Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
28 Ocak 2019
Venezuela Halkı İçin İki Seçenek: Kırk Katır mı Kırk Satır mı?
Maduro, halkı ezen, ülkesinde Demokrasiyi rafa kaldıran bir diktatör.
Kötü yönetimini ve halkın isyanını fırsat bile ABD, Güney Amerika ve Orta
Amerika ülkelerini arka bahçesi görme alışkanlığı içinde, derhal bir darbe
çağrısına girişti; ne yazık ki iç dinamik de buna destekveren bir yapıda
gelişti.
Maduro direniyor; içerde ordu başta olmak üzere güç aldığı kuramlar var,
dışarda da Rusya gibi, Çin gibi uluslararası destekleri var.
ABD de direniyor, onun da iç ve dış destekçileri var.
Sonuç olarak Venezuela halkı ya ABD Emperyalizmi ya da Maduro diktatörlüğü
altında ezilecek.
* * *
Venezuela'da neler olduğunu, son krizden neredeyse iki yıl önce soğukkanlı
bir biçimde irdeleyen Mahfi Eğilmez'in aşağıdaki makalesinden görelim.
http://www.mahfiegilmez.com/2017/07/venezuella-nicin-batt.html
Venezuela Niçin Battı?
Venezuela, Güney Amerika kıtasının kuzey kısmında yer alan, Karayip Denizi
ve Atlas Okyanusuna kıyıları olan, 916.445 km2 yüzölçüme ve 31 milyonun
üzerinde nüfusa sahip bir ülke. Maracaibo Gölü kıyısındaki tahta evlerin
oluşturduğu görünümü Venedik'e benzeten İtalyan denizci Amerigo Vespucci,
bölgeyi İtalyanca'da 'Küçük Venedik' anlamına gelen Veneziola olarak
adlandırmış[i]. Veneziola adı zamanla İspanyolca'da Venezuela'ya dönüşmüş.
İspanyollar, 1522'de başlayarak Venezuela'yı sömürge haline getirmiş.
1811'de Francisco de Miranda önderliğinde bağımsızlık mücadelesi başlamışsa
da bunun başarıya ulaşması ancak 1821'de Simon Bolivar'ın önderliğinde
mümkün olabilmiş. 1821 yılında, Venezuela, Kolombiya, Ekvator ve Panama ile
birlikte Büyük Kolombiya Cumhuriyeti adı altında birleşik, bağımsız bir
devlet kurmuşlar. 1830 yılında Venezuela bu birlikten çıkarak ayrı bir
devlet konumuna geçmiş. Bolivar'a duyulan büyük saygı dolayısıyla ülkenin
resmi adı Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti olmuş.
Venezuela Ekonomisi
2000 yılında 118 milyar Dolar GSYH'ya ve 4.824 Dolar kişi başına gelire
sahip olan Venezuela 2010 yılında GSYH'sını 294 milyar Dolara, kişi başına
gelirini de 10.317 Dolara yükseltmeyi başarmış. Sonraki yıllarda ciddi bir
ivme kaybı yaşamaya başlamış. 2016 yılında GSYH ve kişi başına gelir 2010
yılının gerisine düşmüş.
Venezuela dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip ülkesi konumunda
bulunuyor. 2016 sonu itibariyle dünyada varlığı kanıtlanmış ham petrol
rezervi 1,7 trilyon varil olarak hesaplanıyor. Bunun yüzde 17,6'sı (yani
301 milyar varillik) bölümü Venezuela'da bulunuyor (İkinci Suudi
Arabistan'da 266,5 ve üçüncü Kanada'da 171,5 milyar varil ham petrol
rezervi bulunuyor.
Bu zengin ham petrol rezervine karşın ekonominin nereden nereye geldiğini
görebilmek için makroekonomik göstergelerine bir bakalım (Kaynak: IMF, WEO
Database, April,2017.)
2000 - 2010 arasında GSYH ve kişi başına gelir hızla artarken bütçe dengesi
ve cari denge fazla verirken ciddi biçimde açık vermeye dönüşmüş. 2010'da
ekonomi yüzde 31,6 oranında yüksek bir tasarruf oranına ve yüzde 22 gibi
ılımlı bir yatırım oranına sahipmiş. 2016'da tasarrufların GSYH'ya oranı
yüzde 6,6'ya yatırımların GSYH'ya oranı da yüzde 9,0'a düşmüş.
Bu tablo, bize ilk bakışta petrol geliri yüksekken har vurup harman
savurmuş bir ülke görünümü veriyor.
Acaba gerçekten öyle mi? Ya da belki daha doğru bir soru: Acaba her şey
göründüğü gibi mi? Bu sorunun iki farklı yanıtı var. İlki Venezuela'nın
popülizm ve Hollanda hastalığı nedeniyle bu duruma düştüğü, ikincisi
ABD'nin Venezuela'yı bu duruma düşürdüğü görüşüne dayanıyor. Bir de üçüncü
yaklaşım olabilir diye düşünüyorum ama önce bu iki görüşü ele alalım.
Birinci Görüş: Popülizm ve Hollanda Hastalığı Venezuela'yı Batırdı
Hugo Chavez, 1998 yılında yapılan seçimde yüzde 56 oranında oy alarak
Venezuela Devlet Başkanı seçildi. Başlangıçta herkesin desteğini alan
politikalar uyguladı. Adına Bolivar Misyonu denilen bu programla fakirlere
geniş çaplı yardımlar yapıldı.
2002 yılında bir darbe girişimiyle iktidardan indirildiyse de 2 gün sonra
tekrar başkanlığa geri dönmeyi başardı. İlerleyen yıllarda ekonomik
faaliyetlerin ağırlığına sahip şirketleri Chavez'in adamları ele geçirmeye
başladı. Ulusal Kalkınma Fonu - Fonden adında, tümüyle Chavez'in
talimatlarıyla işleyen, parlamentonun onayının dışında ve denetimden uzak
bir bütçe dışı fon kuruldu. Fonden, ülkenin petrolden gelen milyarlarca
dolarlık gelirini sorgusuz, sualsiz, denetimden uzak bir şekilde çeşitli
yatırım harcamalarına yönlendirdi. 2012 yılına gelindiğinde Fonden, kamu
harcamalarının yarısını yapar hale gelmişti. 2005 - 2012 yılları arasında
100 milyar Dolar dolayında para tamamlanamayan inşaatlara harcanmış
bulunuyordu. Chavez bu fondan kendisini destekleyenlere para dağıtıyordu.
Muhalefet Fonden'e Chavez'in Rüşvet Fonu adını takmıştı. Fonden kanalıyla
bir yandan da ülkenin yoksul bölgelerine pek çok hastane, okul yapılıyordu.
Chavez, çeşitli defalar referandumlar yoluyla Anayasa değişiklikleri yaptı.
2004 yılında Venezuela'da kuvvetler ayrılığı fiilen ortadan kalktı. Son
aşamada yüksek yargı da Chavez'in denetimine geçtikten sonra yargı
bağımsızlığı tümüyle ortadan kalkmış oldu. Yargıçlar hükümete sormadan
karar almamaya başladılar.
Ülke giderek petrol gelirine dayalı bir ekonomiye dönüştü. Pek çok alanda
üretim durdu, yerine ithalat geçti. Petrol ihracatından elde edilen gelirle
her şey ithal edilir oldu. Ülkenin üreticileri ithalatçılığa başladı.
Petrol fiyatı 100 USD/Varil dolayında iken sorunlar fazla gün yüzüne
çıkmıyordu. Petrol fiyatlarının yükseliği Venezuela Bolivar'ının aşırı
değerli olmasına yol açmış bu da ülkenin üretim yerine ithalata dayalı bir
ekonomi haline gelmesine yol açmıştı. Venezuela, Bolivar'ın değerlenmesinin
de etkisiyle Hollanda hastalığı denilen ekonomik hastalığa yakalandı[ii].
Chavez'in ölümünden sonra işbaşına geçen Maduro döneminde işler iyice
karışmaya başladı. Petrol fiyatları 100 USD/Varil düzeyinden 30 USD/Varil
düzeyine gerileyince sistem iflas aşamasına geldi. Venezuela artık petrol
ihracatından yeterli gelir elde edemiyor, ithalatı da yeteri düzeyde
yapamıyordu. Gerekli malların üretimi de yapılmadığı için fiyatlar artmaya
başladı. Maduro, popülist politikaları değiştirip önlem alacak yerde bu
politikaları iyice öne çıkardı ve tavan fiyat uygulamasına başvurdu. Bu
durumda mallar raflardan çekildi ve karaborsa başladı.
Ülkenin içinde bulunduğu siyasal, sosyal ve ekonomik sıkıntıları gündeme
getiren muhalefet liderleri değişik suçlamalarla tutuklandı. Medya sansüre
tabi tutuldu ve eleştiri yapamaz duruma geldi. Bir süre sonra medyanın
büyük bölümü el değiştirerek hükümet yanlısı ellere devredildi. Birçok
olayın yayınlanması yasaklandı. Maduro, yönetime karşı ekonomik savaş
başlatıldığını öne sürerek tepkileri karşı devrim girişimi olarak
nitelendirip cezalandırma yoluna gitti.
İkinci Görüş: Venezuela'yı ABD Batırdı
Chavez, 1998 yılındaki seçimleri kazanıp başkan seçildikten sonra ABD ile
Venezuela ilişkileri yavaş yavaş bozulmaya başladı. Bunda Chavez'in
özellikle petrol ve diğer alanlarda ülkede faaliyette bulunan yabancı
şirketlerin ödediği payları, vergileri artırması ve Küba'ya verdiği destek
etkili oldu. Chavez, bu yolla sağladığı ek gelirlerle bir yandan fakirlere
yönelik yardım programlarına girişirken bir yandan da sağlık, eğitim
alanlarında yatırımlar yaparak halkın sempatisini toplamaya başladı.
11 Nisan 2002'de silahlı kuvvetler komuta kademesi Başkanlık Sarayına
gelerek Chavez'in istifasını istediler. İddiaya göre Chavez istifa etmeyi
kabul etti ve Orchila Adası'na götürüldü. Pedro Carmona, başa geçti ve 1999
Anayasası'nı askıya aldığını açıkladı. Carmona'nın kurduğu 'Demokratik
Birlik' hükümetine, ABD (Bush) yönetimi ve İspanya desteklerini açıkladı.
Bu hızlı destek nedeniyle darbeyi ABD yönetiminin planladığı iddiaları
ortaya atıldı. ABD yönetimi, darbeyi desteklediğini resmen reddetmekle
birlikte darbeden birkaç hafta önce darbe planlayıcılarıyla görüşmelerde
bulunduğunu kabul etti. 13 Nisan günü Chavez yanlısı 100 bin kişi Devlet
Başkanlığı Konutu'nun önünde toplanıp darbeyi protesto etti ve silahlı
kuvvetlerde Chavez yanlısı subaylar da Carmona'nın emirlerini dinlememeye
başladı. Sonuçta Carmona başkanlıktan çekilmek zorunda kaldı ve 14 Nisan
günü Chavez yeniden başkanlık koltuğuna oturdu.
Bu olaydan sonra Venezuela - ABD ilişkileri bir daha sağlıklı bir zemine
oturtulamadı. 2009 yılında Chavez'in Rusya'da bir üniversitede yaptığı
konuşmada ABD için kullandığı sözler gerilimi en üst düzeye çıkardı: "Bütün
tarih boyunca ABD İmparatorluğundan daha terörist bir devlet görülmemiştir.
Yankee İmparatorluğu çökecektir ve bu çöküş bu yüzyıl içinde olacaktır."
2010 yılında Venezuela ve ABD, büyükelçilerini karşılıklı olarak çektiler
ve o tarihten sonra bir daha birbirlerine elçi yollamadılar.
2013 yılında Chavez'in ölümünden sonra yerine geçen Maduro döneminde bu
ilişkiler düzelmediği gibi daha da kötüye gitti.
2014 yılında ABD, Venezuela hükümetinin protestoculara karşı şiddet
kullandığı gerekçesiyle Venezuela'ya ekonomik ambargo başlattı.
Bir yandan ABD'nin ambargosu, bir yandan petrol fiyatlarındaki hızlı düşüş,
ihracatının yüzde 95'e yakını petrol ihracatına dayanan Venezuela'nın
ekonomik çöküşünü hızlandırdı.
Üçüncü Görüş: Venezuela'yı Popülizmle Birlikte ABD Batırdı
Venezuela'nın nasıl battığı konusundaki görüşlere yukarıda özetle değindim.
Ülkenin nereden nereye geldiğini, bunda nelerin etkili olduğunu çeşitli
kaynaklarda yer alan bilgilerden, analizlerden yararlanarak kısaca ortaya
koymaya çalıştım.
Venezuela'nın batışında yukarıda ele aldığım iki yaklaşımın da doğru
yanları bulunduğunu düşünüyorum. Yani bugün gelinen bozuk ekonomik durum,
bir yandan gelecekten çok günü kurtarmaya ve siyasal desteğini artırmaya
çalışan bir yönetimin popülist girişimleri nedeniyle, bir yandan da
ABD'nin, Chavez'in ölümünden sonra iyice yoğunlaşan, çeşitli
müdahalelerinin yarattığı sıkıntılar nedeniyle ortaya çıkmış görünüyor.
Venezuela İçine Düştüğü Bu Bataklıktan Kurtulabilir mi?
Venezuela'nın bu bataklıktan çıkabilmesi için yeni bir hükümete ve yeni
yaklaşımlara ihtiyacı var. Bu yaklaşımların başında yeni kurulacak
hükümetin çeşitli ülkelerle olan kavgalara son vererek diplomatik ve
ekonomik ilişkileri yeniden kurması geliyor. Hemen ardından demokrasiye
geçiş, bağımsız yargının yeniden kurulması, insan haklarının tanınması,
siyasal af gibi çağdaş dünyanın benimsediği değerlerin yeniden
yapılandırılmasını sağlayacak yapısal reformlara girişilmesi gerekiyor.
Böyle düzenlemelere mali destek sağlayabilmek için Venezuela'nın, sahibi
olduğu büyük petrol varlığını şeffaf, parlamento denetimine tabi, siyasal
karışımlardan uzak olarak yönlendirmesi büyük önem taşıyor. Bu adımları
atabilirse Venezuela petrolünü daha iyi koşullarla pazarlayabilir ve
ekonomisini toparlayabilir.
Günümüzün dünyası küreselleşmiş görünse de birçok açıdan gruplara bölünmüş
bulunuyor. Bu gruplar zengin ülkeler - fakir ülkeler, gelişmiş ülkeler -
gelişmekte olan ülkeler gibi birçok başlık altında sıralanabilir. Bu
kategoriler arasında en önemlilerinden birisi uygar ülkeler - uygar olmayan
ülkeler ayrımına dayanıyor. Bir ülkenin uygar olması için mutlaka zengin ya
da gelişmiş olması gerekmiyor. Zengin görünüp de uygar olmayan ülkeler
olduğu gibi zengin olmadığı halde uygar dünyada yer alan ülkeler de var.
Demokrasi, insan hakları, bağımsız yargı, siyasal hoşgörü gibi temellere
dayanmayan bir ülke uygar ülkeler arasında yer alamıyor. Bu adımları
atamamış ülkeler uygar dünyaca dışlanıyor. Venezuela'nın bir yandan kendi
hataları bir yandan da ABD'nin bu ülkeye karşı uyguladığı politika yüzünden
kopup gittiği uygar dünya ülkeleri arasına girebilmesi için elinde altın
bir bilezik olarak petrol rezervi var. Ne var ki bu yetmiyor. Petrolün de
yardımıyla yukarıda değindiğim yapısal reformları yapması şart[iii].
[i] Bu konuda farklı görüşler de var.
[ii] Hollanda Hastalığı; ekonomide para biriminin aşırı değer kazanması
sonucunda ortaya çıkan negatif gelişmeleri anlatmakta kullanılan bir
deyimdir. Bu deyim ilk kez 1977 yılında The Economist Dergisi tarafından
kullanılmıştır. Hollanda'da 1959 yılında büyük doğal gaz rezervleri
bulununca Hollanda Florini hızla değerlendi ve ülke giderek bir ithalat
ülkesi haline dönüştü. Üretim düştü, GSYH büyümesi durdu. Benzer bir durum
Venezuela'da her şeyin petrole dayanır hale gelmesiyle oluştu. Petrol
fiyatları düşünce ülke ithalat yapamaz hale geldi. Hollanda hastalığı
yararlı bir gelişmenin nasıl zararlı bir sonuca yol açabileceğini anlatmak
için kullanılıyor.
[iii] Yapılması gereken yapısal reformların bir bölümü (demokrasi, insan
haklarının geliştirilmesi, eğitim reformu, yargı bağımsızlığı gibi) bütün
ülkeler için geçerli olabilecek reformlardır. Bazı reformlar ise ülkelerin
kendi koşullarına göre yapılması gereken reformlardır. İlk bölümdekiler
yapılamazsa ikincilerin fazlaca bir değeri olmuyor.
|
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 8 Temmuz 2024