Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

3 Ekim 2016

Olağanüstü Hal, OHAL, Olağanlaşırken...

Dün Ali Sirmen Cumhuriyet'teki harika yazısında OHAL düzeninden yasakların serbest, serbestlerin yasak olduğun vurguluyordu.

OHAL, iktidar tarafından üç ay daha uzatılmıştı ama Erdoğan bir yılın bile yetmeyeceğini belirtiyor,

"Kimse bize takvim belirlemesin" diyordu.

Cumhurbaşkanı bunları söylerken İnsan Hakları Derneği 50 günlük OHAL uygulamasının bilançosunu, 40 bin gözaltı, 20 bin tutuklama, 80 bin çalışanın açığa alınması olarak açıklıyordu.

* * *

Ali Sirmen yazısına şöyle devam ediyordu:

"Bu durumda akla şöyle bir soru geliyor:

-Sanki darbe başarıya erişseydi, ne olacaktı? Aynı şey olmayacak mıydı?

Şimdi OHAL uzuyor, sonra tekrar uzayacak, ardından kimbilir kaç defa daha. Artık sürekli OHAL dönemine giriyoruz.

Artık olağanüstü hal, olağan hal olmuş bulunuyor."

* * *

Aynı gün Zeynep Oral, yurt dışında katıldığı PEN toplantısındaki izlenimleri şöyle özetliyordu:

"Dünyanın tüm kalemşorları birleşin!

'Elimde tuttuğum bu kalem, minicik, zayıf ve zararsız görünüyor değil mi! Ceketimin cebinde taşıdığım yoldaşım, dostum bu!'

Dünya Yazarlar Birliği PEN'in 82. Kongresi'nde konuk yazarı dinliyoruz. Daha ilk tümceden bunun farklı bir konuşma olacağı belliydi. Nitekim öyle de oldu.

Bu yılın sürpriz konuk yazarının Can Dündar olduğunu öğrendiğimizde, İspanya'nın özerk bölgesi Galiçya'da kongremiz başlamıştı bile...

Siz, bu yazıyı okuduğunuzda, dünya yazarlarının bir araya geldiği kongre sona ermiş olacak.

Bir hafta boyunca Türkiye'den uzakta, ama sabahtan akşama dünyanın her ülkesinden gelmiş edebiyat insanlarıyla Türkiye'yi konuşarak, sorulara yanıt aramaya çalışarak geçirdik...

Uluslararası PEN kongreleri her yıl yapılıyor. Ancak ilk kez bir ülke, bir kongrenin odağına bunca güçlü bir şekilde yerleşiyordu... Türkiye'de ne olup bittiğini anlamakta dünya yazarları zorlanıyordu.

Can Dündar ve kalemi

Tüm kongre kulak kesilmiş Can Dündar'ı dinliyordu. Tüm gözler konuşması boyunca elinde tuttuğu kurşunkaleme odaklanmıştı.

PEN, yani kuruluşa adını veren Poets (şairler) Essayists (deneme, makale) Novelists (roman yazarları)... Sözcüklerin baş harflerinin bir araya gelmesi PEN, KALEM kelimesini oluşturuyor...

Can Dündar kalemle ilişkisini anlatıyor:

'... Kalem yüzünden yargılandım, hapse girdim, kurşunlandım. Ama bir gün olsun vazgeçmedim ondan... Ona ihanet etmedim... Türkiye'de, PEN-kalem kullanmanın hele onu halktan yana kullanmanın ağır bedelleri vardır... Ama tarihimiz boyunca hiçbir zaman Türkiye'deki hapishaneler bu kadar çok kalem kullanıcısını ağırlamamıştı...'

Can Dündar 'kırılan kalemlerin' başka kalemlerin cesaretini nasıl kırdığını ve onları suskunluğa mahkûm ettiğini anlatırken bir yandan da Türkiye'de direnen kalemlerin de olduğunu, cesaretle gerçekleri dile getirmekten vazgeçmediklerini söyleyip onlara teşekkür etti.

Konuşmasını Çetin Altan, sonra onun oğlu Ahmet Altan örneği ile bitirirken, Ahmet Altan'ın kızını bekleyen geleceği sorguluyordu. "Çünkü o da çileli PEN kalem ailesinin bir üyesiydi ve bir gün sıranın kendisine geleceğini biliyordu..."

Suç aleti kalem

Kuşaktan kuşağa geçen bir suç aletiydi bu KALEM - PEN...

'Cebimizdeki bu suç aletimiz, idam hükmümüz... İşin güzel yanı şu ki PEN'i kıranlar, tutuklayanlar, tarihin çöplüğüne atılıyor. Kalem ile gerçekleri yazanları ise okuyor, alkışlıyor, yüceltiyoruz. Kalem, kendisine ihanet etmeyenleri ödüllendiriyor.'

Can Dündar, kalem-PEN sözcüğü etrafına örülmüş konuşmasını hapisteki tüm yazarların selamıyla ve 'Kalemlerinizin mürekkebi hiç bitmesin' diye bitirirken tüm kongre ayağa kalkmış onu alkışlıyordu... Alkışlar dinmek bitmedi.

Uluslararası PEN'in Başkan Yardımcısı Eugene Schoulgin'in yönettiği 'Türkiye Paneli'nin diğer konuşmacıları, Sascha Feuchert (Alman PEN'i); Berivan Dosky (Kürt PEN'i) ve bendim...

Soruların ardı gelmiyordu: Dilek Dündar'ın el konulan pasaportu aracılığıyla rehin tutulması... Cumhurbaşkanı'nın 'OHAL'in uzatılması Türkiye yararınadır, belki 12 ay da yetmez' sözleri... Kürtçe yayın yapan çocuklara yönelik Zarok televizyonunun ve daha nicelerinin kapatılması... Batı'nın birçok hükümetinin mülteci akını korkusuyla Türkiye'de olup biten her şeye göz yummaları... Delilsiz tutuklananlar, gözaltına alınanlar, açığa alınanlar... Barış istiyoruz dedikleri için işkencelere maruz kalan akademisyenler...

Her PEN kongresinde olduğu gibi bu kez de farklı düşüncelerden, görüşlerden, inançlardan dünya yazarları bir araya gelmişlerdi. Tüm farklılıklara karşın aynı tümce, aynı düşünceyi paylaşıyorlardı:

'Dünyanın tüm kalemşorları birleşin! Savaşlara karşın barış için birleşin! Baskıya, zulme karşın ifade özgürlüğü için birleşin. Dünyanın her neresi için olursa olsun...'

Lorca'nın yeğeni bizlerle

Kongre günlerimizin bir sürprizi de Lorca'nın yeğeni Laura Garcia Lorca'nın gelip bizlerle konuşmasıydı...

Genç kadın Libertad (Özgürlük) başlıklı çağdaş sanat sergisini açarken şairlerin tarih boyunca karşılaştıkları güçlüklere, baskıya, zulme ve işkenceye karşın; hapisle, ölümle cezalandırıldıklarında bile yaşamaya devam ettiklerini vurguluyordu.

Sergideki en ilginç çalışmalardan biri ise Orhan Pamuk'un İstanbul ve İstanbul Boğazı'na odaklanan albümüydü.

İşte bir PEN Kongresi daha böyle geçti."

* * *

İçerde biz OHAL'in olağanlaşmasına alışsak bile, dünya bu süreçteki garipliği ve baskıyı fark ediyor ve izliyor!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional