gelenlerin esas nedeninin "sessiz kalmak" olduğunu düşünüyor, ama hiç biri aşağıda yazacağım konuya değinmemi uygun görmüyordu.

Yazacağım konuda, eleştireceğim kişilerin ve bu arada güçlü basın organlarının benim üzerime geleceğini düşünüyor, böyle bir yıpranmadan beni korumak istiyorlardı.

Türkiye'de tartışmalar o denli yörüngesinden saptırılıyor, insanlar o denli saçma sapan kamplara ayrılıyor ve "toptancılık" anlayışı içinde bireylere o denli büyük haksızlıklıklar yapılıyor ki, doğrusu aşağıdaki eleştiri ile, "elimde olmadan ben de bu genel yanlışlıklara mı katılıyorum" diye düşünmeden de edemiyorum.

Böyle düşünmemin bir nedeni de, daha önce bir kültür eksikliğine işaret ettiğim Emre Aköz adlı yazarın, başlığını "Altı Milyarlık Profesör" koyduğu bir yazı ile, hiç bir nezaket ve terbiye anlayışına sığmayan biçimde bir yanıt vermiş olmasıydı.

Milliyet camiasında yöneticilik yapan ve Gazete Pazar'da bir de sütunu olan bu genç yazar şimdi de (üstelik benim adımı da anarak), tarihi ve gerçekleri çok vahim bir biçimde saptıran bir yazı yazdı.

Yaptığı yanlış, Aktüel Dergisi'nin başlattığı ve kardeş gazete Sabah'ta değerli yazar Hıncal Uluç'u bile isyan ettiren bir başka hatanın devamı idi.

Aktüel Dergisi, geçen sayılarında Türkiye'nin yaşayan kırk aydınını seçti.

Hem ikibini aşkın okur oyuyla, hem de kendi belirlediği bir jüri ile iki ayrı liste yaptı.

Daha önce de gene bir jüri ile, bu kırk aydının içinden seçileceği ikiyüz kişilik bir başka liste saptamıştı.

Ben bunun üzerine, Aktüel'in jürisi içinde bulunan bir kişinin, 12 Mart 1971 döneminde İstanbul Üniversitesi'nde asistan kimliği ile MİT adına muhbir ajanlık yapmış olduğunu, bu kişinin de içinde bulunduğu bir jüriye, "aydın listesi" yaptırmanın en azından "münasebetsizlik" olduğunu belirten bir yazı yazmıştım.

Aktüel, başladığı "münasebetsizliği" yine aynı biçimde bitirdi ve çok tepki aldı.

Çünkü, zaten son derece öznel olarak hazırlanan bu listeyi bir de ünlü (ve benim pek de kullanmadığım) deyim ile, "İkinci Cumhuriyetçi" açıdan irdelemeye ve değerlendirmeye tabi tutarak hemen hemen herkes hakkında yanıltıcı yargılar aktardı kamuoyuna.

Gazete Pazar'da yayınlanan Emre Aköz'ün yazısında ise, bu liste isim isim çözümlenerek, "devletin resmi ideologları" ve "gerçek muhalif aydınlar" gibi, aslında Aktüel'in yaptığı ama genel planda kaldığı için yanlışlarının pek de göze çarpmadığı, kaba ve gerçekleri tümüyle saptıran bir ayrım iyice vurgulanıyordu.

Belki yazarın gençliğinden ve tarih bilgisinin eksikliğinden, belki de ideolojik eğilimlerinden kaynaklanan çok önemli yanlışlar vardı bu ayrımda.

Örneğin, 12 Mart'ta hapse atılan ve askeri cezaevinde kendisine tuvalet temizlettirilen Mümtaz Soysal, "devletin resmi ideologları" arasında gösteriliyordu.

Örneğin, 12 Mart'ta Ziver Bey Köşkü'nde olmadık işkencelere tabi tutulan İlhan Selçuk da "devletin resmi ideologları" arasında sayılıyordu.

Yani muhalif oldukları için hapse atılan ve işkence gören aydınlar, "devletin resmi ideologu" grubunda gösteriliyordu.

Bu arada, 12 Eylül sonrasında, askeri yönetimin Üniversite üzerindeki baskılarına karşı tavır koyup istifa eden bazı aydınlar yine "devletin resmi ideologları" arasında gösterilirken, aynı baskılar karşısında sesini kısıp makamlarını koruyanlar ve bu arada askeri yönetimin sivil olarak sürdürülmesinde önemli işlevler yüklenen Özal'a övgüler düzenler, hatta Özal adına resmi görevler yaparak devletle bütünleşenler, "muhalif aydınlar" arasında sayılıyordu.

Benim derdim kişilerle değil.

Bu nedenle de, "muhalif aydınlar" kategorisinde gösterilmelerinin ya da sadece "aydın" diye anılmalarının yanlış olduğunu düşündüğüm kişilerin adlarını belirtmiyorum.

Ama ister yaşlı ister genç, ister dergi isterse sütun sahibi olsunlar, tüm meslektaşlarımdan biraz insaf ve izan, yani tarihe ve gerçeklere biraz daha uygun yargılar bekliyorum.

Basın bir anlamda toplumun belleğidir.

Bellek sapıtırsa, o toplumdan ne hayır gelir ki?

Bu toplumu sadece politikacılar mı bu hale düşürdü sanıyorsunuz?

* * *

Tam tahmin ettiğim gibi, bu yazım üzerine müthiş bir saldırı dalgasıyla karşılaştım.

Bunun üzerine ertesi hafta yine bu konuda şöyle bir yazı daha yazdım:

MEDYA NOTU

EMRE KONGAR

KÖŞE YAZARLIĞI KOLAYDIR, ADAM OLMAK ZORDUR

Hani ünlü öyküdür, adam oğluna "sen adam olamazsın" dermiş.

Oğlan büyümüş, vezir olmuş.

Babasını çağırtmış ve "Bak demiş, sen bana adam olamazsın demiştin. Oysa ben vezir oldum."

Baba yanıt vermiş, "Ben sana vezir olamazsın değil, adam olamazsın demiştim. Vezir olmuşsun ama adam olamamışsın. Adam olsaydın, babanı ayağına getirtmezdin" demiş.

Ben her düşüncenin kendi içinde bir tarihsel anlamı, doğru ya da yanlış bir gerekçesi olduğuna inanırım.

Bu demek değildir ki, her düşünceye katılırım.

Tam tersine, benim doğru ya da yanlış saydığım düşünceler oldukça net biçimde birbirinden ayrılmıştır.

Örneğin, insanların ırklarına göre ayrılmalarının yanlış olduğuna inanırım.

Örneğin, insanların dinsel inançlarına göre ayrıma tabi tutulmalarının yanlış olduğunu düşünürüm.

Bu nedenlerle de ırk, din, milliyet gibi ayrımların siyasette kullanılmalarını tehlikeli ve yanlış bulurum.

Tarihteki bütün kitlesel katliamların, ya din ya ırk ya da milliyet temelindeki ayrımlar çerçevesinde yapıldığını bildiğim için, bu temaları, siyasetin dışında, mukaddes kavramlar olarak korumaktan ve siyasal polemik konusu yapmaktan kaçınırım.

Din, ırk ve milliyet kavramlarını siyasette kullananlara da karşı çıkarım.

Çünkü onların, kanlı katliamlara yol açan hataları tekrarladıklarını düşünürüm.

Ayrıca insanın tarihten ders aldığına, tarih ve toplum iyi değerlendirilebildiğinde, bu hatalardan da kaçınılabileceğine inanırım.

Bu nedenle de toplumumuza ilişkin olarak gerek güncel, gerekse tarihsel gerçekler konusundaki çarpıtmaların çok ama çok yanlış olduğunu Türkiye'yi karanlıklara sürüklediğini düşünüyorum.

Günümüzde ne yazık ki, kendilerini toplumun sahibi gören bazı güçler de; laik ve demokratik hukuk düzenimizi, ırk esasına ya da din esasına göre eleştirenler de, güncel ve tarihsel gerçekleri zaman zaman bilerek çarpıtıyor ve saptırıyor.

Zaten milli eğitim konusunda pek çok eksiğimiz ve yanlışımız varken bir de politikacılar ve köşe yazarları güncel ve tarihsel gerçekleri saptırınca, ortalık iyice karışıyor.

İşte son günlerde önce devlet, birkaçı dışında asla bu ünvanı haketmeyen 85 kişiyi "Devlet Sanatçısı" ilan ederek böyle bir kültür erozyonunun en belirgin örneklerinden birini verdi.

Arkadan Aktüel Dergisi, bu seçimden de esinlenerek, Türkiye'nin yaşayan 40 aydınını seçti.

Yapılan işin temelde yanlış olması bir yana, bu seçimde kullanılan jüri içinde, 12 Mart 1971'de muhbir ajanlık yapan bir kişinin bulunmasını çok yadırgadığımı belirtmiştim.

Derken, Milliyet gibi ciddi olduğunu varsaydığımız bir gazetede köşe sahibi olmak gibi gerçekten önemli bir toplumsal işlev yüklenmiş olan bir genç yazar, Emre Aköz, bu listeyi, bütünüyle saptıran bir sınıflama ile yorumladı.

Devleti eleştirdiği için hapse atılmış ve işkence görmüş İlhan Selçuk, Mümtaz Soysal gibi aydınları "Devletin resmi ideologları" içinde belirtirken, 12 Eylül düzenine boyun eğmiş ve bu yönetimin uzantısı olan Özal ile bütünleşmiş olanları da "Gerçek muhalif aydınlar" olarak ilan etti.

Şimdi de "Hayır" diyor, "ben böyle yapmadım, Emre Kongar kendisine daha önce "altı milyarlık profesör" dediğim için benim yazdıklarımı saptırıyor".

Aslında Aköz'ün 24 Ocak 1999 tarihli Gazete Pazar'daki makalesi dikkatle okunmadan, çıplak gözle üstünkörü bakıldığında, gerçekten de, Aktüel'in aydın listesini, "İşlevsel Aydınlar" ve "Eleştirel Muhalifler" diye ayırdığı gibi yüzeysel ve yanlış bir izlenim edinilebilir. Çünkü makalesinin arabaşlıkları olarak bu iki tanımı kullanmış.

Oysa bu arabaşlıkların biraz üstüne baktığınızda, "İşlevsel Aydınları" (Kellner'e göre) şöyle tanımladığını görüyorsunuz:

"İlk kategoridekiler varolan toplumun değerlerini meşrulaştırıp yeniden üretiyor. Klasik devlet ideologları ve çeşitli çıkar gruplarının fikirlerini dile getirenler bu kategoride."

Hem "işlevsel aydınlar"ı "klasik devlet ideologları" diye tanımlayıp bu grup altında adını andığınız bir sürü insana çamur atacaksınız, hem de yaptığınız bu nesnel yanlışı eleştiren bir yazı ile karşılaştığınızda, "Hayır, ben bunlar için devletin resmi ideologu demedim, beni eleştiren hem okuduğunu anlamıyor, hem de kötü niyetli" diye yazdığınızı inkar edeceksiniz.

Gençlere olan inancımı ve sevgimi koruyorum, ama Emre Aköz'e olan saygımı yitirdim.

* * *

Evet yirmi yıldan önce yazılmış iki yazı.

Bilmem bugünlere nasıl geldiğimiz ve bu noktaya gelmemizde kimlerin katkısı olduğu konularında sevgili okurlarıma bazı ipuçları veriyor mu?


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 29 Ocak 2024

Valid HTML 4.01 Transitional