Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

17 Kasım 2014

Türkiye Dışardan Nasıl Görünüyor?

Aslında ülkemizde neler olup bittiğini biz iyi biliyoruz ama, AKP elindeki iktidar gücünü "imaj yönetimi" konusunda çok iyi kullandığı için, içerde neler olup bittiğini dışardakiler bazen tam anlayamayabiliyor...

Fakat son zamanlarda iktidarın demokrasiden kopuşu ve diktatörlüğe yönelişi o denli bariz bir nitelik kazandı ki, artık dışardaki gözlemciler de gerçeklerin farkına vardı.

Peki o ünlü "Ilımlı İslam" ve İslam Alemi için "Model ülke" Türkiye savunucuları şimdi neler diyor?

* * *

Geçen hafta yabancı gözlemcilerin izlenimleri hakkında üç önemli yazı yayınlandı:

Biri Verda Özer'in 15 Kasım'da Hürriyet'te yayınlanan bir Amerikalı uzmanın izlenimleri, öteki ikisi de Ali Sirmen'in Cumhuriyet'te yayınlanan bir Fransız yazarın düşünceleri.

Önce Türkiye ile doğrudan ilgili olan Amerikalının gözlemlerine bakalım:

Verda Özer'in konuştuğu kişi ABD'nin düşünce kuruluşu Council on Foreign Relations'ın (Dış İlişkiler Konseyi) Başkanı Richard Haass.

Haass her iki Irak savaşında ABD'nin Irak politikasını belirleyen kilit isimlerden. 1'nci Irak savaşında baba Bush'un, 2. Irak savaşında ise Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın danışmanlığını yapmış.

Özer önce Haass'ın ABD'nin Ortadoğu politikası hakkında söylediklerini yazıyor, sonra da "Model ülke olarak Türkiye" hakkındaki görüşlerine geçiyor.

Bu konuda yazdıkları şöyle:

"HAASS, Türkiye'nin IŞİD gibi radikal İslamcılar ve Baas rejimlerine karşı bir "3'üncü model" oluşturabileceğini düşünüyor.

Bunun için ise üç meselenin hâlledilmesi gerektiğini söylüyor:

Kürt meselesi, devlet-vatandaş ilişkisi ve dinin toplumdaki rolü.

Bunun sadece Türkiye değil, bölge ve tüm dünya için çok önemli olduğu görüşünde."

* * *

Görüldüğü gibi Haass'ın belirttiği "halledilmesi gereken" üç sorun hiç de kolay konular değil...

Tam tersine, AKP muhaliflerinin yıllardır vurguladığı eleştirileri kapsıyor:

AKP, "devlet-vatandaş ilişkisini" düzenleyemediği, baskıcı bir devlet anlayışına yöneldiği ve "dinin toplumdaki rolünü" adeta bir Şeriat devleti anlayışıyla uyguladığı için eleştiriliyor ve bana kalırsa, "Kürt meselesini" de bu nedenlerle çözemiyor.

Bu sözlerden Haass'ın Türkiye'deki olumsuz gidişi gördüğü ama politik bir yaklaşımla, gelecekten umudunu kesmediğini belirttiği ortaya çıkıyor...

Politik ifadesi anlaşılır bir tutum, ne de olsa ABD Türkiye'den umudunu kesmek istemiyor!

* * *

Ali Sirmen'in Liberation gazetesinin yazarlarından, Türkiye hakkında yayımlanmış bir de kitabı olan Marc Semo'nun görüşlerini aktarmaya başladığı14 Kasım tarihli birinci yazısının ilgili bölümleri şöyle:

"Montesquieu'nün çok ünlü bir sözü vardır. 'İktidar yozlaştırır; mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır' der. Erdoğan partisini ve onun aracılığı ile bir tek, bir ölçüde Anayasa Mahkemesi dışında her şeyi, her kurumu çok yakından denetliyor. Bu kadar büyük yetkilere sahip olunca, Erdoğan neden böyle diye kızmak anlamsız, bu kadar büyük yetki kaçınılmaz olarak bu sonucu doğuracaktı.

O zaten yetişmesinde etkili olan koşulların sonucu, doğal olarak demokrat değildi...

...Eskiden Erdoğan bir model olarak görülüp gösteriliyordu, şimdi ise değil, hatta tam tersine bir 'anti-model.'

Büyük dönüm noktası ise Gezi olayları oldu.

Ancak bu noktaya varılmasında Avrupa'nın da büyük sorumluluğu vardır.

Bu sorumluluk iki noktada yoğunlaşır. Birincisi Avrupa makul bir sürede Türkiye'ye üyelik yolunu açmalıyken açmadı. Burada birinci derecede sorumlu olanlar Fransa ve Almanya'dır.

Bu durumda kamuoyu Avrupa hedefinden uzaklaştı. Erdoğan da, tıpkı geçmişte Abdülhamit'in yaptığı gibi, Batı'da sorun çıkınca Doğu'ya döndü.

Avrupa'nın sorumluluğunu doğuran ikinci husus, Türkiye olayının özelliğini iyi kavrayamamış olmasıdır. Bütün bu gelişmeler Kopenhag kriterleri falan hep Avrupa'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ertesinde meydana geldi. Bu dönemde Avrupa'da egemen olan görüş şuydu: Devletin reforme edilmesi iyidir. Sivil toplum devletten daha iyidir ve demokrasiyi getirir.

Oysa evet Türkiye'de çok gelişmiş demokratik bir sivil toplum vardı ama azınlıktaydı, çoğunluk ise muhafazakâr. Ve böylelikle Türkiye bugün sekiz yıl öncesine oranla daha az demokratik.

Bir zamanlar haklı ya da haksız model olan Erdoğan'ın imajı artık Türkiye açısından bir dezavantaj.

Erdoğan kimi savlarında haklı olabilir ama güvenilirliğini yitirdiği için kimse söylediklerine kulak asmıyor. Bu itibar yitirme olayı Berlin'de de, Paris'te de, Londra'da da, Washington'da da geçerli.

Böylelikle Avrupa içinde yer alması gereken Türkiye, Ortadoğu'ya çekildi.

Bunda yukarıda da belirttiğim gibi, Avrupa'nın büyük sorumluluğu var."

* * *

Görüldüğü gibi Semo, sadece Erdoğan'ın otoriterleştiğini görmekle kalmıyor, bu süreci göremeyen Avrupa'nın da bu konuda sorumlu olduğunu vurguluyor.

Semo'nun üzerinde durduğu bir başka çok önemli husus da, "Sivil Toplum Örgütlerinin güçlendirilmesinin", bu örgütlerin "muhafazakâr" niteliklerinden dolayı, demokrasiyi değil, otoriterliği desteklediği.

Erdoğan'ın dış dünyada güvenilirliğini yitirdiğini de açıkça söylüyor.

* * *

Sirmen'in Semo'nun görüşlerini aktardığı 15 Kasım tarihli ikinci yazısı da şöyle:

"Kimi zaman Erdoğan'ın savları doğru olduğu halde, itibar yitirdiği için kendisine kulak verilmediğini söylemiştim. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de Suriye konusundaki tutumu.

Bu konuda bir zamanlar Fransa ile Erdoğan Türkiyesi aynı çizgideydiler. İkisi de en başta Beşşar Esad'dan bir reformcu yaratmaya çalıştılar. Sonra ikisi de Suriye'ye müdahale ederek Esad'ın gitmesinin sağlanmasını savundular. İki ülke de Esad muhaliflerine para ve silah verdi.

Durum 2013'ten itibaren değişti. Fransa politikasında rötuşlar yaparken Türkiye eski politikasında sıkışıp kaldı.

Bununla birlikte, Erdoğan'ı tarafsız kalmadığı için eleştirenlere de katılamıyorum. Sekiz yüz kilometrelik bir ortak sınırda çıkan savaşın etkileri ne yaparsanız yapın size de bulaşır.

Ama İslamcılarla sıkı ilişkileri olan Erdoğan'ın geri adım atması da güç oldu.

Bugün ise gerçek bir İslamcı terör tehlikesi var Türkiye için.

Bugün artık bir gerginlik senaryosu için çok veri mevcut. Metastas tehlikesi Türkiye için de var. Avrupalıların hatasıyla, Avrupa içinde yer alması gereken Türkiye bir Ortadoğu ülkesi konumuna girdi.

Türkiye'nin Ortadoğu'da bölgesel güç haline gelmesi de söz konusu. Ama burada Türk ordusunun durumu da çok önemli. Son operasyonlarla, hava kuvvetleri, deniz kuvvetleri büyük darbeler yediler.

Türkiye'nin bölgesel güç olmasından çokça söz edenler, milli savunma politikalarına değinmiyorlar. Türkiye, keşif uçağının Suriye tarafından düşürülmesi olayında bir bölgesel güç gibi davranmadı. Orada bölgesel güç, uçaksavar tesislerinin hiç değilse bir kısmını yerle bir ederdi. İsrail benzer bir durumda öyle davranırdı.

Sonra bölgesel güç konusunu gündeme getirenler, nükleer güç konusunda hiç konuşmuyorlar. İran'ın nükleer gücü olunca, Pakistan'ın da olduğu göz önünde bulundurulursa, Türkiye'nin durumu ne olacak?

İktidardan olsun, muhalefetten olsun, bu stratejik konulara değinen kimsenin çıkmaması beni çok şaşırtıyor.

Bölgesel stratejilerini oluşturmayan ülke bölgesel güç olamaz.

Kürt konusunda, Erdoğan, Turgut Özal'ın büyük hayalini kendine mal etti.

Kürt sorunundan söz ederken bir gerçeği vurgulamak zorundayız. Biliyorsunuz Kürdistan deyince, bir Kürdistan değil, birçok Kürdistan geliyor akla. Türkiye Kürdistan'ı, Suriye Kürdistan'ı, Irak Kürdistan'ı... Bütün bunların her alanda Avrupa'ya, Batı'ya, dünyaya açılmalarının tek yolu Türkiye. Özal bu kartı oynamak istiyordu.

Tayyip Erdoğan da aynı yolu tuttu.

Yalnız burada bir noktaya değinmek istiyorum: Şimdiye kadar Kürt sorununun çözümü Türkiye'de demokrasiyi güçlendirecek yol olarak görülürdü. Şimdi illa öyle olmayabileceği görüldü. Pekâlâ da, otoriter bir Erdoğan, otoriter Öcalan ve feodal Barzani ile anlaşarak, sorunu çözebilirler. Bunun da Türkiye'nin demokratikleşmesine büyük katkısı olur mu bilmem.

Bugün Türkiye, Suriye'deki iç savaşın da etkisiyle artan ciddi bir radikal İslam terörü sorunuyla karşı karşıyadır.

Bugün Türkiye şu üç çelişkiyle karşı karşıya:

1 - Sünni - Alevi.

2 - Kürt - Türk.

3 - İslamcı - Laik.

Bunlar büyük tehlikeler. Bunlar karşısında Erdoğan'ın en büyük sorunu kendiyle tutarlı olabilmektir.

Evet Erdoğan bir otoriterdir, birçok kusuru vardır. Ama başka kimse de yok ortada"

* * *

Semo açıkça Türkiye'nin, Suriye politikası bakımından, değişen koşullara uyum sağlayamadığını belirtiyor ve bunu "İslamcılarla olan" ilişkisine bağlıyor.

Ayrıca Semo'nun üzerinde durduğu bir başka konu da Türkiye'nin askeri gücünün zayıfladığı ve ilerde güç dengelerinin İran lehine iyice bozulacağı.

Benim de defalarca vurguladığım kırılma noktalarına işaret ettikten sonra, Erdoğan'ın tutarsız politikalarından dolayı sorunlu olduğunu vurguluyor.

* * *

Sonuç olarak bütün dünya Türkiye'de olup bitenlerin farkında...

Ama Erdoğan'ı, bütün yanlışlarına rağmen hâlâ rakipsiz görüyorlar!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional