Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

4 Mayıs 2015

Yargıç Yargıcı Tutuklarken...

Gülen Cemaati'ne yakın olduğu öne sürülen, "Örgüt üyeliği" ve "Hükümete darbe" suçlamalarıyla tutuklu olarak yargılanmayı bekleyen bir medya yöneticisini ve polis müdürlerini tahliye kararı veren iki yargıç, bu kararlarından dolayı, aynı suçlamalarla tutuklandılar.

Anlaşılıyor ki, bu iki yargıç Silivri davaları sırasında haksız ve hukuksuz tutuklamalara en çok karar veren "Cemaate yakın" yargıçlar arasındaymış...

Ben olay üzerine attığım bir Tweet'te, bu gerçeğe de işaret ederek, "İki yanlış bir doğru etmez" demiştim.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu konuyla ilgili bir posta yollamış...

Çok ayrıntılı ve aydınlatıcı olan bu postayı, tarihe not düşmek için aynen alıntılıyorum.

* * *
İSTANBULDA İKİ HAKİMİN TUTUKLANMASI OLAYI

Konu hakkında hemen yazmak istemedim. Önce konuşanları dinlemeyi, yazılanları okumayı tercih ettim. Düşüncelerim şöyle:

1. Bu konuda yazdığım bir önceki yazımda ifade ettiğim üzere, soruşturma evresinde (yani davadan önce), tutuklama konusunda karar verme görevi, sulh ceza hakimlerine aittir.

a) Kanunda; yerleşik sisteme, hukuk mantığına ve adil / güvenceli yargılama esaslarına aykırı olarak yapılan değişiklik neticesinde, bu hakimliklerin kararlarına itirazlar, artık asliye ceza hakimliklerine değil, yine sulh ceza hakimliğine yapılmaktadır. İktidar, bu değişikle, sistemi kapalı devre tutmak ve kendine bağlı kılmak istemiştir.

b) İstanbul'da, Çağlayan'daki tüm sulh ceza hakimleri hakkında yapılan hakimin reddi talebini kabul eden bir asliye ceza hakiminin, sulh ceza hakimleri dışında tutuklama konusunda başka bir hakim görevli olmadığı için bir diğer asliye ceza hakimini tutuklamaya itirazı incelemekle görevlendirmesi kanuna göre mümkün değil. Tamam, kanun yanlış; kanunun amacı yukarıda yazdığım gibi işleri kapalı devre bir sistemde tutmak, amma velakin durum böyle. Zaten yargıyla oynaya oynaya devletin çivisini çıkardılar deyişimiz bundan.

Bu vesileyle belirtelim, Anayasa Mahkemesi'nin sulh ceza hakimlikleri ile ilgili kanun değişikliğine dair bekleyip duran iptal davasını bir an önce görüşmesi ve karara bağlaması lazım artık.

c) Reddi hakim taleplerini kabul eden asliye ceza hakiminin, İstanbul Adliyesinde başka sulh ceza hakimi kalmadığı için, HSYK'dan bir sulh ceza hakimi görevlendirmesini istemesi veya işe bakmakla Anadolu Adliyesi'ndeki bir sulh ceza hakimini görevlendirmesi mümkün idi. Diyeceksiniz ki, onlar da tarafsız değil. Bakınız yukarıdaki "çivisi çıkmış devlet" nitelemesi...

d) İzlenimim, benzetme yerinde ise bir asliye ceza hakimi pas vermiş, diğeri şut çekip gol atmış, hakem ise golü geçersiz saymış, tutukevinden tahliyelere izin vermemiş. Pası veren de, şutu çeken de, hakem de, bağımsızlık ve tarafsızlık açısından güven vermiyor. Zaten esas sorun, maçtan önce, daha kuralın konulması aşamasında başlıyor. Tarih, üzerinden çok süre geçmeden tekerrür ediyor, biz bu filmi Silivri'de izlemiştik dedirtiyor.

2. Asliye ceza hakiminin itiraz üzerine tahliye kararı verme görevi olmasa ve iki hakimin koordineli çalıştığı izleniminin bulunduğu ileri sürülse bile, bu hakimlerin tutuklanması kesinlikle kanuna aykırı.

a) İki hakim, bir varsayıma dayanılarak terör örgütü üyesi olarak suçlanıyor. Delil yok. Peşin kabul var. Daha önce Silivri'de hakimlerin aynı şekilde davranmış olması, burada bize "oh olsun" dedirtmiyor. Haksızlık kime yapılırsa yapılsın karşı çıkmaz isek, o an gücü elinde kim tutuyor ise dilediğine dilediğini yapar. Artık yargıyı bir öç alma ve siyasetin sopası olmaktan mutlaka çıkarmak zorundayız.

b) İki hakimin kaçacağına veya delilleri karartacağına dair hiçbir somut şüphe sebebi yok. Yani tutuklama, yine peşin ve keyfi bir ceza olarak uygulanıyor. Böylece sadece cemaat üyesi olduğu varsayılan bu hakimlerin değil, iktidarın hoşuna gitmeyen bir karar verebilecek bütün hakimlerin gözü korkutuluyor, yargı üzerinde görülmemiş bir baskı kurulması sağlanıyor.

Bir kaç sene önce Erzincan Başsavcısı'nın makamında gözaltına alınması ve sonradan tutuklanması olayının bir benzeri, bu defa bu skandala imza attığı söylenen yapılanmaya dahil olduğu ileri sürülen hakimlerle ilgili yaşanıyor. O da yanlış bu da yanlış.

Adil yargılama yapma gücüne sahip bir sistemimiz olsaydı, kendisinden tutuklama talep edilen mahkeme, başka hakimlerin kendilerini tehdit altında görmemeleri için dahi bu dosyada böyle bir talebi reddederdi.

3. Siyasi iktidar, yargı içinde yuvalandığını söylediği "paralel yapı" ile mücadele ettiğini söyleyip duruyor. Ancak Silivri'de sahte dijital verilerle mahkumiyet kararları verildiği sabit olduğu halde, bunun soruşturulması konusunda pek bir isteksiz görünüyor. Oysa sahtecilik sabit, yargılamada hakimlerin bu sahteciliği görmemek için direndiği ve yüzlerce hukuka aykırılığı ısrarla tekrarladığı, masum insanları zindanlarda tuttuğu sabit... Buna karşın yolsuzluk ve MİT tırları soruşturmalarını yürütenlerin üzerine inanılmaz bir süratle ve öfkeyle yürüyor. İzlenim şu: Yolsuzluk ve MİT tırları soruşturmaları, cemaat ve parti koalisyonu dağıldıktan sonra başladığı ve iktidar bunlarda "sobe"lendiği için, pek bir öfkeli. Silivri'de sahnelenen senaryolarda ise kendi işbirliği de olduğu için pek bir gönülsüz.

NETİCE

- Artık kişilere göre değişmeyen, adil yargılama yapabilen, keyfilikten uzak bir sistemi kurarak, her vatandaşımıza hukuki güvenlik sağlamalıyız. Tutuklama, bir ceza olarak asla kullanılmamalı.

- İktidar partisi yöneticilerinin (ve bu arada Cumhurbaşkanı'nın) "vallahi billahi kandırıldık, koynumuzda yılan beslemişiz" mazeretleri hiç mi hiç inandırıcı değil. İktidar koalisyonu dağılır dağılmaz, alel acele "paralel" sıfatını üretmiş olmaları, aslında "sarmal" olan ilişkiyi gizlemek için. Kaldı ki yıllarca sizi kandırabilmişler ise, istifa diye bir müessese vardır, onu kullanırsınız. Hukukta "basiret" diye bir kavram mevcut. Basiretli tacir gibi davranmaktan söz ederiz. Bir tacirin dahi basiretli davranmasını beklediğimize göre, Cumhurbaşkanı'nın, başbakanın, bakanların basiretli davranmasını beklemek hakkımız değil mi?

Şimdi diyeceksiniz ki "kim yapacak, kim böyle bir sistemi kuracak, kim düzeltecek?"

HEP BİRLİKTE DÜZELTECEĞİZ DOSTLARIM. VATANDAŞLAR OLARAK BİZ DÜZELMESİNİ TALEP EDECEĞİZ, TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ.

Birikmiş sorunlar bir günde çözülmüyor, sökülen çiviler bir günde yerine çakılmıyor. Bilinçlenme bir günde olmuyor. Dünden, bugünden ders alıp, güzel bir geleceği inşa etmek bizim sorumluluğumuz.

AKSİ TAKDİRDE ÇÖZEMEDİĞİMİZ HER SORUNU ÇOCUKLARIMIZ, TORUNLARIMIZ ÇÖZMEK ZORUNDA KALACAK.

Haydi biraz daha gayret.

Prof. Metin Feyzioğlu

* * *

Bence yukardaki açıklamada belirtilen en önemli hususlardan biri Silivri davalarındaki haksızlık ve hukuksuzlukların üzerlerine gidilmiyor oluşudur.

O dosyalar açılmadığı sürece iktidarın "Aldatıldık" söylemine inanmak pek olanaklı değil.

* * *

Sevgili okurlarım, geçen haftanın yargıyı ilgilendiren tek önemli olayı ne yazık ki bu yargıçların tutuklanmaları değildi...

Erdoğan'ın tarafsızlık yemini etmiş bir cumhurbaşkanı olarak sürekli bir biçimde seçim propagandası yapması ve sorumlu organların buna ses çıkarmaması, Türkiye'deki Hukuk Devleti yapısının işleyip işlemediği hakkında ciddi kaygılar doğurdu.

Aynı biçimde 1 Mayıs kutlamaları sırasında yeni "İç güvenlik paketi" bağlamında alınan tedbirler ve kullanılan şiddet de ayrı bir endişe kaynağıydı.

Şimdi, bu ortamda yapılacak seçimlerin ne denli sağlıklı sonuç vereceği sorusu sorulmaya başladı.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional