Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

1 Mayıs 2017

1 Mayıs ve 16 Nisan 2017 tarihli Halkoylamasına Karşı CHP'nin Yaptığı itirazın Reddine İlişkin YSK Kararındaki Karşı Oy Yazısı.

Bu Halkoylaması "Yok Hükmündedir".

Çünkü Seçim Yasası'nın 98 ve 101'inci maddelerine açıkça karşı olarak yapılmıştır.

Bu "Yok Hükmünde oluş" durumu, DİSK, KESK, TBB, TMOBB tarafından yapılacak olan bu yılki 1 Mayıs kutlamalarında Halkoylamasında "Hayır" oylarının kazandığı ama YSK kararı ile bunun "Evet" oylarının sahte zaferine dönüştürüldüğü tezi ile savunulacak.

* * *

Halkoylamasının bu "Yok Hükmünde oluşu" Yüksek Seçim Kurulu'nun yasaya karşı olan bir kararına dayalı olarak yapıldığı için, CHP Kurul'un bu kararına karşı itirazda bulunmuş ve bu itiraz reddedilmiştir.

Ama bir üye, tek bir üye, Cengiz Topaktaş, bu karara karşı çıkmıştır.

Türkiye'de hâlâ yargıçların bulunduğunun ve Demokratik Hukuk Devleti için umutların tükenmediğinin bir kanıtı olarak tarihe geçecek olan bu karşı oy yazısını, bu haftaki 1 Mayıs Kutlaması olarak buraya alıyorum.

Kararı YSK'nın resmi sitesinde indirdim.

* * *

T.C.

YÜKSEK SEÇİM KURULU

Karar No: 573

-KARŞI OY-

Cumhuriyet Halk Partisinin 16/04/2017 tarihinde yapılan halkoylamasının tam kanunsuzluk nedeniyle iptaline karar verilmesini talep etmesi üzerine Yüksek Kurulumuzun sayın çoğunluğu 19/04/2017 tarih ve 573 sayılı kararla talebin reddine karar vermiştir. Bu karara katılmamaktayım. Şöyle ki;

Adalet ve Kalkınma Partisi Yüksek Seçim Kurulu temsilcisi Recep Özel'in 16/04/2017 günü yapılmakta olan halkoylamasında bazı sandıklarda oy pusulalarının veya oy zarflarının ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü ile mühürlenmediği, seçmenin hiç bir kusuru olmadan bunun gerçekleştiği, seçmenin iradesinin tam bir şekilde sandığa yansıması için söz konusu oy pusulalarının ve zarfların geçerli olması yönünde karar verilmesine dair saat 16:10'da verdiği dilekçesi ile müracaatı üzerine, Yüksek Kurulumuz 16/04/2017 tarihinde, ülkemizin doğu kesimindeki sandıklar açıldıktan sonra, ancak saat 17:00' de açılması gereken sandıklar açılmadan önce, Yüksek Kurulumuza henüz hiç bir sandık sonucu intikal etmeden, saat 16:45'de mühürsüz oy zarfları ve oy pusulalarında geçerli sayılması gerektiğine dair karar vermiş, bu karar saat 16:50' de sandık görevlileri ile birlikte Yüksek Seçim Kurulu üyelerimize kısa mesaj olarak bildirilmiştir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Kurulumuz 16/04/2017 tarihli 560 sayılı bu kararı, sandık görevlilerinin yaptıkları hatalar nedeniyle seçmenlerin Anayasal oy haklarının ellerinden alınmaması dışında bir gerekçeye dayalı olarak vermemiştir. Bu talep geldiğinde kurulumuzda konu tartışılmış bir kısım kurul üyelerimiz böyle bir kararın alınmasının 298 sayılı yasanın 101. maddesine uymayacağını dile getirmişler, bir kısım kurul üyelerimiz ise oy kullanan seçmenlerin iradesinin sandığa yansıması gerektiğini, bunun vatandaşların Anayasa ile güvence altına alınmış oy haklarını ellerinden almak olduğunu, görevlilerin hatası yüzünden vatandaşların oy haklarının ellerinden alınamayacağını söylemişler, daha önce Yüksek Seçim Kurulunun benzer kararlar verdiğinin değerlendirilmesi ve tartışılması üzerine bu karar oy birliği ile alınmıştır.

560 sayılı karara katıldıktan sonra şimdi bu kararın yanlışlığını iddia etmenin gerekçesini yazmak zorunda olduğum için bunların açıklanması gerektiğini düşünmekteyim. Bu karar alınırken, bu konuda önceden karar vermemiz gerekmediğini, öncelikle sandık kurullarınca karar verilmesi gerektiğini, daha sonra ilçe ve il seçim kurullarına itiraz üzerine silsile yoluyla konunun bize gelmesi halinde karar verebileceğimize dair itirazlarımı kurulda belirttikten ve bunların kurulda kabul görmemesi üzerine, kararımızın şu anda kamuoyuna yansıdığı şekilde spekülasyonlara neden olabileceği de şahsım tarafından öngörülmediğinden, muhalif olmayarak aşağıda ayrıntılı olarak hatalı yönlerini anlatacağım Kurulumuz kararına katıldım.

560 sayılı kararımızdaki hatalı yönlerden en başta geleni kanun koyucu gibi hareket etmemiz olmuştur. Anayasamızın 67. maddesinde ''Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.'' denmektedir. 298 sayılı yasanın 98/4 maddesinde ise ''...üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan, tamamı yırtılmış olan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü dışında herhangi bir mühür, imza, yazı, parmak izi veya herhangi bir işaret bulunan zarflar geçersiz sayılır.'' denilmiştir. Aynı yasanın 101. maddesinde ise; arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan oyların geçersiz sayılacağı belirtilmiştir. Görüldüğü gibi Anayasamızın 67. maddesi ile vatandaşa oy verme hakkı verilmiş, 298 sayılı kanunun 98 ve 101. maddelerinde ise oy verme hakkı kullanılırken, bu oy verme hakkının sağlıklı ve düzen içinde yerine getirilmesi için kurallar konulmuştur. Kuşkusuz belirtilen bu kurallar, dışarıdan oy pusulası ve zarf getirilmesini, dolayısıyla hile yapılmasını önlemek amacıyla getirilmiştir. Vatandaşının oy verme hakkını Anayasa ile güvence altına alan kanun koyucunun, 298 sayılı yasanın 98 ve 101. maddelerindeki düzenlemeyi yapmak suretiyle vatandaşının oy hakkını elinden aldığını söylememiz mümkün değildir. Kanun koyucunun bunu düşünmediğini veya düşünemediğini söyleyemeyiz. Kurulumuzun yerindelik denetimi yapması da mümkün değildir. Bu itibarla 298 sayılı yasanın 98 ve 101. maddeleri Anayasaya aykırı olmadığına ve böyle iddiada bulunmadığımıza göre uygulanması zorunludur.

16/04/2017 tarihli ve 560 sayılı kararımızda, ''Yüksek Seçim Kurulu tarafından gönderildiğinde şüphe bulunmayan hallerde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan oyların geçerli kabul edilmesi gerektiğine'' denilmiştir. Yüksek Seçim Kurulu tarafından gönderildiğinde şüphe bulunmayan hallerin tespitini yapacak olanlar sandık görevi ile ilgili eğitim aldıkları halde, zarfları ve oy pusulularını dahi mühürlemeyenlerdir. Bizler Hakim olarak baktığımız davalarda bir evrakın sahteliğini tespit etmek için uzman bilirkişilere başvurmaktayız. Sandık görevlilerin çoğunluğu değişik siyasi partilerin bildirdikleri kişilerden oluşmakta olup, sahtecilik konusunda özel bir eğitimleri olmadığı için, bu denetimi yapmaları onlardan beklenemez. Oyların seri bir şekilde sayılması gerektiği düşünüldüğünde de bu denetimin yapılmasının pek mümkün olmadığı görülecektir. Mühürsüz zarflar ve oy pusulalarının, Yüksek Seçim Kurulu tarafından gönderildiğinde şüphe bulunmadığının tespitini sandık görevlilerine yaptırmaya çalışmak, sandık başlarında gereksiz tartışmalara neden olabileceği gibi, ancak bir soruşturma ile ispatlanabilecek sahtecilik veya hile iddiasının, bu yükün altından kalkamayacak olan kişilere verilmesi doğru olmayacaktır. Siyasi partilerin sandık görevlilerinin birbirlerini denetleyebilmeleri, sandık sonuçlarının seri ve tartışmaya meydan vermeyecek şekilde alınabilmesi için 298 sayılı yasanın 98 ve 101. maddelerindeki kuralların harfiyen uygulanması gereklidir.

Yüksek Seçim Kurulumuzun 560 sayılı kararının gerekçelerinden biriside, geçmiş yıllarda benzer kararların Yüksek Kurul tarafından alındığıdır. Kurulumuzun geçmiş yıllarda bu yöndeki kararlarına baktığımızda, konunun Yüksek Kurulun önüne bir silsileyi takip ederek, önce sandık kuruluna, sonra ilçe ve il seçim kuruluna intikal ettiği, buradan da Yüksek Kurulun önüne geldiği görülmektedir. Yüksek Kurulumuz ilk defa bir seçimin devamı sırasında böyle bir karara imza atmıştır. Bu kararın 298 sayılı yasanın 98 ve 101. maddelerine ve 14/02/2017 tarihli 29979 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 135/I sayılı genelgemize aykırı olması, tamamen seçmenlerin oy haklarını korumaya matuf olan bu kararı, kamuoyunda tartışmalı hale getirmiştir.

Sandıklardaki sayım işlemleri Yüksek Kurulumuzun bu kararına göre yapılmış, siyasi partilerin sandık görevlileri bu kararımız nedeniyle mühürsüz zarflar ve oy pusulalarına itiraz etmemişler, dolayısıyla mühürsüz zarflar ve oy pusulalarının miktarının tespiti imkansız hale gelmiştir. Gerek siyasi partilerce, gerekse Kurulumuzca, gerçekte ne kadar mühürsüz zarf ve oy pusulası olduğu bilinmemektedir. Siyasi partilerin ve Kurulumuzun bilmediği bir şey kamuoyuna bu durumda 2.5 milyon oy olduğu şeklinde yansımıştır. Yeniden yapılacak sayımın kamuoyunda oluşturulan şüpheyi ortadan kaldırmaya yetmeyeceği gözetildiğinde, artık 2.5 milyon mühürsüz zarf ve mühürsüz oy pusulası olduğunu ya da olmadığını tartışmak anlamsız hale gelmiştir. Ülkemiz çıkan sonucun doğru olduğuna inanan ve inanmayan kesimler olarak ikiye bölünmüştür. Bu tartışmanın hiç bitmeyeceği gelecek kuşaklara da yansıyacak bir sürece girilmiştir.

Yüksek Seçim Kurulumuzun 560 sayılı kararının dışında seçim sürecinde yapılan iş ve işlemlerle ilgili aşağıda gösterilen kararlarında değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kararlar:

1-Yüksek Kurulumuzun 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 80. maddesiyle getirilen düzenleme ile ilgili 12/01/2017 tarih ve 28 no'lu kararı.

2-Yüksek Kurulumuzun 13/03/2017 tarih ve 297 no'lu TGRT HABER TELEVİZYON A.Ş ile ilgili kararı.

3-Yüksek Kurulumuzun 13/03/2017 tarih ve 298 no'lu HALK RADYO VE TELEVİZYON YAYINCILIK A.Ş ile ilgili kararı.

4-Yüksek Kurulumuzun 13/03/2017 tarih ve 299 no'lu NET YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş ile ilgili kararı. (TV Net)

5-Yüksek Kurulumuzun 13/03/2017 tarih ve 300 no'lu BİRLEŞİK YAYIN REKLAM SANAYİ VE TİCARET A.Ş ile ilgili kararı. (Kanal 16)

6-Yüksek Kurulumuzun 13/03/2017 tarih ve 301 no'lu R.M.B RADYO TELEVİZYON A.Ş ile ilgili kararı. (Bursa TV)

7-Yüksek Kurulumuzun 13/03/2017 tarih ve 302 no'lu ULUSAL KANAL İLETİŞİM HİZMETLERİ SANAYİ VE TİCARET A.Ş ile ilgili kararı.

8-Yüksek Kurulumuzun 13/03/2017 tarih ve 303 no'lu ALTUNBEY TELEVİZYON VE RADYO İŞLETMECİLİĞİ SANAYİ VE TİCARET A.Ş ile ilgili kararı (Abant TV)

9-Yüksek Kurulumuzun 13/03/2017 tarih ve 304 no'lu KANAL A YAYINCILIK TİCARET A.Ş ile ilgili kararı.

10-Yüksek Kurulumuzun 13/03/2017 tarih ve 305 no'lu MEGA AJANS VE REKLAMCILIK TİCARET A.Ş ile ilgili kararı.

11-Yüksek Kurulumuzun 23/03/2017 tarih ve 387 no'lu Halk TV, Bursa TV, A Haber, TGRT Haber, Ulusal 1, Ege TV, TRT Haber, Kanal 5, Kanal A, Uzay Haber, Tele 1, Kanal Fırat ve RTV 23 ile ilgili kararı.

12-Yüksek Kurulumuzun 23/03/2017 tarih ve 388 no'lu Halk TV, Bengü Türk TV, TV A-Yerel, Kanal A, Fm TV, Kanal Urfa, Bursa TV, Kanal Fırat, TGRT Haber, Ülke TV, Uzay Haber, Abant TV ile ilgili kararı.

13-Yüksek Kurulumuzun 28/03/2017 tarih ve 410 no'lu sivil toplum kuruluşlarının propaganda yapıp yapamayacakları ile ilgili kararı.

14-Yüksek Kurulumuzun 28/03/2017 tarih ve 422 no'lu Bağımsız Milletvekili Nuri Okutan'ın miting yapma isteği ile ilgili kararı.

15-Yüksek Kurulumuzun 30/03/2017 tarih ve 433 no'lu Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin stant açma isteği ile ilgili kararı.

16-Yüksek Kurulumuzun 30/03/2017 tarih ve 438 no'lu Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Marmaris ilçe temsilciliği ile ilgili kararı.

17-Yüksek Kurulumuzun 03/04/2017 tarih ve 464 no'lu TGRT Haber, Halk TV, Kanal 24, Bursa TV-Uydu, Kanal Urfa, TV-A Yerel, ATV, Kanal D, Show TV, TV 8, NTV, 360 TV, TV Net, Bengü Türk TV, Kanal A, Beyaz TV, Ülke TV, A Haber, TV Kayseri ve Abant TV ile ilgili kararı.

18-Yüksek Kurulumuzun 06/04/2017 tarih ve 486 no'lu kısa adı TÜGVA olan vakfın çadır kurma isteği ile ilgili kararı.

19-Yüksek Kurulumuzun 11/04/2017 tarih ve 517 no'lu A Haber, Halk TV, TRT Haber, Kanal A, Tele 1, TV Kayseri, Bursa TV, Ülke TV Star TV ile ilgili kararı.

Yüksek Kurulumuzun 12/01/2017 tarih ve 28 no'lu kararı, 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 80. maddesiyle getirilen düzenleme ile ilgilidir. 298 sayılı Kanunun 35. maddesine istisna getiren geçici 23. maddesi 31/12/2016 tarihi itibarıyla yürürlükten kalkmıştır. Buradaki düzenleme yurt dışında seçmen olacaklarla ilgili kuralları belirlemekteydi. 5490 sayılı kanunun 49/3 maddesiyle yapılan değişiklik 298 sayılı yasanın yürürlükten kalkan geçici 23. maddesinin yerine yapılmıştır. Anayasamızın 67/son maddesinde, ''Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.'' denmektedir. Anayasamızın 67/son maddesinden çıkan sonuç, seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin yürürlüğe girdikten ancak bir yıl sonra uygulanabilir hale geldiğidir.

Yüksek Kurul üyesi bir arkadaşımız ile beraber bu karara yazdığımız muhalefet şerhi; ''Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent TEZCAN 09/01/2017 tarihinde Kurul Başkanlığımıza verdiği dilekçede; daha önce 298 sayılı Kanun'un geçici 23. maddesinde düzenlenen ve 31/12/2016 tarihinde yürürlükten kalkan hükmün bu kez 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 80. maddesiyle düzenlendiğini, bu Kanun Hükmünde Kararname ile

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 49. maddesinin mülga 3. fıkrasına hüküm konulduğunu, her ne kadar değişiklik 5490 sayılı Kanunda yapılmış ise de, bunun seçim mevzuatında değişiklik mahiyetinde olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 67/Son maddesi hükmüne göre ancak yürürlüğe girdikten bir yıl geçmesinden sonra uygulanabileceğini, Kurulun bu konuda karar vermesini istemiştir.

Kurulumuzun yaptığı toplantıda, Kurulumuzun çoğunluğu bu değişikliğin seçim kanunlarında yapılan bir değişiklik olmadığı kanaati ile, yürürlüğe girmesiyle birlikte hemen uygulanacağına karar vermişlerdir. Kurulumuzun çoğunluk görüşüne aşağıda göstereceğimiz gerekçelerden ötürü katılmıyoruz.

5490 sayılı Kanunun 49/3 maddesiyle getirilen düzenleme Anayasamızın 67/son maddesinde sözü edilen seçim yasalarında bir değişiklik olarak kabul edilebilir mi? sorusu tartışmamızın özünü oluşturmaktadır. Öncelikle bu konudaki yasal mevzuatlara bakmak gerekmektedir. Anayasamızın 67/son maddesinde; "Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılan seçimlerde uygulanmaz." 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun geçici 23. maddesi ise; "31/12/2016 son tarih olmak üzere milletvekili genel seçimi, cumhurbaşkanlığı seçimi ve halkoylamalarında 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 35 inci maddesindeki hükümlerle sınırlı kalınmaksızın Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası esas alınarak veya mevcut bilgilerle Yurt Dışı Seçmen Kütüğü oluşturulabilir." 298 sayılı Kanunun 35/1 maddesi ise; "Yurt dışı seçmen kütüğü, adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde oluşturulur." 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 80. maddesi ile 5490 sayılı Kanunun 49/3 maddesine getirilen yeni düzenlemede ise; "Yerleşim yeri adresi yurt dışında olan Türk vatandaşlarının adres kayıtları, yaşadıkları ülkede kullanılan adres verilerine veya o ülke ve bağlı olduğu temsilcilik bilgisine göre tutulur." denilmiştir.

298 sayılı Kanunun geçici 23. maddesinde "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 35 inci maddesindeki hükümlerle sınırlı kalınmaksızın" denilmek suretiyle geçici 23. maddenin aynı Kanunun 35. maddesinin bir istisnası olduğu açıkça vurgulanmak istenmiştir. Şimdi 5490 sayılı Kanunun 49/3 maddesine konulan hüküm 298 sayılı Kanunla ilişkilendirilmemiş ise de, 298 sayılı Kanunun 35. maddesindeki yurt dışı seçmen kütüğünün oluşturulmasını doğrudan etkileyecek şekilde düzenlenmiştir.

298 sayılı Kanunun 35. maddesine istisna getiren geçici 23. madde 31/12/2016 tarihi itibarıyla yürürlükten kalkmakla, 35. maddenin bu konuda bir istisnası kalmamış olup, artık 01/01/2017 tarihi itibarıyla yurt dışı seçmen kütüğünün 35. maddeye göre düzenlenmesi zorunlu hale gelmiştir. 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 06/01/2017 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, 298 sayılı Kanunun 35. maddesine göre 01/01/2017 tarihi itibarıyla seçmen olamayanlar bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girmesiyle birlikte yurt dışı seçmen statüsü kazanmışlardır. 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yapılan düzenlemenin doğrudan 298 sayılı Kanunun 35. maddesini etkilediğini izaha gerek yoktur. Kanun koyucu, 298 sayılı Kanunun geçici 23. maddesinde değişiklik yapması halinde, Anayasamızın 67/son maddesindeki derhal yürürlüğe giremeyeceği kuralını göz önünde tutarak ve değişikliğin derhal yürürlüğe girmesini teminen, yeni düzenlemeyi seçim yasasında yapmamış, 5490 sayılı Kanunda yapmıştır.

Yukarıda da anlatıldığı gibi 5490 sayılı Kanunun 49/3 maddesiyle getirilen düzenleme doğrudan yurt dışı seçmen olmayı etkilediğinden, Anayasamızın 67/son maddesi kapsamında seçim yasalarında yapılan değişiklik mahiyetindedir. Bugün daha önceki düzenlemenin devamı mahiyetinde olduğu için ılımlı gözle bakılan bu değişiklik, ileride yapılacak ve olumsuz olabilecek değişikliklere zemin hazırlamamalıdır. Kanun koyucunun seçim kanunlarında değişiklikleri, seçim kanunlarında yapmayıp, başka kanunlarda yaparak Anayasamızın 67/son maddesinin uygulanmasını işlevsiz kılmasının önü açılmamalıdır. Kaldı ki, 5490 sayılı Kanunun

49/3 maddesi nüfus uygulamaları yönünden 06/01/2017 tarihinde yürürlüğe girse bile, yurt dışı seçmen olabilmeyi etkilediğinden ve doğrudan seçim hukukunu ilgilendirdiğinden, bu kısım yönünden ancak 06/01/2018 tarihinden itibaren uygulanabilir düşüncesindeyiz.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle Kurulumuzun çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.'' şeklindedir.

Yüksek Kurulumuzun yukarıda belirtilen 13/03/2017 tarih ve 297, 298, 299, 300, 301, 302, 303, 304, 305 sayılı kararları, 23/03/2017 tarih ve 387,388 sayılı kararları, 03/04/2017 tarih ve 464 sayılı kararı, 11/04/2017 tarih ve 517 sayılı kararı, 687 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 10. maddesiyle yürürlükten kaldırılan, 298 sayılı Kanunun 149/A maddesinin, Anayasanın 67/son maddesi hükmü gözetildiğinde uygulanıp uygulanamayacağı ile ilgilidir.

Yüksek Kurulumuzun çoğunluğu, 298 sayılı Kanunun 149/A maddesinin radyo ve televizyonlara ceza verilmesi ile ilgili lehe bir değişiklik getirdiği için derhal uygulanması gerektiği gerekçesine dayanmış, radyo ve televizyonlara 298 sayılı kanunun 55/A maddesi ve Yüksek Seçim Kurulunca belirlenen esaslara aykırı yayın yapmaları halinde ceza verilemeyeceğini kabul etmişlerdir.

Yüksek Kurul üyesi bir arkadaşımız ile benim bu kararlara yazdığımız muhalefet şerhlerinde, Anayasamızın 67/son maddesi gereğince normun yürürlükte olduğu ve uygulanması gerektiği açıkça belirtilmiştir.

Muhalefet şerhlerinde;

''298 sayılı Kanunun özel radyo ve televizyon yayınlarına ilişkin suçlar başlıklı 149/A maddesinde; aynı Kanunun 55/A maddesine ve Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek esaslara aykırı yayın yapılması halinde uygulanacak "cezalar" belirlenmiştir.

Ancak 298 sayılı Kanunun 149/A maddesi Resmî Gazete'nin 9 Şubat 2017 tarihli 29974 sayılı nüshasında yayımlanan 687 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmıştır.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 67/son maddesi "Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz" hükmünü içermektedir. 687 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 298 sayılı Kanunun 149/A maddesi hükmünün yürürlükten kaldırılması seçim yasalarında yapılan bir değişikliktir.

687 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 298 sayılı Kanunda yapılan değişikliğin Anayasa'nın 67. maddesinin son fıkrası göz önüne alındığında 16 Nisan 2017 tarihinde yapılacak olan halkoylaması sürecinde uygulanıp uygulanamayacağının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Konunun açıklığa kavuşturulması, Anayasa'nın 67/son maddesinin gerekçesi, yapım sürecindeki komisyon raporları ile birlikte yorumlanmasını zorunlu kılmaktadır.

Normun yorumlanabilmesi için normun ortaya çıkış sürecine ve gerekçesine bakmak gerekmektedir. 67. Maddenin son fıkrasının gerekçesi, "seçim kanunlarında konjonktürel değişikliklere yer verilmemesi amaçlanmıştır" şeklindedir. Anayasa Uzlaşma Komisyonu ve Anayasa Komisyonundaki müzakere tutanakları incelendiğinde norma yüklenen amaç ve anlamın; bir yıllık süre içinde gerçekleşen seçimlerde yeni kuralın uygulanmaması ve değişiklik öncesi var olan ve müdahale edilen kuralın uygulanmaya devam edilmesi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa Komisyonu üyesi Mustafa Kamalak'ın, norma yüklenen anlam yönünden bir tereddüt yaşanmaması için kuralın "seçim kanunları yayımlandıktan bir yıl sonra yürürlüğe girer" şeklinde modellenmesi önerisi, Komisyon tarafından taslak metin ile önerilen metin arasında anlam ve amaç yönünden bir farklılık bulunmadığı değerlendirilmesi yapılarak kabul edilmemiştir.

Bir kanunun gerçek anlamda yürürlüğe girmesi, sonuç doğuracak şekilde uygulanması ile mümkündür. Resmi Gazete'de yayımlanmakla birlikte, yürürlük maddesinde uygulanması ötelenen kanun, uygulanma tarihine kadar sonuç yaratmayan, icrailik kazanmayan ve kendisinden önceki kanun kuralını ilga etme kudreti bulunmayan bir kanundur. Kanunların yürürlük maddesinde uygulanmasının ertelendiği hallerde, yürürlük zamanı olarak Resmi Gazete'de yayımlanma tarihi değil, uygulanma tarihinin anlaşılması gerekir.

Nitekim tartışılan normun yapım sürecinde Anayasa Uzlaşma Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Üyesi ve milletvekili sıfatıyla görev yapan Ahmet İyimaya, Türkiye Barolar Birliği Dergisinin 373. Sayısında yayınlanan makalesinde "uygulanamazlığın" anlamını; "Uygulanamazlığın anlamı, yeni kuralın seçim şartına bağlı olarak bir yıl askıya alınmasını, aynı süre için ilga fonksiyonunu yok etmesi, askı süresinde realize olan seçimlerde askı sebebiyle yürürlükten kalkmamış, yürürlüğü süren, bir yıl sonra yürürlükten kalkacak olan (eski) kuralın uygulanması gerektiğidir." şeklinde değerlendirmektedir.

Anayasa yapıcı TBMM'de çoğunluğu elinde bulunduran bir grubun seçimlere gidilirken kendi lehine olacak şekilde oyunun kurallarını değiştirmesini bertaraf etmek için seçim kanunlarındaki değişikliklerin yürürlük tarihini yasa koyucunun takdirine bırakmaksızın bir yıl ötelemeyi tercih etmekle hiçbir istisnaya yer vermeksizin seçim kanunlarında yapılan değişikliklerden sonraki bir yıl içinde yapılacak seçimlerin, değişikliklerden önceki kurallara göre yapılmasını teminat altına almıştır.

Diğer taraftan seçim kanunlarında yapılacak değişikliğin, bir yaptırımın kaldırılmasına ilişkin olması, Anayasa'nın 67. Maddesinin son fıkrasının ihmal edilmesini gerektirmez. Seçim kanunlarında yeni suç ihdas eden bir değişikliğe dayanarak bir yıl içinde yapılacak seçimlerde kişilere cezai yaptırım uygulanamayacağı gibi, fiili suç olmaktan çıkaran ancak henüz uygulanma kabiliyeti olmayan yasal düzenlemeye dayalı olarak bir suçun cezasız bırakılması da söz konusu olamaz.

Somut olayda Anayasada yer alan "uygulanamazlık" kuralı nedeniyle 687 sayılı KHK henüz askıda olduğundan 298 sayılı Kanunun 149/A maddesini ilga etmemiştir. Belirlenen yayın ilkelerine aykırı yayın yapılmasını yaptırıma bağlayan kural halen yürürlüktedir. Fiilin işlendiği tarihte fiili yaptırıma bağlayan kanun hükmü bulunmakla, olayda "cezanın kanuniliği" koşulu gerçekleştiğinden bu aşamada Anayasanın 38. maddesine aykırılıktan söz edilemez. Ceza hükmünü yürürlükten kaldıran 687 sayılı KHK hükmü henüz uygulanabilir olmadığından, bu aşamada lehe hükmün uygulanması tartışması da yapılamaz.

Açıklanan nedenlerle Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun ... günlü, ... sayılı yazısında; ... logosuyla yayın yapan ... adlı kuruluşa ait izleme ve değerlendirme raporu ve buna ilişkin Üst Kurulun ... tarih ve ... sayılı toplantısında aldığı ... sayılı kararın esasına girilerek, Kurulumuzca belirlenen yayın ilkelerine aykırı yayın yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesi, aykırı yayın yapıldığının tespiti halinde anılan Kanunun149/A maddesi uyarınca işlem yapılması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.'' denilmiştir.

Muhalefet gerekçemizden açıkça anlaşıldığı üzere, bir norm henüz uygulanabilir hale gelmeden uygulanabileceğine karar verilmiştir. 298 sayılı Kanunun 149/A maddesindeki düzenlemeye baktığımızda, bu Kanunun 55/A maddesine ve Yüksek Seçim Kurulunca belirlenen esaslara aykırı olarak yayın yapılması halinde, cezai müeyyideler getirdiği görülmektedir. Bu cezai müeyyidelerin konuluş amacına baktığımızda, Anayasamızın 67 ve 79. maddelerindeki düzenlemelere paralel olarak seçimlerin eşit ve dürüst şekilde yapılmasını temin için olduğu anlaşılmaktadır. 298 sayılı Kanunun 149/A maddesindeki müeyyideyi uygulamak yerine, uygulanamaz olduğuna karar verilmesi, propaganda açısından eşit olmayan şartlarda halk oylamasına gidilmesi sonucunu doğurmuştur. Kurulumuzun bu kararı ile radyo ve televizyonlarda kendi görüşleri dışında görüşlere yer vermeyen yayınların önü açılmıştır. 298 sayılı yasanın 149/A maddesinin yürürlükten kalktığı ve halk oylamasında uygulanamayacağı kararı ile Yüksek Seçim Kurulu günümüzde propaganda ile ilgili en önemli ve etkili bir yöntem olan radyo ve televizyonlar üzerindeki Anayasa'nın 67 ve 79. maddelerinden gücünü alan seçimlerdeki yönetim ve denetim yetkisini kaybetmiştir.

Bağımsız Milletvekili Nuri Okutan'ın milli iradeye saygı adıyla bir miting düzenleme isteği ile ilgili olarak, Isparta İlçe ve İl seçim kurullarının mitingin yapılamayacağına dair kararlarının itirazen Yüksek Kurulumuza gelmesi üzerine, Kurulumuz çoğunluğu tarafından, itirazın reddine karar verilmekle miting yapılamayacağı nihai karara bağlanmıştır.

Yüksek Kurulumuzun 28/03/2017 tarih ve 422 sayılı çoğunluk kararına iki üyemiz ve benim yazdığımız muhalefet şerhi; ''16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilecek halkoylamasının dayanağı olan 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunun 1. maddesinde; "... Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri hakkında Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri tatbik edilir" kuralı bulunmaktadır.

3376 sayılı Kanunun 3. maddesinin ikinci fıkrasında ise; "Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması için bütün tedbirleri alır ve hazırlıkları yapar. Kurul, halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak amacıyla gerekli ilke kararlarını almaya yetkilidir." hükmüne yer verilmiştir. Buna göre Yüksek Seçim Kurulu, halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak için gerekli ilke kararlarını almaya yetkili kılınmıştır.

Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması TBMM tarafından kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun'un halkın onayına sunulması olup, bu oylamada partili ya da bağımsız adayların yarışması söz konusu değildir. Halkoylaması; oylama yapılacak olması nedeniyle geniş anlamda bir seçim olmakla birlikte, bu oylamada partili ya da bağımsız adayların yarışması söz konusu olmadığından bu yönüyle diğer seçimlerden ayrışmaktadır. Dolayısıyla 298 sayılı Kanunun propaganda hakkını, partili ve bağımsız adayların yarıştığı seçimleri esas alarak siyasi partiler ve bağımsız adaylarla sınırlayan hükümlerinin, atıf yoluyla halkoylamasında da uygulanması mümkün değildir.

Bu itibarla 3376 sayılı Kanunun 1. Maddesinden 298 sayılı Kanuna yapılan genel atfın, halkoylamasının, 298 sayılı Kanunun halkoylaması ile bağdaşan hükümleri ile sınırlı olarak anlaşılması, bağdaşmayan hususların ise 3376 sayılı Kanunun 3.maddesinin 2.fıkrasının verdiği yetki ve görev kapsamında Yüksek Seçim Kurulunca alınacak ilke kararlarıyla düzenlenmesi gerekmektedir. Bu düzenleme yapılırken de "Evet" ve "Hayır" tercihinden oluşan halkoylamasının diğer seçimlerden ayrılan bu özelliği nedeniyle siyasi partiler dışındaki kişi ya da grupların da oylanan kanunla ilgili görüşlerini propaganda yöntemlerini kullanarak açıklama ve yayma hakkı bulunduğunun kabulü gerekmektedir.

Öte yandan, Yüksek Seçim Kurulu tarafından halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla propaganda hakkının kullanılması sırasında uyulması gereken usul ve esaslara ilişkin olarak daha önce alınmış olan kararların siyasi partiler dışındaki kişi ve gruplar yönünden de uygulanması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle siyasi partiler dışındaki kişi ve grupları da propaganda yapma hakkı bulunduğundan itirazın kabulü ile Isparta Merkez İlçe Seçim Kurulunun 24/03/2017 tarihli, 32- 45 sayılı kararının tam kanunsuzluk nedeni ile iptaline ve "Milli İradeye Saygı" konulu toplantı için izin verilmesi talebinin Isparta Merkez İlçe Seçim Kurulunca, Kurulumuzun 15/02/2017 tarih ve 2017/109 sayılı Genelgesi çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi gerektiğine karar verilmesi görüşü ile sayın çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.'' şeklindedir.

3376 sayılı kanunun 1. maddesinde, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde 298 sayılı kanunun bu kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır denilmiştir. 298 sayılı Kanunun 49 ve devamı maddelerinde ise propaganda ile ilgili kurallar getirildiği görülmektedir. 298 sayılı yasanın ''açık yerlerde propaganda'' başlıklı 50. maddesinde siyasi partilerin dışında bağımsız adaylarında propaganda yapabilecekleri kurala bağlanmıştır. 298 sayılı yasanın propaganda ile ilgili düzenlemelerinin seçime giren siyasi partiler ve bağımsız adayların yarıştığı esası göz önüne alınarak yapıldığı anlaşılmaktadır. 16/04/2017 tarihinde yapılan Halk oylaması ise, adayı bulunmayan, bir yarış esasına dayanmayan, toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren Anayasa değişikliği oylamasıdır. 298 sayılı yasa yarış esasına dayalı olarak propagandayı düzenlediği için halk oylamasının özü ile çelişmektedir. 3376 sayılı yasanın 1. maddesi gereğince, 298 sayılı yasanın aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı gözetildiğinde, halk oylamasının ruhuna aykırı olan, 298 sayılı yasanın propaganda ile ilgili bir kısım düzenlemelerinin uygulanması mümkün değildir. Milli iradeye saygı mitingi yapmak isteyen kişi belirtilen tarihte Isparta bağımsız milletvekilidir. 298 sayılı yasanın Milletvekili genel seçimlerinde sadece belli miktar ücret yatırmak suretiyle bağımsız aday olan kişilere tanıdığı propaganda hakkı kadar, halen bağımsız milletvekili olan kişininde Anayasa halk oylamasında miting yapıp görüş beyan etmeye hakkı vardır. Bağımsız Milletvekiline miting yapma izninin verilmemesi Anayasa değişiklerin halka anlatılmasında eşitsizlik yaratmıştır.

Yüksek Kurulumuzun 28/03/2017 tarih ve 410 no'lu sivil toplum kuruluşlarının ve platformlarının propaganda yapıp yapamayacakları ile ilgili çoğunluk kararında, Üsküdar İlçe Seçim Kurulunun istediği görüşle ilgili olarak, '' Anayasa değişikliği halkoylamasında, propaganda döneminin başlangıç tarihinden bitimine kadar uyulması gereken usul ve esaslar Kurulumuzun 15/02/2017 tarihli ve 2017/109 sayılı kararı ile belirlenerek Resmi Gazete'nin 15/02/2017 tarihli, 29980 mükerrer sayılı nüshasında yayınlandığından görüş bildirilmesine yer olmadığına,'' şeklinde karar verilmiştir.

Yüksek Kurul üyesi üç arkadaşımız ile birlikte bu karara yazdığımız muhalefet şerhi;

''16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilecek halkoylamasının dayanağı olan 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunun 1. maddesinde; "... Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri hakkında Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri tatbik edilir" kuralı bulunmaktadır.

3376 sayılı Kanunun 3. maddesinin ikinci fıkrasında ise; "Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması için bütün tedbirleri alır ve hazırlıkları yapar. Kurul, halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak amacıyla gerekli ilke kararlarını almaya yetkilidir." hükmüne yer verilmiştir. Buna göre Yüksek Seçim Kurulu, halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak için gerekli ilke kararlarını almaya yetkili kılınmıştır.

Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması TBMM tarafından kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun'un halkın onayına sunulması olup, bu oylamada partili ya da bağımsız adayların yarışması söz konusu değildir. Halkoylaması; oylama yapılacak olması nedeniyle geniş anlamda bir seçim olmakla birlikte, bu oylamada partili ya da bağımsız adayların yarışması söz konusu olmadığından bu yönüyle diğer seçimlerden ayrışmaktadır. Dolayısıyla 298 sayılı Kanunun propaganda hakkını, partili ve bağımsız adayların yarıştığı seçimleri esas alarak siyasi partiler ve bağımsız adaylarla sınırlayan hükümlerinin, atıf yoluyla halkoylamasında da uygulanması mümkün değildir.

Bu itibarla 3376 sayılı Kanunun 1. Maddesinden 298 sayılı Kanuna yapılan genel atfın, halkoylamasının, 298 sayılı Kanunun halkoylaması ile bağdaşan hükümleri ile sınırlı olarak anlaşılması, bağdaşmayan hususların ise 3376 sayılı Kanunun 3.maddesinin 2.fıkrasının verdiği yetki ve görev kapsamında Yüksek Seçim Kurulunca alınacak ilke kararlarıyla düzenlenmesi gerekmektedir. Bu düzenleme yapılırken de "Evet" ve "Hayır" tercihinden oluşan halkoylamasının diğer seçimlerden ayrılan bu özelliği nedeniyle siyasi partiler dışındaki kişi ya da grupların da oylanan kanunla ilgili görüşlerini propaganda yöntemlerini kullanarak açıklama ve yayma hakkı bulunduğunun kabulü gerekmektedir.

Öte yandan, Yüksek Seçim Kurulu tarafından halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla propaganda hakkının kullanılması sırasında uyulması gereken usul ve esaslara ilişkin olarak daha önce alınmış olan kararların siyasi partiler dışındaki kişi ve gruplar yönünden de uygulanması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Üsküdar 1.İlçe Seçim Kurulunun görüş talebi üzerine siyasi partiler dışındaki kişi ve grupların da halkoylaması sürecinde propaganda yapabileceklerine, 15.02.2017 tarih ve 2017/109 sayılı kararı ile belirlenen usul ve esasların bu kişi ve gruplar yönünden de geçerli olduğuna karar verilmesi gerektiği oyu ile sayın çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.'' şeklindedir.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tarafından Kurulumuz Başkanlığına gönderilen 27/03/2017 tarihli, 599 sayılı yazıda; 16 Nisan 2017 tarihinde yapılacak Anayasa Değişikliği Halk oylamasının yalnızca siyasi partileri ilgilendirmediği tüm yurttaşları ilgilendirdiği, Türkiye Cumhuriyeti yönetim şeklini önemli bir ölçekte değiştiren Anayasa değişikliğini siyasal partilerin kampanyalarıyla sınırlamanın demokrasi ve demokratik katılımcılık kavramlarıyla, yurttaşlık haklarıyla örtüşmediği, yurttaşı ve demokratik kurum ve kuruluşları yalnızca "oy" veren konumda tutup, düşünceyi açıklama ve yayma, gerçeğe ulaşma hakkının yasaklanmasının yürürlükteki Anayasanın ihlali olduğu, bugün "oy" kadar demokratik katılımcılığın değerinin varlığını tartışmanın ne insanlığın katettiği yol ne de şu anda yürürlükte olan Anayasa karşısında anlamı olmadığı, çağdaş anayasaların demokrasiyi yalnızca "oy"a indirgeyen anlayıştan geçen yüzyılda vazgeçtiği, Birliğin Anayasa'nın 135. maddesinde düzenlenen anayasal bir meslek kuruluşu olduğu, Anayasa değişikliği konusunda görüş belirtme, toplumla paylaşma, toplantı yapma konusunda yasak konulamayacağı açık olmasına karşın, Yüksek Seçim Kurulu kararları ilgi tutularak mülki amirlerce yasak konulduğu, Anayasal ve yasal düzenlemeler ihlal edilerek, referandumun amacına aykırı yasaklar konulduğu, halkın iradesinin serbestçe ortaya konulmasının engellendiği ve Yüksek Seçim Kurulu kararları ile getirilen serbest propaganda ortamının bozulduğu, Yüksek Seçim Kurulunun 15/02/2017 tarihli, 2017/109 sayılı kararında kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarına yönelik bir yasak söz konusu değilken, Yüksek Seçim Kurulu kararını ilgi tutarak yasak koyan Valiliklere yönelik açıklayıcı bir karar alınmasını ve bu kararın Valiliklere bildirilmesini, yazıya konu Ankara Valiliğinin kararının kaldırılması için gerekli işlemin yapılması istenildiğinde, Kurulumuz oy çokluğu ile;

''16 Nisan 2017 tarihinde yapılacak Anayasa Değişikliği Halkoylamasında, propaganda döneminin başlangıç tarihinden bitimine kadar uyulması gereken usul ve esaslar Kurulumuzun 15/02/2017 tarihli, 2017/109 sayılı kararı ile belirlenerek Resmî Gazete'nin 15/02/2017 tarihli, 29980 mükerrer sayılı nüshasında yayımlanmış olup, anılan kararın "Propaganda amaçlı yayın ve malzeme dağıtımı" başlıklı (F) maddesi uyarınca uyuşmazlıkların çözümünde ilçe seçim kurulunun karar verme konusunda yetkili olduğuna,'' denilmiştir.

Yüksek Kurulumuzun 30/03/2017 tarih ve 433 sayılı çoğunluk kararına bir üyemiz ve ben yazdığımız muhalefet şerhinde;

''Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin 16 Nisan 2017 tarihinde yapılacak Anayasa Değişikliği Halkoylamasının yalnızca siyasi partileri ilgilendirmediği, tüm yurttaşları ilgilendirdiği, siyasal partilerin kampanyalarıyla sınırlamanın demokrasi ve demokratik katılımcılık kavramlarıyla, yurttaşlık haklarıyla örtüşmediği, düşünceyi açıklama ve yayma gerçeğe ulaşma hakkının yasaklanmasının yürürlükteki Anayasanın ihlali olduğu, Birliğin Anayasa'nın 135. Maddesinde düzenlenen anayasal bir meslek kuruluşu olduğu, Anayasa değişikliği konusunda görüş belirtme, toplumla paylaşma, toplantı yapma konusunda yasak konulamayacağı, Anayasal ve yasal düzenlemeler ihlal edilerek, referandumun amacına aykırı yasaklar konulduğu, Valiliklere yönelik açıklayıcı bir karar alınmasını ve bu kararın Valiliklere bildirilmesi istenilmekle, Kurulumuzun çoğunluk görüşü olarak, öncelikle ilçe seçim kurulu tarafından bir karar verilmesi gerektiğine dair karar verilmiştir.

Kurulumuzun bu kararına katılmamaktayız. Şöyle ki;

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 79/2 maddesinde; ''Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama... seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur.'' denilmiştir.

3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun'un 3. maddesinin 2. fıkrasında ise; ''Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması için bütün tedbirleri alır ve hazırlıkları yapar. Kurul, halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak amacıyla gerekli ilke kararlarını almaya yetkilidir.'' denilmiştir.

Kurulumuzun 15/02/2017 tarihli ve 109 sayılı kararı propagandayı düzenlemiştir. Bu kararla propagandanın çerçevesi çizilmiş olmakla birlikte, 109 sayılı kararın çerçevesi ile çözülemeyecek durumlar ortaya çıkmaktadır. Pratikte 109 sayılı kararın tam olarak çözemediği durumlarla karşılaşılıyor olması gözetildiğinde, Yüksek Seçim Kuruluna gerek Anayasamızın 79. maddesi, gerekse 3376 sayılı yasanın 3/2 maddesine göre verilen görev ve yetki çerçevesinde, Kurulumuzun tüm ülke çapında uygulama birliğini sağlamak ve halk oylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesini teminen belirleyici kararlar alması gerektiğini düşündüğümüzden, sayın çoğunluğun öncelikle ilçe seçim kurulu tarafından karar verilmesi gerektiğine dair görüşüne katılmıyoruz.'' denilmiştir.

Marmaris İlçe Seçim Kurulunun vermiş olduğu karar yönünden Yüksek Kurulumuza getirilen dosyada, Kurulumuz, ''Anayasa değişikliklerinin halkoylamasına sunulmasında, propaganda döneminin başlangıç tarihinden bitimine kadar uyulması gereken usul ve esasların belirlendiği Kurulumuzun 15/02/2017 tarihli, 109 sayılı kararı ve 2709 sayılı T.C. Anayasasının 135. maddesi ile 6235 sayılı Türkiye Mühendis ve Mimarlar Odası Birliği Kanunu kapsamında, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Marmaris İlçe Temsilciliğine ait binaya 16 Nisan 2017 tarihinde yapılacak olan Anayasa Değişikliği Halkoylamasına ilişkin olarak "HAYIR" afişinin asılıp asılamayacağı hususunda, ilçe seçim kurulunca verilecek kararın itirazen Kurulumuz önüne gelmesi ihtimaline karşı, konunun öncelikle Marmaris İlçe Seçim Kurulunca değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiğinden, görüş verilmesine yer olmadığına,'' karar vermiştir.

Yüksek Kurulumuzun 30/03/2017 tarih ve 438 sayılı bu çoğunluk kararına bir üyemiz ve ben yazdığımız muhalefet şerhinde;

''Türk Mühendis ve Mimarlar Odası Başkanlığı'na bağlı Marmaris İlçe Temsilciliğinin binasına halk oylaması ile ilgili propaganda amaçlı afiş asıp asamayacağı konusunda Marmaris İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı tarafından Kurulumuzdan görüş sorulması üzerine, Kurulumuzun çoğunluk görüşü olarak, öncelikle ilçe seçim kurulu tarafından bir karar verilmesi gerektiğine dair karar verilmiştir.

Kurulumuzun bu kararına katılmamaktayız. Şöyle ki;

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 79/2 maddesinde; ''Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ... seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur.'' denilmiştir.

3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun'un 3. maddesinin 2. fıkrasında ise; ''Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması için bütün tedbirleri alır ve hazırlıkları yapar. Kurul, halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak amacıyla gerekli ilke kararlarını almaya yetkilidir.'' denilmiştir.

Kurulumuzun 15/02/2017 tarihli ve 109 sayılı kararı propagandayı düzenlemiştir. Bu kararla propagandanın çerçevesi çizilmiş olmakla birlikte, 109 sayılı kararın çerçevesi ile çözülemeyecek durumlar ortaya çıkmaktadır. Pratikte 109 sayılı kararın tam olarak çözemediği durumlarla karşılaşılıyor olması gözetildiğinde, Yüksek Seçim Kuruluna gerek Anayasamızın 79. maddesi, gerekse 3376 sayılı yasanın 3/2 maddesine göre verilen görev ve yetki çerçevesinde, Kurulumuzun tüm ülke çapında uygulama birliğini sağlamak ve halk oylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesini teminen belirleyici kararlar alması gerektiğini düşündüğümüzden, sayın çoğunluğun öncelikle ilçe seçim kurulu tarafından karar verilmesi gerektiğine dair görüşüne katılmıyoruz.'' denilmiştir.

Amasya Merkez İlçe Seçim Kurulu tarafından kısa adı TÜGVA olan vakfın çadır kurmak suretiyle stant açıp açamayacağının Kurulumuzdan sorulması üzerine, Kurulumuzca; ''TÜGVA Vakfının çadır kurmak suretiyle imza standı açıp açamayacağı hususunda, ilçe seçim kurulunca verilecek kararın itirazen Kurulumuz önüne gelmesi ihtimaline karşı, konunun öncelikle Amasya Merkez İlçe Seçim Kurulunca değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiğinden, görüş bildirilmesine yer olmadığına,'' şeklinde karar verilmiştir.

Yüksek Kurulumuzun 06/04/2017 tarih ve 486 sayılı çoğunluk kararına iki sayın üyemiz ve ben yazdığımız muhalefet şerhinde;

16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilecek halkoylamasının dayanağı olan 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunun 1. maddesinde; "... Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri hakkında Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri tatbik edilir" kuralı bulunmaktadır.

3376 sayılı Kanunun 3. maddesinin ikinci fıkrasında ise; "Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması için bütün tedbirleri alır ve hazırlıkları yapar. Kurul, halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak amacıyla gerekli ilke kararlarını almaya yetkilidir." hükmüne yer verilmiştir. Buna göre Yüksek Seçim Kurulu, halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak için gerekli ilke kararlarını almaya yetkili kılınmıştır.

Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması TBMM tarafından kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun'un halkın onayına sunulması olup, bu oylamada partili ya da bağımsız adayların yarışması söz konusu değildir. Halkoylaması; oylama yapılacak olması nedeniyle geniş anlamda bir seçim olmakla birlikte, bu oylamada partili ya da bağımsız adayların yarışması söz konusu olmadığından bu yönüyle diğer seçimlerden ayrışmaktadır. Dolayısıyla 298 sayılı Kanunun propaganda hakkını, partili ve bağımsız adayların yarıştığı seçimleri esas alarak siyasi partiler ve bağımsız adaylarla sınırlayan hükümlerinin, atıf yoluyla halkoylamasında da uygulanması mümkün değildir.

Bu itibarla 3376 sayılı Kanunun 1. Maddesinden 298 sayılı Kanuna yapılan genel atfın, halkoylamasının, 298 sayılı Kanunun halkoylaması ile bağdaşan hükümleri ile sınırlı olarak anlaşılması, bağdaşmayan hususların ise 3376 sayılı Kanunun 3.maddesinin 2.fıkrasının verdiği yetki ve görev kapsamında Yüksek Seçim Kurulunca alınacak ilke kararlarıyla düzenlenmesi gerekmektedir. Bu düzenleme yapılırken de "Evet" ve "Hayır" tercihinden oluşan halkoylamasının diğer seçimlerden ayrılan bu özelliği nedeniyle siyasi partiler dışındaki kişi ya da grupların da oylanan kanunla ilgili görüşlerini propaganda yöntemlerini kullanarak açıklama ve yayma hakkı bulunduğunun kabulü gerekmektedir.

Öte yandan, Yüksek Seçim Kurulu tarafından halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla propaganda hakkının kullanılması sırasında uyulması gereken usul ve esaslara ilişkin olarak daha önce alınmış olan kararların siyasi partiler dışındaki kişi ve gruplar yönünden de uygulanması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Amasya Merkez İlçe Seçim Kurulunun görüş talebi üzerine siyasi partiler dışındaki kişi ve grupların da halkoylaması sürecinde propaganda yapabilecekleri, TÜGVA'nın stand açma talebinin 15.02.2017 tarih ve 2017/109 sayılı karar ile belirlenen usul ve esaslar uyarınca değerlendirilerek Amasya Merkez İlçe Seçim Kurulunca bir karar verilmesi gerektiği görüşü ile ilgili sayın çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.'' şeklindedir.

Yukarıda ayrıntıları verilen 410, 433, 438 ve 486 sayılı kararlarımızda, sivil toplum kuruluşlarının afiş asma, stant açma, propaganda yapma ile ilgili müracaatları üzerine Kurulumuzca bu konuda hep ilçe seçim kurullarının karar vermesi gerektiği şeklinde görüş beyan edilmiştir. Bu kararlara yazdığımız muhalefet şerhlerinde işin esasına girilerek sivil toplum kuruluşlarının propaganda yapabileceklerine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştik. Kurulumuz, öncelikle ilçe seçim kurullarının karar vermesi gerektiğini belirterek uygulamada tereddüde düşülen konularda, uygulamaya yol gösterici kararlar vermemiştir. Propaganda ile ilgili genelgemizin anlaşılamadığı veya genelgemizin karşılamadığı konularda, belirleyici olarak kurulumuz tarafından karar verilmemesi, pratikte uygulama birliğinin sağlanamamasına, farklı uygulamaların doğmasına, başka kurumların inisiyatif almasına neden olmuştur. Bu durum, seçimlerin yargı yönetim ve denetimi altında yapılacağına dair Anayasamızın 67 ve 79. maddelerine uygun düşmemiştir.

Yukarıda ayrıntılı olarak yazıldığı üzere, Anayasa değişikliği gibi önemli bir halk oylamasının anlatılması noktasında, sivil toplum kuruluşlarının gerektiği gibi propaganda yapma haklarını kullanamamaları, seçim Kanunlarında yapılan değişikliklerin bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamayacağı kuralının gözardı edilmesi sonucu, radyo ve televizyon kanallarının sadece kendi görüşlerine yer vermeleri ile Anayasa değişikliği metninin halka anlatılmasında farklı görüşlerin eşit temsil edilmemesi ve 560 sayılı kararımızın yarattığı sonuç gözetildiğinde, Anayasamızın 67 ve 79. maddelerinin ihlal edildiği, bu nedenlerle seçimlerin iptali yolundaki başvurunun kabulüne karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden, Yüksek Kurulumuzun sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum.

Üye

Cengiz TOPAKTAŞ


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional