Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
23 Temmuz 2018
24 Temmuz'da Lozan Heybeliada'da Anılıyor.
İsmet İnönü'nün kızı Özden Toker'in yönetimindeki İnönü vakfı, her yıl,
24 Temmuz'da Heybeliada'da Lozan'la ilgili bir anma töreni düzenler.
Bu yıl da, Lozan Barış Antlaşması'nın 95. Yıldönümü nedeniyle, 24 Temmuz
2018 Salı günü İnönü Vakfı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Adalar
Belediyesi'nce saat: 15.00'de Heybeliada İnönü Müze Evi'nde "Lozan Barış
Konferansı ve Antlaşması'nın 95. Yıldönümü" konulu toplantı düzenleniyor.
Konuşmacı olarak TBMM Başkanlarından ve Dışişleri Bakanlarından Hikmet
Çetin katılacak.
Hikmet Çetin, "Lozan ve İsmet İnönü'den Anılar". Konusunda konuşacak.
* * *
24 Temmuz 2018 Salı günü yapılacak olan anma töreninin programı
aşağıdaki gibi:
15.00 Açılış, Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı
15.10 Açılış Konuşmaları:
Özden Toker - İnönü Vakfı Başkanı
Prof. Dr. Aysel Çelikel - ÇYDD Genel Başkanı
Atilla Aytaç - Adalar Belediye Başkanı
15.30 Konuşmacı: Hikmet Çetin
"Lozan ve İsmet İnönü'den Anılar"
16.00 İkram
Keman Dinletisi - İpek METİN
Yer: İnönü Evi Müzesi
Refah Şehitleri Cd. No:67 Heybeliada-İSTANBUL Tel: 0 216 351 84 49
İnönü Vakfı Tel: 0 312 428 18 41 - 427 15 26
* * *
Bu vesileyle Ege Adalarının Lozan'da İsmet Paşa tarafından verildiği
yalanı üzerinde Sinan Meydan'ın Gökmen Ulu ile yaptığı ve Sözcü
gazetesinde yayınlanan söyleşiyi aşağıya alıyorum:
"ADALAR, LOZAN ANTLAŞMASI'NDAN 10 YIL ÖNCE KAYBEDİLDİ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, geçtiğimiz günlerde "Birileri bize Lozan'ı zafer
diye yutturmaya çalıştılar. Şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları
biz Lozan'la verdik" şeklindeki sözleri hayli tepki doğurdu. Alevlenen
tartışma üzerine gözlerin çevrildiği başlıca isimlerden olan Cumhuriyet
Tarihi Uzmanı Sinan Meydan'ın SÖZCÜ'de yayınlanan röportajında Lozan Barış
Antlaşması hakkındaki iddialara verdiği cevaplar ve ortaya koyduğu
gerçekler yankı uyandırdı. Tartışmanın yoğunlaştığı konulardan biri Ege
Adaları ekseninde gelişti. Türkiye'nin antlaşmada Meis Adası dışında önemli
bir ada kaybetmediğini dile getiren Meydan, adalar meselesini bu kez tüm
detayları ile anlattı.
Gökmen ULU
10:20 3 Ekim 2016
Ege Adaları ve 12 Ada'nın neredeyse tamamının, 1923 yılındaki Lozan
Antlaşması'ndan yaklaşık 10 yıl önce kaybedildiğini vurgulayan Meydan,
"İsmet Paşa, Kasım 1922'de Lozan görüşmeleri için İsviçre'ye giderken 12
Ada'da İtalyan ordusu, Ege Adaları'nda da Yunan ordusu vardı dedi. Meydan,
ilk önce Ege Adaları'nın nasıl kaybedildiğini tek tek sıralayarak tarihsel
gerçekleri SÖZCÜ için dile getirdi. İşte ayrıntılar:
ADALARIN KAYBEDİLME SÜRECİ
1. Edirne Antlaşması (14 Eylül 1829): 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda
imzalandı. Savaş sırasında, Yunanistan'ın bağımsızlığını isteyen İngiltere,
Fransa ve Rusya, 20 Ekim 1927'de Navarin'de Osmanlı donanmasını yaktı.
Ruslar, 1829 Ağustos'unda Edirne, Kırklareli ve Lüleburgaz'ı işgal etti.
Savaş sonunda Rus gemileri İstanbul Boğazı'na saldırırken, Ege'deki bir
filo da Çanakkale Boğazı'nı abluka etti. 16 maddelik Edirne Antlaşması'na
göre Yunanistan bağımsız oldu. Osmanlı Rusya'ya 137 milyon Frank savaş
tazminatı ödemeyi kabul etti. Tuna'nın kolları arasındaki Yılan (Serpents)
Adaları Ruslar'a bırakıldı. Ayrıca Tuna'nın sol sahiline yakın adalarla
Müslümanlar'ın oturdukları yerler Eflak-Boğdan'a bırakıldı. Daha sonraki
1832 düzenlemesiyle Attik ve Mora Yarımadaları ve bu yarımadaların
çevresindeki tüm adalar ile kuzey Sporadlar, Ege'nin ikinci büyük adası
Eğribos dâhil yüzlerce ada Yunanistan'a bırakıldı.
2. Uşi Antlaşması (18 Ekim 1912): 1911 Eylül sonunda İtalya Trablusgarp'a
saldırdı. Osmanlı hazırlıksız yakalandı. II. Abdülhamit döneminde
donanmanın Haliç'te çürütülmesinden dolayı Osmanlı şimdi çok zor durumda
kalmıştı. Osmanlı Donanması'nın zayıflığından yararlanan İtalya, 12
Adalar'a saldırıp işgal etti. İtalyan donanması Çanakkale'yi geçmeyi bile
denedi, ancak başarısız oldu. İtalya'nın bu saldırılarından cesaret alan
Balkan ülkeleri de Osmanlı'ya savaş ilan ettiler. Osmanlı Donanması'nın
zayıflığı, Yunanistan'ın da iştahını kabarttı. Yunanistan, Averof
zırhlısıyla Ege adalarını, özellikle Midilli'yi işgal etti. İki cepheden
kuşatılan Osmanlı, İtalya ile Uşi Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşma ile
Osmanlı, 12 Ada'yı Balkan Savaşı sonuna kadar İtalya'ya bıraktı. Ancak kısa
süre sonra başlayan I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ile İtalya'nın karşı
karşıya gelmesiyle adalar İtalya'da kaldı. Böylece 12 Ada, fiilen 1912 ve
1914 yıllarında elden çıktı. Lozan Antlaşması'nın 15. Maddesi bu filli
durumun kabulünden başka bir anlamı yoktu. İtalya 12 Ada'yı II. Dünya
Savaşı'ndan sonra Şubat 1947'deki Paris Barışı ile Yunanistan'a bıraktı.
3. Londra Antlaşması: (30 Mayıs 1913), Atina Antlaşması (14 Kasım 1913):
Osmanlı Devleti, I. Balkan Savaşı sonunda çok ağır bir yenilgiye uğradı.
Bulgar orduları Çatalca'ya kadar geldi. Edirne kaybedildi. İşte o günlerde
Ege Adaları Yunanistan tarafından işgal edildi. Osmanlı, 12 Ada'nın ve
Trablusgarp'ın işgaline karşı koyamadığı gibi, Ege Adaları'nın işgaline de
karşı koyamadı, çünkü donanması yoktu. Balkan Savaşı'ndan sonraki Londra
Antlaşması'na göre Ege Adaları'nın geleceğinin "büyük devletlerce"
belirlenmesine karar verildi. Ayrıca Girit Adası Yunanistan'a bırakıldı.
II. Balkan Savaşı sonundaki Atina Antlaşması'yla da Ege Adaları'nın
geleceğinin yine "büyük devletlerce belirlenmesine" karar verildi.
4. Büyükelçiler Konferansı (Şubat 1914): Ege Adaları Yunanistan'ın
elindeydi ama Osmanlı Devleti, 22-23 Aralık 1913'te büyük devletlere,
Anadolu kıyılarına yakın Midilli ve Sakız gibi adaları Yunanistan'a
bırakmak istemediğini bildirdi. Ancak büyük devletler, buna karşı çıkınca
Osmanlı geri adım attı. Sonuçta Londra'da Büyükelçiler Konferansı toplandı.
Burada alınan kararlar 14 Şubat 1914'te Osmanlı'ya iletildi. Buna göre Meis
Adası hariç 12 Ada İtalya'ya, İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada dışındaki bütün
Ege Adaları Yunanistan'a verildi. Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmeyerek
15 Şubat 1914'te büyük devletlere bir nota gönderdi. Ancak bir sonuç
alamadı. Bu sırada I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Ege Adaları fiilen
Yunanistan'da ve İtalya'da kaldı. Türkiye'nin elinde ise fiilen Gökçeada,
Bozcaada ve Meis vardı.
4. Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920): I. Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'yi
parçalayıp paylaşmak için Osmanlı'ya imzalatılan Sevr Antlaşması'nın 84.
Maddesi'ne göre Türkiye, Gökçeada (İmroz), Bozcaada, Limni, Semadirek,
Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya gibi tüm adaları Londra, Atina ve
Büyükelçiler Konferansı kararları doğrultusunda Yunanistan'a verecekti.
Sevr Antlaşması'nın 122. Maddesi'ne göre Türkiye, İtalyan işgali altında
bulunan Stampalia, Rodos, Herkit, Kerpe, Kaşot, Piskopis, İncirli,
Kalimnos, Loryos, Patnos, Limpos, Sümbeki, İstanköy adaları ile bunlara
bağlı adacıklar ve Kastellorizo Adası üzerindeki bütün haklarından,
sıfatlarından vazgeçecekti.
5. Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923): Türkiye emperyalizme karşı savaş
meydanlarında kazandığı askeri zaferi, siyasi bir zaferle taçlandırmak
istiyordu. Türkiye'nin öncelikli amacı Misak-ı Milli'yi kabul ettirmekti.
Misak-ı Milli'de adalar yoktu. Lozan'a giden İsmet Paşa heyetine TBMM'nin
verdiği 14 talimattan 4. talimat "Ege Adaları"yla ilgiliydi. Orada,
"Müzakereler sırasında politika belirlenerek Çanakkale'ye yakın adalar
istenecek, güçlük çıkarsa Ankara'dan talimat beklenecek" deniliyordu.
Lozan görüşmelerinde "adalar" konusu 25 Kasım'da "Toprak ve Asker
Komisyonu"nun 6. oturumunda gündeme geldi. İsmet Paşa, kendisine verilen
talimat gereği öncelikle Çanakkale Boğazı girişinde Türkiye'ye yakın
adaları istedi, diğer adaların ise askerden arındırılmasını talep etti.
İsmet Paşa, ilk olarak Gökçeada, Bozcaada, Semadirek, Limni, Midilli,
Sakız, Sisam ve Nikerya (Ahikerya) adalarını istemişti.
Venizolos, bu adalarda yoğun bir Rum nüfus yaşadığını belirtip bu isteğe
karşı çıktı. Onu Lord Curzon destekleyince İsmet Paşa, müttefiklerin çifte
standartlarını gözler önüne sererek; "Bu kadar önemli bir konuda etnik
özellikler, en yüksek öneme sahip coğrafi ve siyasal düşüncelerin önüne
geçemez" dedi.
İsmet Paşa, daha sonra Gökçeada, Bozcaada, Meis, Tavşan Adaları ve
Semadirek'in Türkiye'ye bırakılmasını, Yunanistan'a verilmesi teklif edilen
tüm adaların ise Türkiye'ye bağlı ve özerk olmasını istedi.
Sonuçta Türkiye Lozan'da, Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adaları ve Anadolu
sahillerine üç milden az uzaklıkta bulunan adaların, adacıkların ve
kayalıkların hepsini aldı. Ayrıca Yunanistan'a bırakılan adaların askerden,
silahtan arındırılmasını sağladı. Türkiye Lozan'da fiilen kendisinde olan
adalardan Meis'i kaybetti. (Lozan, Madde: 12, 13, 15, ek XV). Lozan'daki
Türk heyeti, daha önceki antlaşmalarla İtalya'ya veya Yunanistan'a
bırakılmamış olan Meis Adası'nı bırakmamak için çok mücadele etti. Meis
için alt komisyonda Montagna ile Rıza Nur arasında şiddetli tartışmalar
oldu. Ancak Müttefikler bir blok halinde İtalya'ya destek oldu. unun
üzerine İsmet Paşa, 4 Haziran 1923 tarihli toplantıda Meis'in aslında
Türkiye'nin olması gerektiğini anlattıktan sonra "Sırf dünya barışı için
çok ağır fedakarlığa razı olarak" Meis konusundaki isteğinden vazgeçti.
8 yıllık savaş maratonundan yeni çıkmış, doğru dürüst bir donanmaya sahip
olmayan, İzmir'de ve İstanbul'da henüz İngiliz, Fransız donanmalarının
olduğu, milletin barışa susadığı bir ortamda adalar konusunda fazla
diretmek mümkün olmadı.
Ancak yine de Türkiye Lozan'da adalar konusunda yüzde elli civarında
başarılıdır.
Türkiye, Gökçeada (İmroz), Bozcaada, Tavşan Adaları, Meis ve Semadirek
adalarında diretmişti. Sonuçta bu 5 adadan 3'ü Türkiye'de kaldı. Ayrıca
müttefiklerin Türkiye'ye vermemek için direndikleri İmroz (Gökçeada)'un
büyüklüğü, bu maddedeki adaların toplam büyüklüğünün yarısı kadardı. Yani
İmroz'un büyüklüğü, Semadirek, Meis ve Bozcaada'nın toplamının yarısı
kadardır. Dolyısıyla Türkiye Lozan'da büyüklük açısından istediği ada
topraklarının yarısını almayı başardı.
Demem o ki; Ege Adaları, 12 Ada 1912, 1913, 1914 yıllarında fillen zaten
kaybedilmişti. Sevr Antlaşması'na göre tüm Ege adaları Yunanistan'a, 12 Ada
ise İtalya'ya bırakılıyordu. Lozan Antlaşması'nda ise Türkiye, daha önce
elinde kalan Meis adası dışında önemli bir ada kaybetmedi.
Adaların kaybedilmesinde bir suçlu aranıyorsa o suçlunun, kendisine darbe
yapılacak korkusuyla donanmayı 30 yıl Haliç'te çürüten II. Abdülhamit
olduğuna hiç şüphe yoktur. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Bizim
olan adaları Lozan'da kaybettik" ifadesi ve bu konuda İsmet Paşa'yı
suçlaması gerçeği yansıtmamaktadır.
* * *
Aynı konuda Murat Bardakçı'nın da Haber Türk'te bir yazısı var:
24.07.2017 - 06:54 | Güncelleme: 24.07.2017 - 07:19
12 ADALAR'I LOZAN'DA VERDİK AMA HANGİ LOZAN'DA?
Bilmeden, öğrenmeden, tek satır okumadan ve meselelerin aslına vâkıf
olmadan kahvehane muhabbeti misâli kulaktan kulağa nakledilenlere dayanarak
fikir yürütüp yorum yapmak ve ahkâm kesmek aslında kolay ve kâr getirici
bir iştir. Millet zaten yazılı bilgiye değil kulaktan dolma ifadelere önem
verdiği ve dedikoduyu da ciddî mâlûmat zannettiği için böyle palavraları
ortaya atanlar bir kesimin gözünde "üstad" ve "âlim" oluverirler!
Ne güzel değil mi? Okuyup araştırmak için mübarek mâbâdınızı kımıldatma
zahmetine bile katlanmadan oturduğunuz yerden uydurup duracaksınız,
belge-melge hakgetirecek, hiçbir zaman mevcut olmamış hâdiseleri gerçekmiş
gibi ortaya atacak, yalanlarınızı şişirip şişirip tekrarlayacak ve neticede
"büyük üstad" olacaksınız! Türkiye'de bu şekilde yalanlara ve utanmazca
palavralara sermaye edilen konuların başında bugün 94. yıldönümünü idrak
ettiğimiz Lozan Anlaşması gelir.
BİR ÇATLAĞIN HEZEYANLARI...
Daha önce de yazmıştım, şimdi tekrar edeyim: Bir kesimin yerden yere
vurduğu Lozan, Türk Tarihi'nin en şerefli anlaşmalarındandır! Senelerce
süren savaşlardan bitkin ve yorgun ama zaferle çıkabilmiş bir devlet, yani
Türkiye, anlaşma masasında o şartlarda alabileceği herşeyi almıştır ve
Musul, Batı Trakya yahut 12 Ada gibi yerleri de elde etmek maksadıyla
askerî harekâta girişmeye ise artık tâkati yoktur.
Lozan'ı yerden yere vuranların senelerden buyana sakız gibi çiğnedikleri
iddialarının kaynağı, anlaşmayı Türkiye adına imzalayan üç delegeden biri
olan ama sonradan deliren ve "Hayatım ve Hâtırâtım" adını verdiği
akla-hayâle gelmeyen yalanlarla dolu tuğla kadar bir kitap yazan Dr. Rıza
Nur'un hezeyanlarıdır. Hadiseleri belgelerle mukayese işinde henüz emekleme
çağında bile olmadığımız için, arşivlerimizde her türlü kaynağın mevcut
bulunmasına rağmen bu çatlak doktorun iddialarına şimdiye kadar ilmî bir
cevap verilemedi. Üstelik, Lozan'ın bütün zabıtları defalarca yayınlanmış
olduğu halde, inkılâp tarihçiliğinde "Atatürk'ün mavi gözlerinin verdiği
ilham" çizgisini bir türlü aşamayan ulemâ da bu konuda çalışmaya tenezzül
buyurmadı!
İLK LOZAN'I İŞİTTİNİZ Mİ?
Lozan bahsinde ortaya atılan ve milletin kafasını karıştıran yalanlar o
kadar çoktur ki, bunlara tek tek tek cevap vermek için cildler dolusu kitap
yazmak gerekir... Meselâ, 12 Adalar bahsi...
12 Adayı "Lozan'da verdiğimiz" söylenir. Doğrudur, Lozan'da verdik ama 24
Temmuz 1923'teki Lozan Anlaşması ile değil, İtalya ile 1912'de imzalamak
zorunda kaldığımız "ilk" Lozan Anlaşması ile... Lozan'ın sahil semti
Ouchy'de, 15 Ekim 1912'de imzaladığımız bu metin tarihlerimizde "Uşi
Anlaşması" diye geçer ise de resmî adı "Lozan Anlaşması"dır, hattâ 1930'lu
senelere kadar "Birinci Lozan" denmiştir. Üstelik bu ilk "Lozan"ın aslı,
Osmanlı Arşivleri'nin "Muahedeler" tasnifindeki 418 ve 419 numaralı
dosyalarda muhafaza edilmektedir ama kimse gidip bakmaz ve esip gürlemeye
meraklı nefret tarihçilerimiz de bir değil, iki Lozan Anlaşması olduğundan
bîhaber kaldıkları için uydurur da uydururlar!
Burada üzerinde üç adet imza ile yine üç adet balmumu mührün bulunduğu bir
sayfa görüyorsunuz... İlk defa yayınlanan bu belge, Türkiye'nin en önemli
vâroluş evrakı olan ve bugün 94. yıldönümünü idrak ettiğimiz Lozan
Anlaşması'nda Türk delegelerin, İsmet Paşa'nın, Dr. Rıza Nur'un ve Hasan
Bey'in, yani Hasan Saka'nın imzalarının bulunduğu sayfadır...
Lozan'ın 143. maddesine göre anlaşmanın Fransızca olan aslı Paris'te,
Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi'nde muhafaza edilmektedir ve metnin
tamamının görüntüleri Türkiye'ye ilk defa imzalanmasından 90 küsur sene
sonra, tıpkıbasımının yayınlanması maksadıyla İş Bankası Kültür Yayınları
tarafından getirtilmiştir.
Lozan'a hakaretten vazgeçin beyler; ayıptır ve günahtır! O günlerin
şartlarında bu kadar sene yürürlükte kalabilmiş güçlü bir anlaşma
yapabilmiş olanların hayırla yâdedilmeleri gerekir!
* * *
![]() |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 15 Mayıs 2023