Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
9 Mart 2020
Barış Terkoğlu'nun ve Avukatı'nın, Tutuklanmadan Önceki Savunmalarının
Tam Metinleri.
Geçen hafta önce Hülya Kılınç ile Barış Terkoğlu, sonra, Barış
Pehlivan, daha sonra da Murat Ağırel (salıverildikten sonra)
tutuklandı.
Bugün tarihe kayıt düşmek için önce Terkoğlu4nun duruşmadaki savunmasının
tem metnini yayınlıyorum.
* * *
Barış Terkoğlu, mahkemede yaptığı savunmada şunları söyledi:
"Bahse konu haber içeriği ile ilgili üzerime atılı suçu kabul etmiyorum.
Burada hukuki bir yargılama olduğunu varsayarak savcılık aşamasında bir
savunma yaptım.
Ben bu soruşturmada evimden alındığım andan çok daha öncesinde burada sanık
olarak bulanacağımı biliyordum. Bunu avukatıma da önceden haber verdim.
Üstelik burada şüpheli olmamın bu haber ile ilgisi olduğunu da
düşünmüyorum, bu haber beni burada bu mahkemelerde sanık yapabilmek için
üretilmiş bir bahanedir.
Ben 9 yıl öncesinde bu zamanlarda bu mahkemelerde savunma yaptım ve
tutuklandım. Yıllar sonra o yargılama bizim karşımıza kumpas olarak çıktı.
Bugünse sadece adı değişmiş bir zihniyet eli ile bana ve bize tezgah
kurulmuştur.
Bunu söylememdeki amacım 9 yıl öncesinde daha hakkımda soruşturma bile
açılmamışken bugünkü iktidarın desteklediği Fethullahçı yapılanma beni
günlerce hedef gösterdi. Hakkımda daha soruşturma bile yokken iddianameleri
yırtıp bu salonlardan çıktım.
Bugün de daha dün bu haber girmeden çok daha önce günlerdir iktidar
içindeki bizim deşifre ettiğimiz çeteler bizi hedef gösterdi,
yargılanmamızı defalarca dile getirdiler, hakkımızda mahkeme kararları
verdiler.
Yetmedi TV ekranından Almanya'daki Kızılordu örgütü gibi önce hapse atılıp
sonra hapiste infaz edilmemiz gerektiğini söylediler.
Bütün bunlar olurken memleketin bir tane savcısı bir tane yargı mensubu
çıkıp bir yurttaşını korumak için adım atmadı.
Bu haber sadece hakkımda verilmiş olan cezalandırmanın yargı aracı
kalınarak yargı yapılarak üstüme bindirilmiş halidir. O gün nasıl o
yargılamayı hazırladılarsa bugün de bu yargılamayı hazırladılar.
Bunun tek bir sebebi vardır:
Çünkü biz yazdığımız yazılar ile haberler ile korkup kaçmadan duruşumuz ile
tıpkı dün yaptığımız gibi bugün de kendilerini devleti yuva bilmiş çeteleri
açığa çıkardık. Delillerini sunduk, bir aydının yapması gerekeni yaptık,
ben bu mahkeme kararını hiç önemsemiyorum. Zira ben asıl kendi tarih
mahkememde bu tür yargılamaların sonunun bu tezgâhları kuranların eline
dolaşacak şekilde çıkacağını adım gibi biliyorum.
Dün nasıl bir çete yargıyı kendi önünde engel gördüğü bizlerin üstünde sopa
olarak kullandıysa bugün de yargıya baskı kuranlar aynı sopayı bizim
üzerimizde kullanıyorlar.
Herkes şunu bilmelidir ki bir ülkede benim gibi sade bir yurttaşın hukuk
güvenliği yoksa hiç kimsenin hukuk güvenliği yoktur. Benim bu mahkemeye
çıkarılma nedenim bir tane haberdir.
Burada savunma yapmaya zorlanmamın nedeni bir gazetecinin hassasiyet ile
hazırladığı haberi yayınlayan kurumun haber müdürü olmamdır. Ben
gazeteciliği sorgulamaları bu hale dönüştüren kimselerden öğrenmedim.
Nasıl gazetecilik yapılacağını bu iddianame gibi taleplerden mahkeme kararı
gibi sevk yazılarından öğrenecek değilim. Bugün bu talebe konu olan MİT
kanunu bu adliye salonundaki bazı yargı mensuplarının bilmediğine eminim.
Bundan 9 sene öncesinde ben bu salonlarda bir MİT yöneticisi ile sanık
oldum. O MİT yöneticisinin adını vermiyorum. O MİT yöneticisi daha mahkeme
önüne bile çıkarılmadan cezaevinde katledildi.
O katliamın hesabını sözüm ona bugünkü hukuk adamları gelip sormadı. Ama
ben sordum.
O gün benim de yargılandığım MİT mensubunun adı soyadı, ailesinin adı
adresi kimlik numarası fotoğrafı, kitaplığındaki kitaplar, müzik kasetleri,
iddianamelere konuldu, medyaya servis edildi. Bunun yanlış olduğunu ben
savundum.
Merak ediyorum; yaşı benden büyük hukuk adamları Odatv davasındaki MİT
yöneticisi katledilirken neredeydiler.
Beni bu kadar korkak olmadığım için mi yargılayacaksınız? Beni bu ülkenin
kurumlarına kurulmuş kumpasları o gün açığa çıkardığım gibi bugün de açığa
bugün de açığa çıkarmaya devam ettiğim için mi yargılayacaksınız?
MİT kanununu bilmiyorlar dedim, belki de bilmek işlerine gelmiyor. Zira
benim birlikte yargılandığım MİT'çi yalnız değildi. Ergenekon davasında,
KCK davasında, MİT TIR'ları kumpasında, 7 Şubat kumpasında, MİT
mensuplarının bütün özel hayatları bu adliyenin önünde gazetecilere
dağıtıldı. Ve o bilgiler çarşaf çarşaf yayınlandı.
Sadece Fethullahçı çete tarafından değil daha birkaç hafta öncesinde bu
adliyeden hatta bu iddianame gibi talebi yazan savcıdan 7 Şubat kumpası
iddianamesi çıktı. O iddianame gösteriyor ki adliye önünde, emniyet önünde,
MİT'çilerin kimlik bilgilerini alıp yaptıkları operasyon bilgilerini alıp
devletin onlara verdiği görev bilgilerini alıp kendi gazetelerinde
basanlardan bir kısmı da iktidar medyası idi,
O iktidar medyası bugün bizim burada her türlü cezayı almamız için kampanya
yapıyor. Onları suçlamıyorum. Çünkü onlar kendilerine ne emredilirse onu
yaparlar. Ancak ben bunu yapmadım.
Beni bu ülkeye bu kadar ihanet etmediğim için mi yargılayacaksınız?
Dün bir çetenin koynunda yatıp bugün başka bir çetenin koynuna girmediğim
için mi yargılayacaksınız?
Bugün MİT kanunu var ise bundan 9 sene öncesinde bir mahkeme salonunda
direnenler sayesinde var. Çünkü bu mahkeme salonlarında direnenler üstünde
cüppe olan kimileri gibi yorganı kafasına örtmedi.
Bugün benim haber müdürü olduğum sitede yayınlanan haberin MİT kanunu ile
herhangi bir ilgisi yoktur. Çünkü kanunların bir ruhu vardır. Kanunlar
tarih önünde kendilerini yaratan eylemlerden sonra düşerler. Hırsızlık
hukuku hırsızlıktan sonra, yolsuzluk hukuku yolsuzluktan sonra çıktı. MİT
kanunu da Fethullahçı çete ile bugün iktidar içerisindeki çeteler el ele
MİT mensuplarını terör yapılanmalarına yem ettiği için çıktı. Bir daha
bunlar yaşanmasın diye çıktı.
Benim yargılandığım bu haber vatanından çok uzakta şehit olmuş bir
MİT'çinin şahadetinin ardından kendisine yapılan cenaze töreninin
haberleştirmekten ibarettir.
Bu haberin hali hazırda şehit olmuş bir yurttaşımızın görevi ile gizli
görevi ile sırları ile ne ilgisi vardır? Buna ilişkin bir tek cümle
gösterebilir misiniz?
Ayrıca aynı gün benim haber müdürü olduğum sitede başka bir toprakta şehit
olmuş askerlerin de haberleri yapıldı.
Polisler şehit olduğunda onların da haberlerini yapıyoruz. Bizim için asker
de polis de MİT mensubu da öldükten sonra şehitlikte eşitlenirler ve bu
topraklarından bağrına emanet edilirler.
Bu haber, okuyanların anlamak isterse anlayabileceği gibi köşe bucakta
cenazesi yapılan bir MİT mensubunun anısına hiçbir olumsuz öğe
barındırmamakla aksine onun şahadetini hatırlatmaktadır.
Bu haber yayınlanmadan öncesinde İYİ Partili Ümit Özdağ, Meclis'te Libya'da
şehit düşen MİT mensuplarını ifade ettikten sonra adlarını ve soyadlarını
kamuoyuna açıkladı.
Bu talebi yapan yargı mensupları çok açık bir şekilde soruyorum, eğer Ümit
Özdağ yerine bir iktidar partisi milletvekili bu açıklamayı yapmış olsa idi
beni yine burada sanık yapacaklar mıydı? Yoksa susup bir kenarda
bekleyecekler miydi?
Bu salonda bu sorunun yanıtını bilmeyen biri var ise çok açık şekilde yalan
söylüyordur.
Bir MİT mensubunun kimliği açıklanmış, şehit düştüğü söylenmiş, bizzat
Cumhurbaşkanı şehit düştüğü memleketi söylemiş. Bu cenaze töreni nasıl
devletin gizli kalması gerek istihbaratı bilgisi olabilir? Üstelik bu
haberi yayınlayan gazeteciler ismi belli olduğu halde MİT mensubunun
soyadını karalamışlar.
Cenaze fotoğrafları ortaya döküldüğü halde kimseyi rahatsız etmeyecek
fotoğrafları seçmişler ve dünya üzerinde evrensel gazetecilik
standartlarında bir haber olarak yayınlanmışlardır.
Türkiye'nin büyük şehirlerinden birinde belediye başkanının siyasi parti
yöneticilerinin, orada yaşayan bütün vatandaşlarının katıldığı bir cenaze
töreni devletin nasıl gizli kalması gereken bir bilgisi olabilir?
Burada çok açık bir şey var. 9 sene önce bu salonda, 'kurt kuzuyu yemeye
karar verdiyse sizin yapacağınız hiçbir şey yoktur' demiştim. Bugün
iktidarın içerisindeki çeteler bizi yargı eli ile yemeye karar verdiyse
bugün yapacak hiçbir şeyimiz olmayabilir.
Ama emin olun buradaki çığlığımız, yarınki çığlığımız, vereceğimiz mücadele
bu duvarları da yıkacaktır.
Bizden yazdıklarımızdan çizdiklerimizden gazeteciliğimizden,
yazarlığımızdan vazgeçmemizi ülkenin içinde suça bulaşmış yapılanmalar ile
daha fazla uğraşmamamızı bekliyorlarsa daha çok beklerler.
Gerekirse betona gömüleceğiz, ama bize bir haber bahanesi ile bu tezgahı
kuran çeteye teslim olmayacağız. Gerekirse bir daha güneş yüzü
görmeyeceğiz. Yargıyı kendi hesaplarına meze eden yapılanmalar ile mücadele
etmekten vazgeçmeyeceğiz.
Bu dava, bu savunma bu mücadele beni yoksul bir halk çocuğu olarak alıp bu
ülkenin yurttaşlarının arasına yerleştiren bu ülkeye bu Cumhuriyete benim
borcumdur. Bu tezgahı kuranlar şunu bilsinler ki emin olun tarih
göstermiştir ki hukuku kendi ikballerine aracı yapanlar er ya da geç o
hukukun pençesinde can çekişir.
Söyleyeceklerim bundan ibarettir."
* * *
Terkoğlu'nun avukatı Hüseyin Ersöz de mahkemede şu savunmayı yaptı:
"Şüphelinin savunmalarına aynen katılıyoruz.
Müvekkilimiz huzurunda aslında belki de son 10 senenin özeti
diyebileceğimiz bizim de tarihe önemli bir not olarak
değerlendirebileceğimiz nitelikte bir konuşma yapmıştır. Bu konuşma
içerisinde hem hukuku hem vicdanı hem ahlakı barındıran unsurları
taşımaktadır.
Şimdi kanunun şu maddesinin şu fıkrasında suçun unsurlarının oluşmadığına
dair değerlendirmeler yapmak hem benim vicdanımda hem de müvekkilim ile bu
zamana kadar yaptığımız kader birliğine zul gelecek bir yaklaşım olacaktır.
Müvekkilimiz evinde gözaltına gece saat 04.00 sıralarında alınmıştır.
Sabaha karşı operasyonların yapıldığı dönemlerin geride kaldığını
düşünürken bir anda müvekkilimiz eşinin ve çocuğunun yanından alınarak
Vatan Caddesi'ndeki Emniyet'e henüz güneş doğmamışken götürülmesinin onun
gazeteci kimliği ve kamuoyuna mal olan kimliği açısından farklı bir anlam
taşıdığını beyan etmek istiyoruz.
Bizler bu tür gözaltı işlemlerinin ne anlama geldiğini ne amaçlandığını ne
tür mesajlar verilmek istenildiğini anlıyoruz.
Sizin oturduğunuz koltuklarda bir dönem Beşiktaş adliyesinde soğuk
koridorlarında gazetecilerin, askerlerin, siyasilerin ve sıradan
vatandaşların dahi nasıl bir zulme maruz kaldığını bire bir yaşamış bunu
idrak etmiş hukukçularız.
Şu anda huzurunuzda bu savunmaları yaparken şüphelinin ruh halini ve 2011
senesinde Fethullahçı bir hakimin karşısında yapmış olduğu savunmaların
mahiyetini tekrar hatırlatma gereği duyuyorum.
O gün müvekkilimiz ve onunla birlikte gözaltına alınmış olan diğer gazeteci
müvekkillerimiz tarafından söylenen söz şu şekilde idi:
'Kurt kuzuyu yemeyi aklına koyduysa kuzu ne yapsın'.
Bu aslında şu anda birebir içerisinde bulunduğumuz durumu yansıtan özlü bir
cümledir.
O tarihte karşısında geçip hukuka aykırı deliller Odatv internet sitesinde
yayımlanmış olan haberler ve müvekkillerimizin yazmış olduğu köşe yazıları
ile bizlerin de dahil olduğu ve Türkiye'de birçok kalemin yazdığı yazılar
önümüze delil olarak konmuştu.
Bugün burada huzurunuzda yapılan sorguda da yine bir haberin önümüze
konulduğunu yine bir komplo ile karşı karşıya olduğumuzu ve bizler yaklaşık
24 saate varan bir gözaltı sürecinde iken ve siz hukuk adamlarına derdimizi
anlatmaya çalışırken müvekkilimizin de bahsetmiş olduğu bu komployu kuran
çete üyelerinin gizli kapılar arkasında sinsi bir şekilde güldüklerini ve
yine o karanlık çarkın içerisinde yeni komploların hazırlıkları içinde
olduklarını tahmin edebiliyoruz.
Bunlar daha öncesinde kamuoyunda Odatv Davası olarak bilinen yargılama
sürecinde de yaşadığımız şeylerdir.
Müvekkilimiz sorumlu haber müdürü olarak neredeyse her hafta Çağlayan
Adliyesi'ne ve Anadolu Adliyesi'ne giderek basın savcılarına ifade verirken
sabaha karşı saat 04.00'da gözaltına alınmasının hiçbir hukuki açıklaması
yoktur.
Müvekkilimizin sabah saat 04.00'da gözaltına alındıktan sonrasında
kendisine isnat edilen suçlar ile ilgili olarak tarafına hiçbir bilgi
verilmeksizin yaklaşık 15 saat gözaltında kaldıktan sonrasında ifadesi dahi
alınmaksızın savcılığa getirilmesini de hukuki bir açıklaması yoktur.
Savcılık makamında bize yöneltilen bütün sorulara sorumlu bir gazeteci
bilinci ile cevap vermemize bağımsız ve tarafsız bir gazeteciliğin gereği
olarak bugüne kadar yapmış olduğumuz ve yayınlanmış olan bütün haberlerin
arkasında durmuş olduğumuza dair beyanlarımız göz önüne alındığında
şüphelinin tutuklanma istemi ile ve birtakım uydurma senaryolar ile
kaynağının ne olduğu belli olmayan ve tamamen varsayıma dayanan unsurlar
ile tutuklamaya sevk edilmesinin hukuki bir açıklaması yoktur.
Hukuki açıklamanın bulunmadığı yerlerde hukuk dışı konular konuşulur ve
hukuk dışı değerlendirmeler yapılır.
Bütün bu süreci takip eden kamuoyu zaten buna dair değerlendirmeyi
yapacaktır. Bugün sadece bir haberden kaynaklı olarak isnat edilen
suçlamaların onun bugüne kadar yapmış olduğu haberlerden bağımsız olarak
değerlendirilmesi söz konusu olamaz.
Bugüne kadar yüzlerce habere köşe yazısına imza atmış olan bir gazetecinin
sadece huzurdaki tutuklama istemine konu bir internet sitesi yayınından
kaynaklı olarak sorgulanması akla da vicdana da aykırıdır.
Müvekkilimiz bugün örneğine çok az rastlanacak araştırmacı gazeteciler
arasında yer almaktadır.
Geçmişte Odatv Davası'nda tutuklu kaldığı süreçte dahi gazetecilik yapmaya
devam etmiştir. Hiç kimsenin sesini çıkartamadığı hatta bir dönem 'Türkiye
bağırsaklarını temizliyor' denilen dönemde dahi gerçekleri bahsetmekten bu
komplo senaryolarını ortaya çıkarmaktan ve bu komplonun mağdurlarının sesi
olmaktan vazgeçmemiştir.
Karşınızda tüm bunları özgü, bağımsız gazetecilik anlayışı ile yapan bir
gazeteci dururken onun pür ak geçmişi ve ödediği bedeller sadece kendisi
için değil ailesi ve çevresi için de ortadayken savcılık makamınca önünüze
getirilen haber içeriği ile tutuklanmasının hukuken de ahlaken de vicdanen
de bir karşılığı yoktur.
Şüpheli gazetecidir, gazetecilikten başka bir şiarı yoktur. Kafasının
arkasında başka planlar yatmamaktadır. Gerçeği dosdoğru kamu faydasını göz
önünde bulundurarak yayınlamaktan başka bir amacı da hiçbir zaman
olmamıştır. Kendisi tarafından yazılmamış, sadece haber müdürü olması
nedeni ile soruşturmanın bir parçası haline getirilen müvekkilimizin
bizlere okunan sevk maddesi kapsamında bir eylemi bulunmamaktadır.
Müvekkilimiz bugüne kadar yazmış olduğu Sızıntı ve Metastaz isimli kitaplar
ile devletin içindeki menfaat çetelerini tüm çıplaklığı ile gözler önüne
sermiş ve bu konuda yargı organlarını göreve davet etmiştir.
Bundan yaklaşık 10 sene öncesinde yaptığı haberler ve basılmamış bir kitap
gerekçe gösterilerek tutuklanmış, Fethullahçı hakimler tarafından
yargılanmış müvekkilimizin atılı suçu işlemesi, bunu aklından dahi
geçirmesi söz konusu olamaz, bugüne kadar yaptığı haberler yazdığı köşe
yazılarının tamamı vatan sevgisi ve kamu faydası gözetilerek kaleme alınan
yazılardır.
Hiçbirisinde şehitlerimizin hedef alınması, onlar ile ilgili olarak aleyhte
bir değerlendirilme yapılması durumu söz konusu değildir.
Karşınızda herkesten daha fazla vatanseverlik vasfını hak eden bir vatandaş
vardır. O hiçbir zaman boynunu çetelerin önünde eğmemiş onların karşısında
dimdik onurlu bir duruş sergilemiştir. Bugün yaptığı da tam olarak budur.
Kendisinin ve diğer meslektaşı Barış Pehlivan'ın henüz daha basılmamış
fakat yazımı son aşamaya gelmiş olan Metastaz benzeri başka bir kitabı
yayınlanmak üzere iken hedef alınması bu soruşturmaya muhatap kılınması
huzurunuzda özgürlüğü kısıtlanarak tutulması ve özgürlüğünün çok daha fazla
kısıtlanması amacı ile mahkemenize sevk edilmesi bunun kanıtıdır.
Nasıl bundan yaklaşık 10 sene öncesinde müvekkilimiz komplo yargılaması ile
tutuklanmış ise bugün kapalı kapılar arkasında bunu tezgahlayanların da
yapmak istedikleri tam olarak budur.
O gün gerçek hukuk adamlarında talebimiz şüphelinin özgürlüğü olmuştur
ancak özgürlüğümüzü talep ettiklerimiz kişilerin Fethullahçı yargı
mensuplarından olduğu ve bugün Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nde yargılama
konusu olan eylemlerinin suç oluşturduğu ortaya çıkmıştır.
Biz tarihin bir kere daha tekerrür etmemesini diliyoruz.
Vicdanlı bir hakimin gerçek bir hukuk adamının ne şekilde karar vermesi
gerekiyorsa müvekkilimiz hakkında da sizin o kararı tesis etmenizi ve
müvekkilimize özgürlüğünü iade etmenizi, şüphelinin serbest bırakılmasını
talep ediyoruz."
* * *
Bu savunmalardan sonra Terkoğlu ve Kılınç tutuklandı. Arkadan odtv
yöneticisi Barış Pehlivan da tutuklandı.
Onun arkasından da Murat Ağırel, önce serbest bırakıldı, sonra
tutuklandı.
|
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 26 Haziran 2023