Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
15 Aralık 2014
Cemaat Operasyonu Üzerine Yapılan Bazı Yorumlar.
AKP iktidarının, yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun yıl dönümü olan
17 ve 25 Aralık'ta bu olayın anılmasını önlemek ya da gündemdeki önemini
azaltmak için yurt çapında büyük tutuklamalara gitmek gibi bir niyeti olduğu
aylar önce medyada tartışılmaya başlanmıştı.
Gerçekten de gerek Erdoğan, gerekse AKP'nin denetimindeki medya,
aylar önceden sürekli ve sistematik olarak Cemaat'in ihanetinden söz etmeye başladı.
Sonunda, Twitter'da kim ya da kimler tarafından kullanıldığı bilinmeyen ama
AKP yönetiminin, polisin ve yargının içinden verdiği haberler genellikle doğru
çıkan @fuatavnifuat adlı hesabın kullanıcısı geçen hafta, ertesi sabah
Cemaat'in medyasına ve ana akım medyaya bir operasyon yapılacağını yazdı.
Ben de bunun üzerine Pazar günü Cumhuriyet'teki sütunumda, olayı
özetledim ve Twitter ile gerçek hayat arasındaki ilişkileri sorgulayan bir
yazı kaleme aldım.
Yazının çıktığı günün sabahı, adının Fuat Avni olduğunu iddia eden
kişinin ya da kişilerin söylediği operasyon bir gün gecikmeyle yapıldı...
(Operasyonun yapıldığı Pazar günü, köşesinde bu konuyla ilgili yazısı olan ender yazarlardan biri -belki de tek yazar- bendim. Genellikle köşe yazarları olayları sonradan yorumlar, bu nedenle de gündemi en az bir gün arkadan izler; benim yazı olaydan saatler önce siteye ve gazeteye girmiş, böylece adeta gündemin önüne geçmişti.)
Bu arada, aradan geçen zaman içinde, Fuat Avni, operasyonun, kendi
Tweetleri üzerine ertelendiğini duyurmuş, ayrıca gözaltına alınacaklar ile
operasyona katılacak görevlilerin listesini de isim isim yayınlamıştı.
İşin ilginç yanı, @fuatavnifuat hesabının, operasyon sırasında da,
anlık haberlerle, olayı anında, neredeyse canlı yayın biçiminde anlatmasıydı.
@fuatavnifuat hesabının operasyon haberi gerek Türkiye'de gerekse yurt dışında, özellikle internet medyasında ve sosyal medyada gündemin başına oturmuştu.
Hem yazılı medyada hem internet medyasında hem de sosyal medyada artık olayın pek çok yönü tartışılıyor...
Ben de attığım Tweetlerle bu tartışmalara, elimden geldiğinde bilimsel, tarafsız ve demokrat olmaya çalışarak (ne kadar becerebildiğimi bilmiyorum) katıldım.
Yarın da sütunumda yine bu konuyu işleyeceğim.
Bu nedenle bugün sadece kayıtlara geçmesi için işin resmi yargı yönüne ilişkin bilgileri ve üç yorumu paylaşmak istiyorum.
Operasyonun gerekçesi: Soruşturmayı yöneten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının açıklamasına göre operasyonun gerekçesi şöyle: "Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenliğini ele geçirmek amacıyla baskı, yıldırma ve tehdit yöntemlerini kullanıp, örgütsel yapı oluşturarak, bu yapılanma altında iftira, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve belgede sahtecilik suçları." Somut suçlamalar, kendilerine "Tahşiyeciler" (yorumcular) diyen bir gruba yapılanlara ilişkindi. 2010 yılının başında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından, kendilerine "Tahşiyeciler" diyen kişilere yönelik bir operasyon düzenlenmiş ve grubun önde gelen kişisi, "Molla Muhammet" lakaplı imam Mehmet Doğan'ın da aralarında bulunduğu 11 kişi yakalanmış, tutuklanan Doğan 17 ay cezaevinde yattıktan sonra tahliye edilmişti. Fethullah Gülen, Tahşiyeciler'e yönelik operasyondan kısa bir süre önce bu grubu suçlayan bir konuşma yapmıştı. Savunma hakkı kısıtlanıyor: Medyada yer alan haberlere göre, Erdoğan tarafından Cuma günü onaylanan 6572 sayılı Yasa gerekçe gösterilerek, Cemaat'e yapılan operasyon kapsamında soruşturulacak şüpheliler ve avukatlarının soruşturma dosyasını incelemelerine ve dosyadan örnek almalarına kısıtlama getirildi. Haberlere göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü suçlar Bürosu, Pazar sabahı yapılan operasyon için bir gün önce, Nöbetçi 3. Sulh Ceza Hakimliği'ne başvurarak yapılacak operasyon için CMK 153/2 maddesi gereği şüphelilerin ve avukatlarının "yetkilerinin kısıtlanmasına" karar verilmesini istedi. Kararı değerlendiren 3. Sulh Ceza Hakimi İslam Çiçek'in şöyle bir kararla bu isteği kabul ettiği öğrenildi: "12.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6572 sayılı Kanun'un 44. Maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 153. Maddesi'ne eklenen fıkra ile suç işlemek amacıyla örgüt kurma, devlet güvenliğine karşı işlenen suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlarda Cumhuriyet savcısı'nın istemi üzerine hakim kararıyla şüpheli, müdafileri ve diğer soruşturma sujelerinin soruşturma dosyasına inceleme ve örnek almaları, soruşturmanın selahiyetini tehlikeye düşüreceği kanaati ile bu yetkilerinin kısıtlanmasına..." Medyada tepkiler: Operasyonun başlaması üzerine çeşitli basın kuruluşları, yazarlar, sivil toplum örgütleri, politikacılar ve Cemaat mensupları çeşitli açıklamalar ve yorumlar yaptılar. Meslek kuruluşlarının açıklamaları operasyonu "Basın özgürlüğüne bir darbe" olarak niteliyordu. Genel yorumlar ise, bu operasyonun 17-25 aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını unutturmak ve/veya bunun intikamını almak için yapıldığı biçimindeydi. Değerli okurlarım herhangi bir internet sitesinden veya sosyal medyadan bu yorumlara kolayca erişebilir. Ben burada üç yoruma yer vermek istiyorum: Başbakan Davutoğlu'nun, CHP Genel Bakanı Kılıçdaroğlu'nun ve Cumhuriyet'in İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay'ın yorumları. Başbakan Davutoğlu'nun yorumu: Davutoğlu ilk yorumunu AKP'nin Elazığ İl Kongresi'ndeki konuşmasında yaptı: "Gün imtihan günüdür. Herkes yaptıklarının ve bu ülkede demokrasiye yönelik tavırlarının hesabını da görecek, mükafatını da görecek" dedi. Daha sonra Adıyaman'da da şunları söyledi: "Hiçbir şeyden korkmuyoruz, her şey açıklansın, diyenler niçin bugün telaş içindeler? Neden birtakım yaygaralarla şüphelerle yürütülen bir soruşturmayı etkilemeye çalışıyorlar? Beklesinler ama şunu da bilsinler ki: Bu devletin kurumlarına sızıp, Başbakanını, Cumhurbaşkanını, devletin en mahrem toplantılarını dinleyenler, MİT Müsteşarlığına dönük operasyona kalkışanlar, Suriye'de mazlumlara yardıma giden tırları durdurup, ülkemizi dünyaya şikayet edenler, bunların karşılıksız kalacağını düşünmesinler. 17-25 Aralık komploları oldu. Paralel çete, milli iradeyle iktidara gelmiş olan AK Parti'nin başbakanını iktidardan uzaklaştırmak istedi. Yanında Kılıçdaroğlu vardı. 30 Mart'ta milli irade dedi ki; 'Siz ne planı yaparsanız yapın, benim ve Allah'ın isteği dışında irade yoktur'. Topluca bize karşı geldiler. Millet topluca gelene değil, halkın içinden gelene oy verdi. Sayın Başbakan, cumhurbaşkanı oldu. Devletin kurumlarına sızıp, devletin en mahrem toplantılarını dinleyenler, Suriye'de mazlumlara yardıma giden TIR'ları durdurup yurtdışına şikâyet edenler… Hizmet görüntüsü adı altında milli iradeye saldırılınca görüntü değişti. Mavi Marmara'da 'Otoriteye karşı çıkmak doğru değildir' diyenler, milli iradeyle gelmiş AK Parti hükümetine kumpas kuruyorlar. Dönemin Başbakanı diye dosya hazırlayanlar hesap verecektir." Kılıçdaroğlu'nun yorumu: İstanbul'a giderken Esenboğa Havaalanında Kılıçdaroğlu şunları söyledi: "Şu anda yaşadığımız süreç sağlıklı bir demokraside yaşadığımız bir süreç değildir. Yaşanan süreç bir darbe sürecidir. Mazlumun kimliği adresi sorulmaz. Mazlum her zaman, her daim mazlumdur. Biz her zaman mazlumun yanında olacağız. Bunu da herkesin bilmesini isterim. Sabahın köründe gazetecilerin gözaltına alınması, gazetelere baskın yapılması, televizyon kanallarına baskın yapılması kabul edeceğimiz bir uygulama değildir." Gözaltına alınanlar arasında dizi oyuncularının da olduğu hatırlatılması üzerine, "Ne olursa olsun kabul edeceğimiz bir uygulama değildir." dedi. Cumhuriyet Gazetesi'nin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay art arda attığı tweetlerde görüşünü şöyle belirtti: "Şimdi susarsak, sonra konuşmaya hakkımız ve fırsatımız olmaz. Zaman ve Samanyolu yayın grubuna yönelik baskın ve gözaltıyı kınıyoruz. Bazıları, cemaatin yayın organlarının sicilini gündeme getirip, 'şimdi ne hakla dayanışma istiyorsunuz' diyorlar. Kişilerin, grupların siciline, geçmişine ya da bugününe bakarak hak ve özgürlüklere layık olup olmadığı değerlendirmesini yapanlardan değiliz. Sizin gibi düşünenlerin, size yakın olanların değil, tersine sizden farklı düşünenlerin, hatta size yapılan haksızlığa bulaşmış ya da destek vermiş olanların başına geldiğinde de duraksamadan sahip çıktığınızda 'özgürlükçüyüm', 'demokratım' deme hakkınız olur. Kimsenin değil, basın özgürlüğünün yanındayız. Şu kişiye ya da bu gruba değil, özgürlüğe sahip çıkıyoruz. Evet yine bir imtihan günündeyiz: Bugünün mağdurlarının dün destek verdikleri hukuksuzluklar nedeniyle özeleştiri yapmayacaklarını bilseydik de tavrımız değişmezdi... Hrant öldürüldüğünde 'Ermeniydik', dün 'Ergenekoncu', bugün 'Cemaatçi' yarın gerekirse 'AKP yalakası' da oluruz. Aslında sadece demokratız!" Bu konudaki görüşlerimi net olarak yarın, Cumhuriyet'teki köşemde yazacağım. |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 2 Aralık 2024