Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
24 Şubat 2020
Osman Kavala'nın Tahliye Edildiği Duruşmadaki İfadesi ve Tekrar
Tutuklandıktan Sonraki Yorumu; Tam Metinler Olarak.
Sevgili okurlarım, bugün, tarihe bir not düşmek için Kavala'nın
yargılanmasına ilişkin iki belgeyi tam metin olarak veriyorum.
Gezi Direnişi Osman Kavala davasının, ilerde Silivri davalarıyla
birlikte "örnek olay" olarak ele alınacağından eminim.
* * *
İlk olarak tahliye edildiği son duruşmadaki ifadesi:
Osman Kavala'ya Özgürlük Koordinasyon
Email: [email protected]
Web: www.osmankavala.org
Osman Kavala'nın Beyanı
Gezi Davası 6. Duruşma- 18 Şubat 2020
"Sayın Başkan, Sayın Heyet Üyeleri,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi derhal serbest bırakılmamı talep eden
kararında, dava dosyasında ve iddianamede benim cebir ve şiddet
kullandığım, şiddet eylemlerini başlattığım ya da yönlendirdiğim, ya da suç
sayılan davranışlarda bulunanlara destek verdiğim yönünde hiçbir delil
olmadığını belirtmiştir.
Kararda şu önemli tespitler yapılmıştır:
- Başvurucunun suç sayılan faaliyetlerde bulunduğunu gösteren olgu, bilgi
ve delillerin yokluğunda başvurucunun TCK'nın 312. maddesi kapsamında
hükümeti devirmeye teşebbüs suçunu işlemiş olduğuna dair makul biçimde
şüphe oluşturmak mümkün değildir.
- İddianamedeki olgular başvurucunun cebir ve şiddetle hükümete karşı bir
ayaklanmayı organize ettiğine, finanse ettiğine dair şüphe geliştirmek için
yeterli değildir.
- Yetkililer başvurucunun ilk ve sonraki tutuklanmalarının söz konusu
eylemlerin nesnel bir değerlendirilmesi temelinde oluşan makul şüpheyle
gerekçelendirildiğini gösterememişlerdir.
AİHM kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakmanın gerekçesi olabilecek şüphenin
nesnel ölçülere uygun olması ve bunun gösterilebilir olması gerektiğini
vurgulamaktadır. AYM Başkanı Zühtü Arslan da "olayların suç teşkil eden
boyutu ile başvurucu arasındaki ilişkiyi gösteren kuvvetli belirtilerin
gösterilmesi" gerektiğini, bunun yapılmadığını ifade etmiştir.
AİHM şüphe duymanın, iyi niyetle de olsa, tutuklama için yeterli
olmayacağını, şüphenin makul şüphe olması gerektiğini, makul şüphe
sayılabilmesi için ise suçlanan kişinin suçu işlemiş olabileceği hususunda
nesnel bir gözlemciyi tatmin edecek olgu ve bilginin var olması gerektiğini
vurgulamıştır.
Yani, iddia makamının ya da mahkeme heyetinin, suç sayılan eylemlerle
suçlanan arasındaki ilişkiyi gösterme yükümlülüğünü yerine getirmesi için,
kendisini nesnel bir gözlemci yerine koyması gerekir. Ancak böyle bir
perspektiften olgulara bakabilirse duyduğu şüphenin makul şüphe olduğuna
emin olabilir. Bu olmadan savcı ya da yargıcın kuvvetli bir şüphe duygusu
geliştirmesi ve bunda haklı olduğunu düşünmesi şüpheyi makul şüphe haline
getirmeye yeterli olmaz.
AİHM yargıçları dosyadaki olguları, bilgileri ve delilleri bu perspektifle,
nesnel bir gözlemcinin bakışıyla incelemiştir ve az önce aktardığım
sonuçları çıkarmışlardır. AİHM kararının isabetli oluşunun tek nedeni
Anayasamızca da tanınan en yüksek yargı merci olmasından ileri gelmiyor;
AİHM davaya doğrudan bakan merci olmadığı için ve dava dosyası dışındaki
faktörlerden, örneğin hükümetin ya da suçlananın siyasi görüşlerinden
etkilenmediği için, nesnel bakabilen gözlemci gibi değerlendirme
yapabilmeye ehildir ve yetkilidir. AİHM'in sırf bu niteliğinden dolayı dahi
tespitlerinin dikkate alınması gerekir.
Gezi olaylarının bir kalkışma olduğu, bu kalkışmanın bir odak tarafından
planlanıp yönetildiğine dair komplo kurgusu iddianamedeki olgulardan
çıkarılmış değildir. Nesnel bakan bir gözlemciyi buna ikna edecek hiçbir
bilgi, belge iddianamede yoktur. Bu kurgunun temelini oluşturan KOM
dairesince hazırlanmış Analiz Raporu'nda bu iddia hiçbir delil olmadan,
sadece internette çıkan bir yazı kullanılarak öne sürülmüştür.
İddia makamı, Gezi olaylarına katılanların iradelerini hiçe sayarak Gezi
protestolarını itibarsızlaştırmaya hizmet eden, siyasi niteliğe sahip bu
komplo teorisini mutlak gerçeklik olarak kabul etmekte ve bu kurguyu
kullanarak olgu ve bulgulara nesnel bir gözlemcinin bakışıyla anlaşılması
mümkün olmayacak gizli anlamlar yüklemektedir.
Kişisel olarak toplumsal olaylarla ilgili yapılan açıklamalardan birine
yakın olabilirsiniz. Gezi olaylarının hükümeti devirmeye yönelik bir komplo
olduğuna dair söylem size makul gelmiş de olabilir. Ancak bu doğrultuda
düşünüyor olmanız dahi olayları ve olguları nesnel gözlemcinin bakışıyla
inceleme yükümlülüğünüzü ortadan kaldırmaz. Zira bu yükümlülük kamuya karşı
bir yükümlülüktür.
Komplo teorisinin somut olguları nasıl çarpıttığını en açık biçimde ortaya
koyan Mütalaa'da da kullanılan, benim Memet Ali Alabora ile konuşmamın
yorumlanmasıdır. İletişim tespit tutanakları hakkındaki itirazlarımız saklı
kalma kaydıyla bu örneği irdelemek istiyorum.
Benim Memet Ali Alabora ile "Avrupalılar her gördüğümde Gezi olaylarının
siyasi durumu nasıl değiştireceğini soruyorlar, bir ara birkaç kişi oturup
konuşsak mı?" şeklinde konuşmamla ilgili "bu görüşmeden de anlaşılacağı
üzere yapılan eylemlerin tamamıyla önceden hazırlanmış bir plan dahilinde
gerçekleştirildiği, nihai amacın ise Arap ülkelerinde olduğu gibi kaos ve
kargaşa çıkartarak bir hükümet değişikliği olduğu açıkça görülecektir"
iddiasında bulunulmuştur. Bu sözlerden iddia makamının çıkardığı sonuçları
çıkarmak mümkün değildir. Gelecekle ilgili bir sorunun geçmişte olanları
açıkladığının iddia edilmesi, sadece nesnel bakıştan değil, mantığa uygun
akıl yürütmeden de uzaklaşıldığının çarpıcı bir örneğidir. Konuşmanın
sonunda Alabora müsait olmadığını söyleyerek randevu talebini geri
çevirmektedir. Kalkışma planını yürürlüğe koymakta olan birisi talimat
aldığı kişinin toplanma talebini bu şekilde geri çevirebilir mi?
Maalesef iddianamedeki hemen hemen bütün konuşmalar bu tür anlam
yüklemelerine, anlam tahrifatlarına maruz kalmıştır.
AYM Başkanı ve Başkan Vekili'nin karşı oy yazılarında lehte delil örnekleri
olarak aktardıkları, Gezi olaylarında ortaya çıkan enerjinin demokratik
baskı unsuru olarak işlev görmeye devam etmesini ümit ettiğime dair
sözlerim ve ekonomik kriz yaratarak hükümeti sıkıştırma çabası olarak
algılanacak yöntemleri doğru bulmadığıma dair sözlerim de yok sayılarak
delil değerlendirilmesine dahil edilmemiştir.
İddianamedeki hiçbir olgu ve olayla suç sayılan eylemler arasında doğrudan
ilişki kurulamamış olduğundan iddia makamı, Mütalaa'da yazıldığı gibi
"delillere genel olarak bakıldığında" suçlu olduğum sonucuna varıldığını
ifade etmektedir. Sübjektif bir değerlendirme genel bakışla yetinir. Nesnel
bakış ise olgu ve olayların tek tek değerlendirilmesini de gerektirir.
Delil vasfı taşımayan bilgi ve bulguların sayısının arttırılması onları
delil haline getirmez.
Önceki duruşmada AİHM kararını ve karardaki AİHS normlarını yansıtan
içtihat niteliğindeki hukuki tespitleri dikkate almama tavrının, heyetinize
AİHS normlarını ihlal etmekte direnen bir merci görünümünü vereceğini ve bu
davranışın davanın adilane biçimde sonuçlanacağına dair güven duymamızı
imkansız hale getirdiğini ifade etmiştim.
Karşılaştığımız sorun Mahkemenizin prosedürel gerekçeler öne sürerek AİHM
kararının gereğinin yapılmasını geciktirme ve bu kararı boşa çıkaracak
şekilde davayı sonlandırma gayreti içerisinde olmasından ibaret değildir.
Asıl sorun, iddia makamının ve heyetinizin olayları ve olguları nesnel bir
gözlemcinin bakışıyla değerlendirmeye isteksiz olması ve makul şüphe olduğu
açıklıkla gösterilemeden kimsenin özgürlüğünden mahrum bırakılmayacağı
kuralını bağlayıcı olarak görmemenizle ilgilidir.
Davanın adil bir şekilde yürütüldüğünün anlaşılması için usul kurallarına
uyulmasının yanı sıra temel önemdeki hukuk normlarına bağlı olunduğunun da
görülebilmesi gerekir.
Her ne kadar çok geç olduğunu biliyorsam da Mahkemenizi olaylara ve
olgulara siyasi söylemlerin empoze ettiği biçimde değil, tarafsız bir
gözlemci gibi bakmaya davet ediyorum."
* * *
Şimdi de tekrar tutuklandıktan sonraki demeci:
Osman Kavala'ya Özgürlük Koordinasyon
Email: [email protected]
Web: www.osmankavala.org
"Her ne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının gereğini yerine
getirmeyip tutukluluğumu sürdürmesi ciddi bir hak ihlali olduysa da
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği beraat kararları olumlu yönde
bir adımdır.Ben, Gezi Davası'ndaki temelsiz kurgunun, hukuksuzlukların,
tutuklama uygulamasının, yargıdaki sorunların anlaşılmasına katkıda
bulunacağını ve böylelikle onarıcı bir etki sağlayacağını ümit ediyordum.
Ancak maalesef Cumhurbaşkanı'nın müdahalesi bu imkanı engelledi, bunun
arkasından ilkinden çok daha hukuksuz biçimde ve mantıksız bir suçlamayla
yeniden tutuklandım. İki buçuk yıl önce bana yöneltilen bu suçlamanın tek
dayanağı olan Henri Barkey ile yoğun irtibatım olduğu iddiası Emniyetten
gelen iletişim kayıtlarıyla uzun zaman önce çürütülmüştü. Benim 15 Temmuz
darbe girişiminin planlayıcısı olduğum iddiası, Gezi Protestolarını
planladığım ve organize ettiğim iddiasından çok daha mantıksızdır ve yoğun
bir artniyeti göstermektedir. Maruz kaldığım bu yeni hukuksuzluğun uzun
sürmeyeceğini, yargıya verdiği zararın kalıcı olmayacağını ümit ediyorum."
|
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 8 Temmuz 2024