Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
29 Mayıs 2017
Zeynep Oral'a Saygı.
Geçen Cuma, 27 Mayıs'ta, Beşiktaş'ta Zeynep Oral'a saygı gecesi vardı.
Ben ne yazık ki canlı yayınlanan televizyon programım dolayısıyla o
muhteşem geceye katılamadım.
Ama bu yazıyı yazarak, ona olan borcumu ödemek istiyorum.
* * *
Milliyet Sanat Dergisi'ni yönettiği yıllarda Zeynep İstanbul'daydı, ben
Ankara'daydım.
Milliyet Sanat, 1970'lerin sonu, 1980'lerin başında Türkiye'nin kültür ve
sanat gündemini çok yakından izleyen hatta belirleyen bir dergiydi.
Haftalık olan derginin Türkiye'nin gündemini etkileyen, "Eğitim Sorunu",
"Kültür Politikası", "Dergiler" gibi pek çok tarihsel ve toplumbilimsel
kapak yazısını bana ısmarlamıştı Zeynep Oral.
* * *
Türkiye'de, YÖK'ü eleştiren ilk makaleyi yayınlama onurunu ona
borçluyum:
YÖK yasası Meclis'te kabul edilip yayınlanması için Resmi Gazete'ye
yollandığında, metni yolda ele geçirmiş, henüz yayınlanmadan bana yollamış,
yasanın yayınlanışından bir-iki gün sonra o yasayı eleştiren makalem
Milliyet Sanat Dergisi'nde çıkmıştı.
O sıralarda Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü'nde (ki
bugünlerde, KHK'larla hocaları işten atılarak içi boşaltılmıştır) Sanat
Sosyololojisi dersleri veriyordum.
Bu derslerde işlediğim konuları, Milliyet Sanat için yazdığım yazılarla
birlikte toplamış, bir iki de yeni yazı ekleyerek, bugün onuncu baskısı
piyasada olan "Kültür Üzerine" adıyla yeni bir kitap yapmıştım.
Bu anlamda, Zeynep Oral'ın bana yeni bir kitap yazmakta destek olduğunu
rahatlıkla söyleyebilirim.
* * *
Dünkü Cumhuriyet'te hem Zeynep'in, hem de Ali Sirmen'in o gece için
yazdığı yazılar vardı.
Zeynep Oral'ın kimliğini, kişiliğini tarihe not bırakmak adına bu iki
yazıyı buraya alıntılıyorum.
* * *
Zeynep Oral'ın yazısı:
"Gerçek miydi yoksa ben bir rüya mı gördüm? İki gündür kendime bunu
sorup duruyorum...
Eğer bir rüya ise hiç uyanmak istemiyorum...
Yok eğer gerçekse, içimden "arkadaşlar, biraz abartıyorsunuz galiba.."
demek geliyor...
Öyle ya da böyle, bir türlü gökyüzünden yeryüzüne inip masa başına,
bilgisayar başına geçip şu yazıyı yazmaya oturamıyorum... Onun için siz
bugün bu köşeyi, yazı niyetine okumayın... Bulutların üzerinde uçmama
sayın...
Fazıl Say, dünyanın sayılı dehalarından biri Fazıl Say, daha o sabah
benim için muhteşem bir yazı yazmış ve şimdi de sahnede benim için
Chopin çalıyordu.
Ustaların ustası Genco Erkal benim için Nâzım Hikmet'i, Yiğit
Özatalay'ın piyanosu eşliğinde, yeni baştan yorumluyor, bir kez daha
kendini aşıyordu...
Mezzo Soprano Aylin Ateş'in aryası (piyanoda Paolo Villa); Zuhal
Olcay'ın Attilâ İlhan'ın "Ayrılık da sevdaya dahil" şarkısı. (Piyanoda:
Saki Çimen)... Bin yıllık dost Emin Fındıkoğlu piyanoyu cazca
konuştururken yeni "keşfettiğim" genç yetenek Meltem Ünel, ister inanın
ister inanmayın, birer şarkıyı benim için söylüyorlardı...
Yılların sahici gazetecileri: Gerçek peşinde koşan, saygı duyduğum,
sevdiğim gazetecileri: Ali Sirmen, Mine Kırıkkanat, Yazgülü Aldoğan ve
Nazım Alpman salonu hıncahınç doldurmuş güzel insanlara beni
anlatıyorlardı...
İstanbul'da olmayanlar, Yekta Kara, Zülfü Livaneli, Sunay Akın
beyazperdeden, Müjdat Gezen telefonun ucundan beni anlatmayı
sürdürüyordu...
Ali Poyrazoğlu bir sıçrayışta sahneye (pardon Jamaika'ya) fırlıyor ve
zekâsıyla milleti gülmekten kırıp geçiriyordu... [Haber görseli]
Tiyatronun Kraliçesi Gülriz Sururi, tiyatro bağlamında; mücadeleden hiç
vazgeçmeyen Nazan Moroğlu, Kadın Hakları bağlamında; PEN İkinci Başkanı
Halil İbrahim Özcan, hapishane arkadaşları adına da, insan hakları
bağlamında beni anlatıyordu...
Taa San Fransisco'dan Joan Baez anılarını ve "Kimse beni yolumdan
alıkoyamaz" şarkısını; taa İzmir'den Sezen Aksu övgülerini ve "Zeynebim
Zeynebim Allı Zeynebim" türküsünü benimle ve salonla paylaşıyordu.
Ve kalbimin yanı başındaki Silivri'den Güray Öz, avukatı aracılığıyla
bana mesaj iletiyordu. Ama zaten bütün akşam boyunca haksız yere
hapsedilmiş herkes bizimleydi.
Trafik azizliğine uğrayan Doğan Hızlan, sağlık engeline toslayan Hıfzı
Topuz ve Arif Keskiner geceye katılamıyordu.
Kapanış konuşmasını torunum Maya Oral yapıyor, "Babaanne Zeynep Oral"ı
anlatıyordu.
***
Söylenenler karşısında gülüyorum, ağlıyorum, utanıyorum...
Amma abarttılar diyorum, şuracıkta saklanıversem diyorum... Yeryüzünde
benden daha zengin, daha varlıklı bir insan olabilir mi diyorum...
Ne yapacağımı bilemiyorum...
Ama mutlu olduğumu biliyorum ve hayata şükrediyorum.
Geriye bir de yeterince vurgulayamayacağım bir teşekkür kalıyor:
"Ustalara Saygı" toplantılarını, insanlar öldükten sonra değil de
yaşarken düzenlemeyi düşünen Beşiktaş Belediye Başkanı Murat
Hazinedar'a;
Bütün organizasyonu titizlikle, özenle gerçekleştiren Faruk Şüyun'a;
Burada tek tek adlarını saydığım tüm katılımcı yazar ve sanatçı
dostlarıma;
Akatlar Kültür Merkezi'ni dolduran, yer bulamayıp merdivenlere oturan,
tanıdığım ve tanımadığım, 26 Mayıs akşamı beni benimle paylaşan tüm
sanatseverlere, tüm dostlara, tüm okurlara teşekkür ederim."
* * *
Bu da Ali Sirmen'in yazısı
Evet Evren vardı, ama Zeynep de vardı
Milliyet gazetesinin yeraltı dünyasının önde gelen isimlerinden Sedat
Peker'e ödül verdiği haberinin tartışıldığı 26 Mayıs 2017 akşamı
Akatlar Kültür Merkezi'nde Zeynep Oral'a saygı gecesi düzenlenmişti.
Fazıl Say ile başlayan gece, birçok değerli sanatçı ve gazetecinin
katılımıyla sürdü ve gazetemiz yazarlarından Mine Kırıkkanat'tan hemen
sonra Zeynep'in torununun babaannesi hakkında kaleme aldığı metni
okumasıyla noktalandı.
Acı tanıklıklarla dolu, her anı çalışma ve mücadeleyle geçmiş başarılı
bir yaşamın çeşitli yönlerini ortak anılarla bezeyerek dile getirdiler,
geceye katılan gazeteciler, yazarlar ve seçkin sanatçılar.
Cuma gecesi şu anda yedi torun sahibi olan Zeynep Oral'ın hâlâ genç
kalmasının sırrını da birden keşfettim:
Zeynep çalışmaktan, uğraşmaktan, amaçları peşinde koşmaktan yaşlanmaya
vakit bulamamıştı.
Büyüyemeden ihtiyarlayanların tersine, Zeynep olarak yaşlanmadan
yaşayıp gidecekti.
Ama bu yazı bunu değil, başka bir gerçeği vurgulamak amacıyla
yazılıyor.
Zeynep Oral, tıpkı Uğur Mumcu gibi geride bırakmaya çalıştığımız güç
günlerde gerekliliği daha da çok hissedilen türden bir insan.
***
Evet, gerçekten şu sıralarda kendini her şeyden sorumlu hisseden,
haksızlık karşısında tarafsızlığın zulme, baskı karşısında sessizliğin
faşizme ortaklık olduğunun bilincine varmış insanlara, her zamankinden
fazla ihtiyaç var.
Araştırmacı gazeteciliğinin, seçkin hukukçuluğunun, zekâ, duyarlılık ve
mizahla bezenmiş yazarlığının yanı sıra, insan olarak Uğur Mumcu böyle
bir kişiydi.
Zeynep Oral da öyle bir insan.
Barış Derneği davasından tutuklu olarak yargılanan arkadaşlarımla
birlikte, bu olguyu, desteğe, sevgiye en fazla ihtiyaç duyduğumuz
karanlık günlerde yaşayarak gördüm.
Davanın duruşmaları, koca bir spor salonunda yapılmaktaydı.
Ve ne zaman duruşmaya gitsek, yakınlarımızın yanı sıra, Zeynep Oral boş
tribünlerde yerini almış olurdu.
Dönem, korkunun kol gezdiği, DİSK'in lideri Abdullah Baştürk'ün
proletaryanın savunmasını tek başına boş tribünler önünde yaptığı,
sonradan vesayeti tasfiye bahanesiyle askerisine rahmet okutacak sivil
darbenin yürütücüleriyle ittifak yapıp, esip küfürdüklerinde mangalda
kül bırakmayanların sütre ardına sindiği dönemdi.
Tribünde tek başına oturan Zeynep Oral'a ne zaman gözüm ilişse, orada
bir "barış meleği" görürdüm.
O günlerde baskı vardı, zulüm vardı, işkence vardı, Kenan Evren vardı.
Ama o günlerde "barış meleği" Zeynep de vardı.
***
O günleri yaşarken, yalnızca baskıyı, zulmü ve Evren'i görenler ne
yaşadıklarını anlamamışlardı.
En karanlık dönemlerin içinde bile kimi aydınlıklar hep olmuştur, hep
olacaktır.
Yaşanan dönemi doğru değerlendirmek ve karanlığı aydınlığa çevirmek
için bu aydınlık yanları da görmek gerek.
***
Zeynep Oral, son yıllarda değerini daha iyi anlamaya başladığım Abdi
İpekçi'nin Milliyeti'nin simgeleşmiş elemanlarından biriydi. Bir
zamanlar sanat yaşamımıza damgasını vurmuş Milliyet Sanat ile adı
özdeşleşmiş Zeynep, yuvasından ayrıldığında ona Cumhuriyet kucak açtı.
Cumhuriyet'in yıllardır okuru olmasına, dünya görüşünün ona yakın
çizgide bulunmasına rağmen, yeni yuvasına alışması kolay olmadı.
Ama Zeynep Oral artık Cumhuriyet denince ilk akla gelen isimlerden biri
oldu.
Zeynep Oral ile bir süre birlikte çalıştığım Milliyet ne oldu derseniz,
şu sırada onlar, yeraltı dünyasının acımasız kaba şiddetine teslim
olmadıklarını kanıtlama çabası peşindeler.
Ne boş bir çaba!
Siyaset dünyasının kaba kuvvetine biat eden bir yayın organı, bir de
yeraltı dünyasının koluna girse ne olur girmese ne olur?
Sanırım Zeynep Oral, şu anda orada olmadığına çok memnundur."
* * *
Bu iki yazı onun kimliğini, kişiliğini ve yaptığı işleri tam anlatmasa da,
okurlarıma bir fikir verebilir diye düşünüyorum.
Zeynep Oral, bugün de olanca dinamizmi ve gençliğiyle, Türkiye Pen'in
Başkanlığı görevini büyük bir başarıyla yürütüyor.
Dostluğuyla övünüyorum.
|
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 2 Eylül 2024