Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

25 Nisan 2016

Meral Camcı Olayı.

Meral Camcı'yı tanımam.

Bu son olaya kadar böyle bir kişinin varlığından bile haberdar değildim.

Bu yazıyı yazmak için epeyce çalıştım ve araştırma yaptım.

* * *

Kürt Sorunu konusunda, seçilmiş yöneticilerinin barışçı yöntemler kullanmasını isteyen bir bildiri imzaladı diye, bir akademisyenin başına neler geliyor?

* * *

Bir üniversitede dil hocalığı...

Bir üniversite kariyeri...

Ve önce 1128 kişinin imzaladığı sonra imzacıların 2 bini geçtiği bir bildiriye katıldığınız, onun hakkında bir basın toplantısı düzenlediğiniz için, işinizden atılmak ve hapse girmek.

Üstelik hapse atılmanız kararı alındığında, yurt dışında öğrenim gören evladınızın yanında olmak...

Ve bu durumu bile bile ülkeye dönerek hapse girmek!

İşte Meral Camcı!

* * *

Olay nedir?

Kürt sorununda AKP iktidarının, "Görüşmüyorum, 'görüşüyorsun' diyen şerefsizdir" diye başladığı ve sonunda "Görüşme emrini ben verdim" diye noktaladığı gizli barış görüşmeleri sırasında, PKK'nın, operasyon yapmaları yasaklanmış olan sivil ve asker güvenlik güçlerinin gözlerinin önünde, Güneydoğu'da hendekler kazdığı, silah depoladığı anlaşıldı.

Ne zaman ki, PKK ve Kürt siyaseti, Erdoğan'a "Seni başkan yaptırmayacağız" dedi, o zaman müzakere masası devrildi ve devlet Güneydoğu'da kanlı operasyonlara girişti.

PKK hiç kuşkusuz bir terör örgütüydü. Erdoğan'ın Başkanlık projesi suya düştükten, müzakere masası devrildikten ve en önemlisi, 7 Haziran seçimlerinde AKP güç kaybettikten sonra, yeni katliamlara girişti...

Ülkeyi terör korkusu sardı...

AKP'nin oyları arttı...

1 Kasım'da Erdoğan yeniden duruma hakim oldu...

Ve Güneydoğu'da operasyonlar başladı.

Bu bir iç savaştı...

Ne yazık ki PKK yanında masum Kürtler de kurban oluyordu.

Bir grup akademisyen, elbette terör örgütü PKK'yı değil, kendilerini temsil eden iktidarı hedef alarak, barış isteyen bir bildiri yayınladı.

Bildiri, iktidar çevrelerince, PKK'yı suçlamadığı, sadece iktidara hitap ettiği ve bu nedenle de tek taraflı olduğu gerekçesiyle eleştirildi.

Daha sonra aralarında Meral Camcı'nın da olduğu 4 imzacı bu bildiri ile ilgili bir basın toplantısı düzenledi ve Türkiye'de bulunan 3'ü, bu yüzden mahkemeye çıkarılıp tutuklandılar.

Bu arada imzacılara, imzalarını geri çekmeleri için baskılar başlamıştı.

Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü tarafından Meral Camcı'ya da imzasını geri çekmesi baskı yapıldı...

İmzasını çekmeyen Camcı, işten atıldı ve bildiri hakkında basın toplantısı düzenlendikten sonra kızının yanına Paris'e gitti.

Tutuklama kararını oradayken öğrendi ve hapse girmek için ülkesine geri döndü.

40 gün hapis yatan öteki üç arkadaşı ile birlikte serbest bırakıldıktan sonra Camcı bakın Cumhuriyet'ten Hilal Köse'ye neler söyledi.

* * *
"İnsan kalma mücadelemiz'

Bizler için bu olacak şey değil. Bir yetişkine, 'imza at ya da imza çek' demek... Rektör bey de bunun söylenmemesi gerektiğini arka planda biliyordur. Ama şöyle bir algı var; yıllardır emek verdiğin pozisyonu kaybetmemek adına bu yapılabilir...

Bizim için artık o imzanın anlamı başka bir şey. Artık insan kalma mücadelesi o. Hepimiz için öyle değil mi? İşimi kaybettim, tutukladılar ama çekmiyorum imzamı... O metinde yazılanların gerçekleşmesini yürekten istiyorum. Olmazsa olmaz. Çünkü varoluşumuz içinde bir sürü şey anlamını yitiriyor. Bir sürü şeyin içi boşalıyor. Aslında özgür değiliz. Bu tanıklığın vebalini sırtımızda taşırken özgür değiliz. Buna 'dur' demek, mücadeleye karar vermek, mücadelenin içine girmek özgürleştirici. Bunu kesinlikle söyleyebilirim."

Buz kıran bildiri

Cezaevindeki bir arkadaşının sözleriyle devam ediyor Camcı: "O, 'özellikle ülkenin Batı'sında bir buzlanma var. Gündelik hayatı sürdürmek için görmeme, duymama hali var. Bildiri buz kıran işlevi gördü' demişti. Çok doğru. Bu ülkede, gerçekten nefes alabilmemiz için, bilim üretebilmemiz için, sofrada birlikte oturabilmek için, sinema ve tiyatro için, şarkılar söyleyebilmek için yani bütün herkes için o bildiride yazılanların olması gerekli. Olabilir. Mümkün..."

Zenginleştik...

Camcı, mahpusluk günlerinden ise mutlulukla bahsediyor. Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'ne ilk girdiğinde orayı yapı olarak bir okula benzetmiş.

Kapatılmanın insanlık dışı olduğunun altını çizerek, "Kapatılan insan sayısı, 500 kapasiteden binlere ulaşmış... En çarpıcı olan bana göre kapılar üstünüze kapanıp kilitleniyor. Dışarda ne yapıyoruz? Kapıları biz kapatıp, içerden kilitliyoruz" diyor. Cezaevindeki 'can yoldaşlarından' söz ediyor. 'Çok güzel kadınlarla' bir araya geldiklerini, zenginleştiklerini vurguluyor.

İlk girişte çok sıcak bir karşılama olmuş: "O süreci bizim için kolaylaştırıp, insanileştirecek her şeyi yaptılar. Orada yaşamı kuramazsanız, kapıları, duvarları yumruklarsınız. Yaşama sevinci, yaşamı tekrar üretme direncini görüyorsunuz. Gazeteler en ince ayrıntısına kadar takip ediliyor. Yaşam her şeye rağmen üretiliyor. Ayrılık zor oldu. Birkaç saat daha zaman geçirelim istedik ama izin verilmedi. Bizim için hazırladıkları iki tane şarkıyı beş dakikada söyleyip çıktık."

'Birlik vurgusu ayrıştırdı'

Camcı'ya göre, Türkiye'de şu an uzlaşmaz bazı çelişkiler çok ön plana çıkarılarak çok çeşitli kesimler birbirlerinden ayrıştırılıyor. Mesela, milliyetçilik, kimlik kavramları üzerinden bu yapılıyor.

Camcı, "İnsan kimliğini seçmiyor. Seçimle oluşmamış bu fiili durum bir ayrıştırma malzemesi olarak kullanılıyor. Bu çok tehlikeli. Birlikte yaşamamızın mümkünatını ortadan kaldıran mesele. Birlikte yaşayamayacaksak birliğin bütünlüğün vurgusunun anlamı kalmıyor. Birlik ve bütünlük vurgusu bir ötekini yok sayma sonucunu doğuruyor. Bunu aşmamız gerektiğini düşünüyorum" diyor.

'Yaraları saralım'

Camcı, her bireyin hangi kimlik ya da sosyal çevre içinde olursa olsun eşit ve özgür yaşama hakkının olduğunu vurguluyor. "Yaralar var. Çok hızla sarmamız lazım" diyor ve ekliyor:

"Bizden farklı olanın özgürlüğünü görmemiz, içselleştirmemiz lazım. Eşit ve birlikte yaşama hakkını görmemiz, tanımamız lazım. Bunu yaparak onarmaya başlayabiliriz diye düşünüyorum. Onara onara tarihi de tekrar yazmak gerekiyor. Yüzleşme cesaretini göstermek, kabul etmek... Ötekini de içeren bir özgürlük tanımını önce zihnimizde kabul ettiğimiz gün umut olduğunu görüyorum."

Nasıl bir yol çizecek?

Camcı'nın üniversiteden uzaklaştırma kararına karşı açtığı dava henüz sonuçlanmadı. Peki bundan sonra nasıl bir yol çizecek? Bu soruya verdiği yanıt ise şöyle:

"Bizi işsiz bırakarak, öğrencilerimizden ayırarak, konumsuz bırakarak cezalandırıyorlar. Böyle bir nedenden dolayı ilişiğimizin kesilmesi bizim için onurdur.

Ama görmüyorlar. Dünyanın her yerinde kullanabileceğimiz bir birikimimiz var. Yurt dışından pek çok üniversite ile yazışmalar yapılıyor. BAK olarak bir dayanışma ağımız var. İşin başında olan doktora öğrencileri için durum daha kritik.

Burda kendinizi var etme şansınız kalmazsa ne yapacaksınız? Tahakküm kuran, muhalif sese tahammül edemeyen, eleştirel düşünceyi kabul edemeyen bu sistem sizi zaten dışarıda bırakıyor." Buradaki mücadeleden kopmadan, bilimsel çalışmalara yurt dışında bir üniversitede devam etme fikri Camcı'nın da aklına yatmış. "Burada bırakın araştırmanıza finans bulmayı, bir masa ve bilgisayar verecek kurum yok. Avrupa'dan bir kurum, 'gelin size ders açalım, araştırmanızı yapın, kütüphane olanaklarımızdan yararlanın' diyor. Belki ben de böyle bir sürece dahil olabilirim. Ama buraya dair umudu ve mücadele azmini hiç yitirmeden. Asıl olarak bu topraklarda bir şeylerin değişmesini istiyoruz. Burada birlikte ve farklı olarak yaşayabileceğimizin mümkün olduğunu biliyoruz"

diyor.

* * *

Meral Camcı, ülkeye dönmeden önce imzacı arkadaşlarına bir mektup yazmıştı.

Bu mektupta şöyle diyordu:

"Merhaba sevgili arkadaşlar,

Yarın dönüyorum evet...

...Sevgili ve kıymetli avukat arkadaşlarımızın da yönlendirmesiyle tutukluluğa ilk itirazın sonunu beklemeye, bu hukuksuzluğun ortadan kalkmasını ve arkadaşlarımızın hak ettikleri ve olmaları gereken hayatlarına dönmeleri ihtimalini bekledim. Dün itibarıyla bu süreç sonuçlandı ve ben biletimi aldım arkadaşlar: 30 Mart Çarşamba 14:20 saatiyle Yeşilköy havaalanına geleceğim...

...Dönüşüm elbette yürekten ve iradi karardır. Benim açımdan olmazsa olmaz bir karardır. Tıpkı attığım imza, okuduğum basın açıklaması kadar olmazsa olmaz. Barış içinde, eşit, farklı ve birlikte yaşanabilecek, amasız ve fakatsız bir demokratik ülkeye olan inancım kadar da nettir. Ben barış mücadelesini bir süreç olarak görüyorum. Şu an bir an'ındayız. Geçmişi vardı ve devamı gelecek.

Her şeye rağmen bu memleketten umudu kesmedim, barış istedik, sözümüzün arkasında ne olursa olsun duracağız, hak ihlallerinin süregeldiği üniversiteleri de teşhir edeceğiz, üniversiteyi de dönüştüreceğiz dedik, bu ülkeyi de… Bu ülkenin gençleri için, çocukları için, zorla bıraktırıldığım öğrencilerim için bu vefa borcum var. Haklı olmanın iç huzuru ve onuruyla eğer karşılığı budur diyorlarsa buyursunlar. İçinde olarak içinden, başımız dik savunmamızı da yaparız, çıkar yolumuza devam da ederiz.

...Socrates'in Savunması'nı bilirsiniz hepiniz elbette. "Sürgün bir insana verilecek en büyük cezadır" der ve ben kendi özgür irademle seçmediğim bir hayatı yaşayamam. Bu o zaman ben olmam. Barış sözümün arkasında duracağım, mücadeleye devam edeceğim.

Bu benim için son Haziran'dan bugüne insan olmanın, insan kalmanın da tek yoludur. Bilimsel çalışmaya, araştırmaya ve üretime devam edebilmemin de..."

* * *

İşte böyle:

Otoriter baskı rejimleri, akademik kariyer yapan ve bu nedenle de akademik kariyerin olmazsa olmaz koşulu olan ifade özgürlüğü arayan insanlardan birer kahraman olmalarını bekliyor.

Meral Camcı bunun en son ve en genç örneklerinden biridir.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 30 Eylül 2024

Valid HTML 4.01 Transitional