10 Mart 2014
İlker Başbuğ'un Salıverilmesinden Sonra Silivri Cezaevinin Kapısında Yaptığı Konuşma.
Bir Genelkurmay Başkanı...
AKP iktidarı tarafından atanmış...
Yıllarca birlikte çalışılmış...
Cumhurbaşkanı ve Başbakanla en üst düzeyde en gizli konularda üçlü toplantılar yapmış...
Emekli olduğu zaman Üstün Hizmet Madalyası almış...
Ve "Terör örgütü kurmak ve yönetmekle" suçlanıp hapse atılıyor!
Hangi mahkeme tarafından?
Şimdi, yaptıkları hukuksuzluklardan dolayı kaldırılmış olan ve "Parelel yapının" aleti olduğu iddia edilen mahkeme tarafından.
* * *
Orgeneral İlker Başbuğ, son yıllarda Genelkurmay Başkanlığı yapmış olanlar arasında en kültürlü olanıdır.
Terör ve Atatürk konularında yazdığı kitaplar çok satanlar arasındadır.
Genelkurmay Başkanlığı sırasında verdiği demeçler, hep demokrasiden yana, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yasal sınırları içinde kalarak savunulmasına yönelik vurgularla bezenmiştir.
İşte bu komutan, 26 ay tutuklu kaldıktan sonra salıverildiği cezaevinin kapısında bir konuşma yapıyor ve hem duygularını hem de kendisine ve arkadaşlarına yapılan haksızlıkları açıklyor.
Bence Türkiye'nin yakın tarihi ve yaşanan hukuk skandalları konusunuen yetkili ağızlardan birinden aktaran ciddi bir belge.
Bu konuşmadan, Cumhuriyet'teki köşemde, dünkü yazımda söz etmiştim.
Ama önemli bir belge niteliği taşıdığı için burada tamamını yayınlıyorum.
* * *
Hepiniz sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
6 Ocak 2012 günü hatırlarsınız şöyle demiştim:
'26. Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanarak tutuklandı. Takdir Yüce türk milletini aittir.'
Aradan tam 2 sene 2 ay, 26 ay geçti toplam. Bizi cezaevinde, 26 ay,
nefret ve intikam duygularıyla hareket edenler, burada tuttu.
Benim 26 ay, hayatımdan çaldılar. Beni, 26 ay hürriyetimden yoksun bıraktılar.
Yüce Türk milletine en derin şükranlarımı sunuyorum.
Bugün benim serbest bırakılmam bir başlangıçtı.
Benim gibi suçsuz bulunan arkadaşlarım da en kısa zamanda hürriyetlerine
kavuşacaktır. Bu gerçekleşmez ise bugün benim serbest kalmamın, hürriyetimi
kazanmamın hiçbir önemi ve anlamı olmaz.
Çünkü ben ne kadar suçsuz isem bugün geride bıraktığım Tuncer Kılınç Paşa,
Hurşit Tolon Paşa, Hasan Iğsız Paşa, Tuncay Özkan, Doğu Perinçek de
benim gibi suçsuzdur. Ayrıca, bugün benim serbest bırakılmamda kullanılan
gerekçeler hepsi için geçerlidir. Onlar da en yakın zamanda, bu zindanlarda
tutsak tutulanlar, mutlaka ve mutlaka en kısa zamanda hürriyetlerine kavuşacaktır.
Cezaevi, 26 ay... Bu da tarihin garip cilvesi midir? 26'ıncı
Genelkurmay Başkanı 26 ay... Enteresan.
Cezaevi, acı, ızdırap, çile çekmektir. Ama bütün bunlara rağmen
şu an içimde hiçbir şekilde nefret ve intikam duyguları taşımıyorum.
Çünkü bunu duyanlar aslında kendilerini de bir felakete sürükler. Nefreti,
sevgi alt eder. Biz öyle yetiştik. İçimiz sevgi dolu.
Bizim tek bir isteğimiz var, adalet. Ve bu adaletin gerçekleşmesinin
elbette takipçisi olacağız.
Adalet deyince şunu demek istiyorum: Ümraniye'de bulunan bir kaç el
bombasından harekete ederek sanal bir örgüt yaratmak isteyenler...
Kimler bunu planladı? Eğer Türkiye tekrar bir hukuk devleti olmak istiyorsa
bunu yapanlar mutlaka bulunmalıdır.
Danıştay cinayetini sanal Ergenekon terör örgütüyle birleştirmek
projesi kime aittir? Teğmen Mehmet Ali'ye kumpas kuranlar belli. Bunlar
cezasız mı kalacak? Asla! Mutlaka cezalandırılacak. Eğer tekrar hukuk
devleti olmak istiyorsak... Hanefi Avcı daha ne kadar içeride tutulacak?
İnsafsızlıktır, ayıptır.
Bunu kimler istiyor? Yeter artık.
Hurşit Tolon Paşa'yı bildiğiniz gibi, bir gizli tanığın ifadesine
dayandırılarak menfur Zirve Cinayetiyle ilişkilendirmeyi planlayan,
uygulayan güçler kimdir? Ne garip tesadüftür ki bu gizli tanık aynı
Tuncay Güney'e benzemektedir. Bu gizli tanık kimdir? TSK'dan atılmış bir
uzman çavuş. Bu da Tuncay Güney gibi bir müddet sonra Hristiyan olur, papaz olur.
Kimler oynuyor bu oyunu?
Balyoz davasında 51 numaralı harddisk'in TÜBİTAK dışında başka bir
bilirkişi tarafında incelenmesi için yırtındık adeta! Niçin bunun önü
kesildi? Kimler bunlar? Mutlaka bunlar bulunmalı.
İşin en vahimi bugün çeşitli arkadaşlarımız hastadır.
Morale ihtiyaçları var. Ama bu hakimlerde vicdan yok. Ben bunların
vicdan taşıdığına inanmıyorum. Bu hasta insanlar, morale en çok ihtiyacı
olduğu zamanda içeride tutulur mu?
Vicdan yok, Allah korkunuz da mı yok.
Bugün elbette önemli bir olay yaşandı. Dün çıkarılan bir
kanunla bu Özel Yetkili Mahkemeler bir çukura gömüldü. Bu Özel Yetkili
Mahkemelerin çukura gömülmesi elbette Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasi
yolunda bir adım ileri gitmesine büyük bir katkısı oldu. Büyük bir adım oldu.
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en kritik dönemlerinden
birini yaşamaktadır. Özellikle, yargı alanında maalesef bütünüyle
ayakta kalan bir tek kurum vardır: Anayasa Mahkemesi... Bu süreçte
Anayasa Mahkemesi'nin tarihi bir hükümlülük ve sorumluluk yüklendiğinin
bilincindeyim. Umuyorum ve inanıyorum ki Anayasa Mahkemesi bugüne kadar
almış olduğu doğru kararlarla tarihe not düşen durumunu bu önümüzdeki zor
dönemde de başarıyla sürdürerek Türkiye'nin bir an önce demokrasiye dönmesinde
önemli bir rol oynayacak.
İki yanımda, bir yerde hocam Türkiye Barolar Birliği Başkanı,
solumda avukatım İlkay Sezer... Onların bu süreçte bizlere sağladığı katkı
için burada bütün Türk milletinin huzurunda sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Biz tek bir şey istiyoruz, adalet istiyoruz. Bu adaletin gerçekleşmesi için görev başında nasıl mücadele ettiysem dışarıda da aynı şekilde mücadeleme devam edeceğim. Ta ki son arkadaşa buradan çıkıncaya kadar.
* * *
Aslında bu konuşma, "Silivri Edebiyatı" diye nitelendirilen, belge ve anı niteliğindeki kitaplara önemli bir katkı malzemesi...
İlerde bu dönemi irdeleyenler için ilginç bir belge:
Başbuğ, kendisi ve kendi durumunda olanlar için adalet istiyor, hukuk kurallarının uygulanmasını istiyor.
Bir komploya kurban edildiklerini ve bunu yapanların bilindiğini vurguluyor...
Kin yerine sevgiyi öne çıkarıyor...
Komployu kuran ve uygulayanların hukuk devleti kavramı içinde mutlaka sorumlu tutulmalarını istiyor...
Hasta tutuklulara özellikle gönderme yapıyor...
Hukuk, adalet, vicdan ve Allah korkusunu dile getirerek Silivri yargıçlarını itham ediyor...
Kendi durumunda olan arkadaşları için dışarda da mücadeleye devam edeceğini söylüyor.
Nitekim, salıverildiğinin ertesi günü Balyoz sanıklarının yakınlarının düzenlediği eyleme ve bu konuda yazılmış kitapların toplu imza gününe katılarak, bu dediğini eylemleriyle de destekliyor.
|