Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
8 Mart 2021
Dünya (Emekçi) Kadınlar Günü
Önce Nil Tunca'nın makalesinden ve artık yasağı kaldırılmış olan
Wikipedia bilgilerinden harmanlanmış bir özet:
Kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olma mücadelesinin tarihi 1789
Fransız devrimine kadar uzanmaktadır.
Devrimle birlikte oluşturulan Fransız Ulusal Meclisinde İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi'nin temelini oluşturan İnsan ve Yurttaş Hakları
Bildirgesi okunmuştur. Ancak bu metinde yer alan insan (homme) sözcüğünün
sadece erkekleri kastettiğini söyleyen Olympe De Gouges,
1791 yılında İnsanlık tarihinde ilk kadın hakları bildirgesi olan "Kadın ve
Kadın Yurttaş Hakları" bildirgesini yayımlamış; "Toplumsal Cinsiyet
Eşitliğini" savunmuş ve Fransız Devriminin kadınlara karşı duyarsızlığını
eleştirmiştir.
Bu nedenle Olympe De Gouges Kadın Hakları mücadelesini ilk
olarak başlatan ve hiç unutulmaması gereken bir isim olarak tarihe geçmiş;
ancak ne yazık ki yazdığı "Kadın Hakları Bildirgesi" nedeni ile 1793
yılında ölüm cezasına çarptırılmıştır.
8 mart Dünya Kadınlar Günü'ne kaynaklık eden olay, 8 Mart 1857 tarihinde
New York kentinde tekstil işçisi kadınların günlük çalışma saatlerinin 16
saat oluşuna, buna karşılık ödenen ücretin azlığına, insanlık dışı çalışma
koşullarına isyan etmeleri ve greve başlamalarıdır
Grevi önlemek için polis, işçileri fabrika binasına kilitlemiş; o sırada
çıkan yangında dışarı çıkamayan 123 kadın işçi hayatını kaybetmiştir.
Amerika Sosyalist Partisi, 28 Şubat 1909'da New York'ta bir "Kadınlar Günü"
düzenledikten sonra, 1910 Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı her yıl
bir "Kadınlar Günü" düzenlenmesini önerdi.
26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde toplanan 2.
(Sosyalist) Enternasyonal'e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar
Konferansı'nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi delegeleri Clara Zetkin, Kate Duncker ve arkadaşları
bundan böyle her yıl bir "Kadınlar Günü" düzenlenmesi önerisini getirdi ve
öneri oybirliğiyle kabul edildi. İlk yıllarda belirli bir tarih
saptanmamıştı.
1921'de Moskova'da düzenlenen 3. (Komünist) Enternasyonal 3. Kongresine
bağlı Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı'nda o dönem ağırlık kazanan
"sınıfa karşı sınıf" politikalarının etkisiyle "Dünya Emekçi Kadınlar Günü"
adı benimsendi. Ancak, 1930'lu yıllarda "faşizme karşı birleşik cephe"
politikalarına geçiş sürecinde tekrar ilk baştaki "Dünya Kadınlar Günü"
adına dönüldü.
Bu değişiklik daha sonra kadın örgütlenmesi alanına da yansıdı ve
sosyalizmi veya komünizmi hedefleyen ve sadece "işçi/emekçi kadınlar" ya da
"sosyalist/komünist kadınlar" ile sınırlı bir örgütlenme anlayışı da terk
edilerek 1945'te Uluslararası Demokratik Kadın Federasyonu kuruldu.
* * *
"Dünya Kadınlar Günü" olarak 8 Mart gününün belirlenmesine kaynaklık
eden olay konusunda bazı farklı iddialar da vardır:
1) 8 Mart 1857'de ABD'nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında
grevci işçilere polisin saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi,
arkasından da çıkan yangında işçilerin kurulan barikatlar nedeniyle
kaçamamaları sonucunda 123 kadın işçinin ölmesi...
2) 8 Mart 1908'de ABD'nin New York kentinde çoğu sosyalist olan kadın
işçilerin öncülüğünde sendikal haklar ve kadınlara oy hakkı talepleriyle
düzenlenen miting...
3) Rusya'da çarlığın yıkılmasına yol açan 1917 Şubat Devrimi'nin 8 Mart
günü yapılan kadın yürüyüşü ve grevleri ile başlamış olması...
4) Sonradan empoze edilmeye çalışılan 25 Mart 1911'de New York'ta
gerçekleşmiş Triangle Gömlek Fabrikası yangını.
Birleşmiş Milletler'in resmi web sitesinin konuyla ilgili sayfasında 8 Mart
gününün seçilmesine kaynaklık eden olay olarak Rusya'da Çarlığa son veren
1917 Şubat Devrimi'nin Gregoryen takvime göre 8 Mart günü kadınların
protesto eylemleri ve grevleri ile başlamış olduğuna işaret edilmektedir.
1917'de Sovyet Rusya'da kadınlar oy hakkı kazandıktan sonra 8 Mart orada
ulusal bayram oldu.
Kadınlar Günü, 1967'de feminist hareket tarafından benimsenene dek
ağırlıklı olarak sosyalist hareketler ve komünist ülkeler tarafından
kutlandı.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında sosyalizmin yayılmasından
çekinen bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı
yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde gerçekleşen çeşitli
gösterilerde anılmaya başlanmasıyla Batı Bloku ülkelerinde daha güçlü bir
şekilde gündeme geldi.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya
Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti.
* * *
Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında, iki
komünist kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova'nın girişimi
ile gerçekleştirildi.
Bu tarihten sonra yıllar boyunca 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamalarına
izin verilmedi.
1975 yılında "Birleşmiş Milletler Kadın On Yılı" ilan edildi. Türkiye de bu
kapsamda yer aldığı için 1975 yılında Türkiye'de "Kadın Yılı Kongresi"
yapıldı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün 1975 yılında kutlanmaya başlamasında İlerici
Kadınlar Derneği'nin faaliyetleri de etkili oldu.
12 Eylül Darbesi'nden sonra tekrar askerî cunta yönetimi tarafından dört
yıl süreyle hiçbir kutlama yapılmasına izin verilmedi.
1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanmaya
devam edilmektedir.
Bu yeni dönemin temel farkı, eskiden sadece sosyalist kesimin sahiplendiği
bu günün artık hemen tüm kadın kuruluşlarının yanı sıra adeta resmi bayram
gibi devlet yetkilileri ve kurumları tarafından da kutlanmaya, hatta
şirketlerin de reklam ve pazarlama faaliyetleri ile buna katılmaya
başlamasıdır.
Öte yandan, günümüz Türkiye'sinde 8 Mart'ı Komintern'in 1920'li yıllardaki
"sınıfa karşı sınıf" politikalarının bir yansıması olarak adlandırıldığı
şekilde, "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlayanlar da olduğu
görülmektedir.
2003 yılında yurt çapındaki çeşitli Dünya Kadınlar Günü kutlamaları
arasında Taksim'de başlayan ve her yıl 8 Mart'ta tekrarlanan Feminist Gece
Yürüyüşü sonraki yıllarda başka şehirlerde de yapılmaya başladı.[12]
2014 yılında İstanbul Valiliği tarafından Taksim Meydanı ve İstiklal
Caddesi'nin yürüyüş ve miting yapılabilecek yerler listesinden
çıkarılmasından sonra 8 Mart günü İstiklal Caddesi'nde Feminist Gece
Yürüyüşü yapılmaya birkaç yıl devam edildiyse de 2019 yılında polis
İstiklal Caddesi'nde toplanan binlerce kişinin yürüyüş yapmasını engelledi.
Önceki yıllarda olduğu gibi yürüyüş yapmakta ısrar eden kalabalık göz
yaşartıcı gaz ve plastik mermiler kullanılarak dağıtıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hükûmet yetkilileri ve Milliyetçi
Hareket Partisi başkanı Devlet Bahçeli tarafından İstiklal Caddesinin
girişindeki Taksim mescidinden okunan yatsı ezanı sırasında slogan ve
ıslıklara devam edilerek ezanın protesto edildiği, ezana saygısızlık
edildiği iddialarında bulunuldu. Kadın örgütleri ise söz konusu iddiaları
yalanladı. 10 Mart akşamında bir grup "Ezana uzanan eller kırılsın"
sloganlarıyla Taksim'de bir gösteri yapmak istedi fakat polis göstericileri
müdahale ederek dağıttı.
* * *
Sevgili izleyenlerim, okurlarım, 8 Mart Emekçi Kadınlar gününün
Türkiye'de sadece "çalışan" veya "işçi" olan kadınlara özgü olarak
kutlanması yanlıştır, çünkü kadınlar ülkemizde sadece kadın oldukları
için, çalışan çalışmayan ayrımı olmadan ezilmekte ve öldürülmektedir!
Kadın emeğinin bütün dünyadaki emek sömürüsünün ana alanlarından biri
olduğu, özellikle kapitalist ülkelerde aynı işi yapan kadınların
erkeklerden daha düşük ücret aldıkları artık yadsınamaz bir gerçektir.
Fakat bu 8 Mart'ta, artık gerçekten milli bir leke, milli bir ayıp haline
almış olan "kadın cinayetleri" konusuna odaklanmamız gerekmektedir.
Erdoğan/AKP iktidarı döneminde kat be kat artmış olan kadın
cinayetleri, hiç kuşkusuz, iktidarın kullandığı, "eril dil" denilen
"erkek egemen ilkel dilden" ve izlediği çatışmacı, düşmanlaştırıcı,
kavgacı, dışlayıcı stratejiden ve Din-Tarım Kültürüne dayalı Feodal
Değerlerden etkilenmektedir.
* * *
Son günlerde medyaya yansıyan haberlere göre, son on yılda işlenen 15
cinayetin sorumlusu olan katiller cezaevlerinden izinli çıkan ve kaçan
sabıkalı mahkumlardı.
Ve bu on beş cinayetin onu kadın cinayetiydi.
Hiç kuşku yok ki "kadın cinayetleri" esas olarak, feodal din-tarım
kültürüyle yetişmiş olan, kadını eşya gibi, "kendi malı gibi" gören erkek
egosundan kaynaklanan cinayetlerdir.
Son yıllarda artan bu cinayetlere, güvenlik güçlerinin ve yargının bakışı
da son derece tartışmalıdır:
Polise yapılan sonuçsuz başvurular, mahkeme kararlardaki "iyi hal
indirimleri" gibi olaylarla dolu olan trajik cinayet öyküleri, toplumda,
güvenlik güçleri ve yargı mensuplarının kadını yeterince korumadığı ve
katilleri yeterince cezalandırmadığı yönünde yaygın bir kanı oluşturmuştur.
* * *
Son on yılda yani Erdoğan/AKP iktidarı döneminde kadın cinayetleri %
300 yani üç kat artmıştır.
Olaya soğukkanlı bir biçimde baktığımızda şu faktörlerin kadın
cinayetlerinin artmasında etkili olduğunu görüyoruz:
1) İktidar tarafından da desteklenen, kadınları ikinci sınıf vatandaş
gören, eve kapatan, toprak ağalığına dayalı, aşiretler, tarikatlar, şeyhler
şıhlar tarafından topluma aşılanan, azgelişmiş feodal kültür.
2) İktidarın, Demokrasinin en önemli koşulu olan "Kuvvetler Ayrımı"
ilkesini yok ederek "Yargı Erkini" de siyasete bağlayan "Tek Kişi Yönetimi"
yoluyla, insanları, din, dil, ırk, cinsiyet farkı olmaksızın eşit kabul
eden hukuk devletini tahrip etmiş olması...
3) Ve böylece topluma empoze etmek istediği, kadını ikinci sınıf gören
feodal kültür değerlerini hukuk devletinin eşitlikçi değerlerinin yerine
geçirmeye çalışması.
4) İktidarın toplumu etkileyen, bireylerin psikolojilerini bozan, kavgacı,
suçlayıcı, çatışmacı, dışlayıcı şiddet dilinin, insan ilişkilerini bozması,
sertleştirmesi.
5) İktidarın siyasal ve kişisel suçlamalarla çok fazla insanı hapse atması
sonunda cezaevlerinde yer darlığı yaşandığı için, katil ve ırz düşmanı gibi
suçluların hem açık cezaevlerine nakli, hem de infaz sürelerinin
kısaltılması.
6) Bütün bu uygulamaların alt yapısını, "Tek Kişi Yönetiminin", Meclisi
devre dışı bırakan Kanun Hükmünde Kararnamelerle, yeterli araştırma ve
inceleme yapılmadan, yeterli bilgi ve beceri olmadan, kişisel kararlarla
hazırlamış olması.
* * *
Somut çözüm önerileri:
1) İktidar, insanları genel olarak kaba kuvvete ve şiddete yönelten,
dışlayıcı, suçlayıcı, bölücü nefret dilini terk etmelidir.
2) İktidar mensupları, kadın erkek eşitliğini reddeden, kadını "erkeğe
emanet edilmiş" olarak gören, kadının kahkaha atmasını ayıplayan, onu eve
kapatmayı amaçlayan, hamile kadının sokakta gezmesini eleştiren, türbansız
kadını perdesiz eve benzeten, kadının sadece annelik fonksiyonuna vurgu
yapan, özetle kadına ikinci sınıf vatandaş derekesine indiren eylem ve
söylemlerden kaçınmalıdır.
3) Milli Eğitim Bakanlığı, bütün müfredat programlarında ve başta kitaplar
olmak üzere ders araçlarında, kadını erkeğin altında ve sadece evinde
gösteren yaklaşımı terk etmeli, bütün eğitim süresince kadın erkek
eşitliği, kadın hakları ve özgürlüğü konuları işlenmelidir.
Örgün eğitime ilave olarak yaygın eğitimde, yani halk eğitiminde de,
kadınlar için, yasal haklar ve özgürlükler konusunda özel kurslar
düzenlenmeli, ayrıca kadını özgürleştirici ve destekleyici beceriler
öğretilmelidir.
4) Diyanet İşleri Başkanlığı, kadını ikinci sınıf vatandaşlığa, erkek
egemenliğine ve evine kapanmaya mahkûm eden söylemlerden kaçınmalı, tam
tersine bütün yorum ve hutbelerinde kadın hakları ve özgürlüğü konularına
ağırlık vermelidir.
5) Yasalar, kadın haklarını ve özgürlüğünü koruyacak biçimde
güçlendirilmeli, kadına tehditler yakın ve eylemli bir tehlike olarak
değerlendirilmeli, bu tür tehditler kamu davası olarak kovuşturulmalı,
İstanbul Sözleşmesi bütün ruhu ve lafzıyla eksiksiz uygulanmalı, kadın
katillerine verilen cezalar, üst sınır ömür boyu hapis cezası olmak üzere,
arttırılmalıdır.
6) Mahkemeler, bu katillere, "duruşmalardaki terbiyeli tavrı", "pişmanlık
göstermesi", "takım elbise giymesi ve kravat takması" gibi abuk sabuk
gerekçelerle "iyi hal indirimi" uygulamamalıdır.
7) Savcılar, kendilerine intikal eden şikayetleri, kendi eşleri, kızları,
anneleri, kardeşleri tehdit altındaymış, onların hayatları tehlikedeymiş
gibi değerlendirmeli ve kovuşturmalıdır.
8) Güvenlik güçleri, kadını koruyacak biçimde özel eğitime tabi tutulmalı,
kadına yönelik tehdit ve şiddete ilişkin özel ihtisas birimleri
kurulmalıdır.
9) İçişleri ve Adalet Bakanlığı, kadınlar için özel olarak oluşturulan
güvenlik ağı ve acil imdat sistemini geliştirmeli, bu sistemi daha etkin ve
yaygın olarak kullanıma sunmalıdır.
10) Sığınma evleri, hem kamu kurumları, hem vakıflar, hem belediyeler, hem
de Sivil Toplum Kuruluşları tarafından desteklenmeli, sayıları ve
verdikleri hizmetler arttırılmalıdır.
11) Kadınlar için öz savunma kursları, hem merkezi hükümet, hem yerel
yönetimler, hem de vakıflar ve Sivil Toplum Kuruluşları tarafından açılmalı
ve desteklenmeli, bu konuda, sığınma evleri, adalet, içişleri ve milli
eğitim bakanlıklarıyla eşgüdümlü olarak çalışılmalıdır.
12) Yazılı, görsel ve elektronik medya sorumluları, kadına yönelik şiddeti
özendiren, katilleri haklı gören haber dilinden, dizilerden, öykülerden,
olanaklı olduğu ölçüde kaçınmalı, Türkiye'de ve dünyada, kadın hakları ve
özgürlüğünü anlatan, savunan, geliştiren, örnekleri, anıları, olayları,
öyküleri, romanları, filmleri, dizileri, oyunları, mektupları, tanıtmalı,
kullanmalı ve topluma bu konuda yol göstermelidir.
13) Basın Konseyi ve RTÜK, kadına şiddeti özendiren haber dilini,
haberleri, öyküleri, dizileri, sansüre yol açmadan ve cezalandırmadan,
uyarmalıdır.
* * *
Çalışan ya da çalışmayan, kadın olarak doğan, veya kendini kadın olarak
hisseden bütün okurlarımın kadınlar günü kutlu olsun; güvenlik güçleri
ve adalet mensupları da kadınları korumak konusundaki görevlerini,
eşitlikçi bir yaklaşımla, eksiksiz yerine getirsin!
|
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 2 Aralık 2024