Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

8 Temmuz 2013

Türkiye'deki Gezi Parkı Direnişi ve Mısır'daki Tahrir Ayaklanması, "Ilımlı İslam Projesi"ni Rafa mı Kaldırıyor?

Amerika Birleşik Devletleri'nin büyük yanılgısı, Türkiye gibi laik ve Mısır gibi laiklik yolunda ilerlemiş olan ülkelerde "Ilımlı İslam" projesini desteklemekti!

Daha doğrusu, kendi ürettiği ve "Amerikancı İslam" anlayışının bir başka biçimdeki ifadesi olan "Ilımlı İslam" projesini "Demokrasi adına" desteklemesiydi...

Üstelik "Ilımlı İslam" projesinin asıl işlevsel olabileceği Suudi Arabistan, Kuveyt gibi diktatörlüklerde yaprak bile kıpırdamıyordu!

* * *

Türkiye'deki ve Mısır'daki son olaylar ne yazık ki Siyasal İslam adına iktidara gelenlerin demokrasiyle pek de bağdaşmaya niyetleri olmadığını bir kez daha gösterdi:

Hem Türkiye'de, hem de Mısır'da!

Aslında bu sonuç benim için hiç de şaşırtıcı değildi...

"ABD'nin Siyasal İslam'la Dansı" adlı kitabımda uzun uzun anlatmaya çalıştığım gibi, "Ilımlı İslam" "Siyasal İslam'ın panzehiri" değil, ne yazık ki "tarlasıydı"!

Bu konuya önümüzdeki hafta Cumhuriyet'teki sütunumda tekrar döneceğim...

Şimdilik "Müslüman Kardeşler" ve "Ilımlı İslam" üzerine, Cengiz Çandar'ın iki ve Faik Bulut'un bir makalesine atıf yapmakla yetineceğim.

* * *

Çandar'ın 4 Temmuz tarihini taşıyan ilk makalesinden satır başları şöyle:

"Müslüman Kardeşler'in izdüşümü...

Yılın ilk ayı idi.

Beyrut'ta birlikte olduğum Arap dünyasının kimi kalburüstü entelektüellerinin tüm dikkatleri Mısır'ın üzerindeydi. Hemen hemen tümü ''Müslüman Kardeşler Tecrübe'sinin başarısızlıkla sonuçlandığı' kanısındaydılar...

Mısır'daki 'Müslüman Kardeşler Tecrübesi' hakkında 'erken hüküm' verdikleri kanısındaydım. Verdikleri hükmü isabetli bulmamıştım. Bence, yanılıyorlardı. Yine de o hükme bir yere not ettim. Ama, Temmuz 2013 itibarıyla onların hükmü doğru çıktı. Mısır'da Müslüman Kardeşler Tecrübesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır...

Mısır Ordusu'nun, seçimle gelmiş 'meşru' bir yönetimi, 'askeri müdahale' ile görevinden uzaklaştırmaya, yani 'gayrı meşru' yollara başvurmaya kalkması, 'Müslüman Kardeşler Tecrübesi'nin başarısızlığı anlamına gelir mi? 30 Haziran 2013 gününde, Kahire, dünya tarihinin en büyük kitle gösterisine sahne oldu. O muazzam kalabalığın, o insan selinin içinde, Hüsnü Mübarek rejimini yıkan Ocak-Şubat 2011'in Tahrir kalabalıkları vardı; yetmemiş gibi ikiye katlanmıştı. Dolayısıyla, 'askeri darbe' ya da 'eski rejim yandaşları'ndan, 'karşı-devrimciler'den söz etmenin münasebeti yok...

Mısır'da Müslüman Kardeşler Tecrübesi, başarısızlıkla sonuçlanmıştır!..

Mısırlı bir tarihçi, Halid Fehmi, Müslüman Kardeşler'in durumunu, büyük baskılara maruz kaldıkları ve yeraltına çekildikleri Nasır ve Mübarek dönemleriyle kıyaslanmayacak ölçüde 'varoluşsal bir kriz' olarak niteliyor ve şunu belirtiyor:

'Mısır halkı, artan sayılarla, olan-bitenin İslam-laiklik karşıtlığı olmadığını söylüyor. Bir tarafta Mısır, diğer tarafta ise bir klik var. Durum budur.'...

Müslüman Kardeşler, parlamento seçimlerinde yüzde 37 oy aldılar. Mursi, yüzde 51 ile cumhurbaşkanı seçildi. Tüm itirazlara rağmen, Müslüman Kardeşler'in görüşlerinin damgasını vuran yeni anayasa, yüzde 40 katılımın bulunduğu, yani nüfusun yarısının katılmadığı bir halk oylamasında zor bela geçti. Yani, 'çoğunlukçuluk', Müslüman Kardeşler tarafından 'çoğulculuk'un üzerine çıkartıldı. Ekonomi de kötüleşince, Mursi ve Müslüman Kardeşler'in 'kibirli' iktidarı, bir yıl sonra duvara tosladı.

Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler'e, uzunca bir süredir Tayyip Erdoğan'ın yakın çevresi ve Ak Partili kadrolar 'akıl hocalığı' yapıyorlardı. 'Müslüman Kardeşler Tecrübesi'nin Mısır'da iflasının, 'Türkiye'de Ak Parti Tecrübesi'nin geleceği bakımından iç açıcı olmayan sinyaller veriyor olması doğaldır...

Ak Parti, tarihi geçmiş açısından olmasa da, 'ülke yönetimi' yeteneği açısından Mısır'daki Müslüman Kardeşler'den hem çok daha tecrübeli, hem de çok daha başarılı. Türkiye'deki 2002-2011 iktidar performansı bunun kanıtı.

Ne var ki, Taksim-Gezi'den bu yana ortaya koyduğu, ülkesinin yeni dinamiklerine karşı yabancılaşma, sağırlık, anlayışsızlık, vs. gibi özellikleri, Mısır'daki Müslüman Kardeşler performansıyla kıyaslanmasına yol açtı.

'Müslüman Kardeşler Tecrübesi'nin Mısır'da başarısızlığa uğraması, elbette, Ak Parti açısından can sıkıcı bir sonuç. Ancak, benzeri bir gelişmenin Türkiye'de tekrarlanmaması, büyük ölçüde, Ak Parti'nin Mısır'dan doğru dersleri çıkartmasına bağlı.

Türkiye'de çıkartmakta direndiği dersleri, bari Mısır'a bakıp çıkartmasında, 'demokrasinin selameti' ve kendi iktidarının sağlığı açısından yarar var."

* * *

Görüldüğü gibi Çandar, Müslüman Kardeşler örgütünün (Partilerinin) Ortadoğu'da demokratik bir atılım yapma olasılığından tümüyle umudunu kesmiş!

Şimdi hemen hemen aynı bağlamda bir başka Ortadoğu uzmanı yazarın, Faik Bulut'un Özgür Ulusoy'la yaptığı ve yine aynı tarihte Cumhuriyet'te çıkan konuşmasına bakalım:

Başlık, "Faik Bulut'a göre, siyasal İslamın imajı ciddi ölçüde kırıldı Siyasal İslamın büyüsü bitti."

ÖU- Mısır'daki darbe siyasal İslam açısından ne ifade ediyor?

FAİK BULUT - Çökme tespiti için erken. Ancak siyasal İslamın önemli bir darbe aldığı, imajının önemli ölçüde kırıldığı, halka verdiği umut ve vaatlerin boşa çıktığı söylenebilir.

Gerek Mısır, gerek Tunus, hatta hatta Fas örneğini alırsak, ki aşağı yukarı bir yıllık icraatlarını ayrıntılı bir şekilde izledim, ücretiniz yükselecek, iş olanakları yaratılacak, kısacası 'çözüm İslamda' vaadiyle iktidarlara geldiler ve bu imaj önemli ölçüde kırılmış oldu...

Demokrasi denildi ama kendilerine demokrat oldukları görüldü, vesayet ve despotik sistem kuruldu.

Özellikle Mursi ve Müslüman Kardeşler'e baktığımızda aldıkları, temsil ettikleri siyasi kesimin çıkarlarını gözettiler. Bizde de orada da yüzde 50 deniyor ya, o yüzde 50'yi temsil edip diğerlerini dışladılar.

Fas'a da gittim birkaç ay önce, orada da bu gözlemlerde bulundum, Tunus daha vahim. İslam, şeriat devleti kurma, toplumu yeniden İslamlaştırma, siyasal İslam toplumu haline getirme, bir kalıba sokma, toplum mühendisliği, orada hepsi başarısızlığa uğradı. İş zaman zaman zorbalığa varıyordu, polis güçlerine zorla sakal bıraktırma gibi, bunların hepsi gözle görülür hale geldi.

Halkın görmesi gerekiyordu, halk ondan önce inanmıyordu. Türkiye'den gidince bir örnek vereyim. Fas'a MÜSİAD ve TUSKON üyesi işadamaları götürüldüğü ve Fas'ta bu çevrelere görüştürüldüklerinden, başbakanın ziyareti sırasında oradaki işadamları boykot ettiler bunları. Birileri ötekileştirildi.

- Darbeciler ne yapacak şimdi?

- Bir defa Mursi kalsa da, gitse de İslamcıların, pratikte muktedir olmaları kırıldı, moral anlamda çöküntü yaşadılar.

Ordu, ABD istemese de olaya el koydu ama ABD ile muhtemelen uzlaşacak.

Müslüman Kardeşler orduya destek vermez, ama ordu Tahrir'den de destek almaz.

Ordu geri çekilemezse, ki ordunun özünde despotizm ve militarizm vardır, Mısır halkının ayaklanmasının kazanımlarının üzerine oturacaktır.

- Tahrir'den Taksim'e bu gelişmelerin Türkiye'ye yansımaları nasıl olur?

Bu büyü bozulduğundan Tunus da etkilenecek, 16 örgüt ve partinin bulunduğu muhalefet daha fazla güç alacak. Suriye'deki İslami güçler, Türkiye, Fas'taki İslami kesimler olumsuz anlamda etkilenecek.

Etkilenme zincirinin ötesinde bir şey daha var, Türkiye'deki Taksim olayı, Arap dünyası nezdinde AKP hükümetinin de bir anlamda yüksek imajında kırılmalara neden oldu, tartışmalar yarattı. Arap medyasını takip edince bu görülüyor.

Türkiye ile ilişkiler açısından bakılınca, kırılmalar zincirinde Türkiye'de de İslam çözümdür bakış açısı insanların kafasında kuşkular yaratacak. Türkiye'nin Mısır'dan ders alması lazım, AKP hükümetinin de, askeri çevrelerin de (Darbe yapsın anlamında söylemiyorum), Taksim gibi direngen güçlerin ders alması lazım.

- AKP nasıl bir ders çıkarmalı?

AKP ders çıkarsın derken halka dayanmayan, halkın yarısını dışlayan bir hükümet, zihniyet, ileride sokak hareketleri ile karşılaşacaktır.

Ya herkese demokrasi, ya sokak siyaseti seçeneği çıkar.

Ordu açısından, laikliği öne sürerek yapılacak herhangi bir siyaset hiçbir zaman başarılı olamayacaktır.

Demokrasi sadece sandık siyaseti olmadığına göre, sokak siyaseti ile bunu parlamenter olarak dile getirenlerin, ikisini üçünü bir araya getirebilen bir hareketin şansı olabilir."

* * *

Sevgili okurlarım, görüldüğü gibi "Ilımlı İslam" ya da "Demokratik İslam" modelinin çöktüğü konusunda Faik Bulut da Cengiz Çandar'a katılmaktadır.

Aslında Türkiye7deki durum gerçekten demokrasi açısından büyük bir vahamet göstermektedir.

Bunu da Cengiz Çandar'ın 7 Temmuz tarihli makalesinde açıkça görüyoruz...

Bu makalenin satır başları da şöyle:

"Mısır'ın darbesi, Türkiye'nin demokrasi açığı...

...Tayyip Erdoğan, Ankara Esenboğa Havaalanı'ndan şehre girene kadar, 4 yerde konuştu. Her seferinde aynı şeyleri söyledi. Havaalanında, Pursaklar'da, Altınpark'ta ve AnkaMall'da. Tümünü Türkiye'de 'merkez medya' içinde sayılan televizyon kanallarının tümü naklen yayımladı...

Tayyip Erdoğan konuşmalarının cereyan ettiği sıralarda, Taksim'de on binlerce kişi gösteri yapıyordu. Keza, Ankara merkezinde de çatışmalar vardı. Merkez medyanın hiçbir televizyon kanalı, bunlardan söz etmedi...

Hiçbir demokratik ülkede, böyle bir medya olamaz. Böyle bir medyanın olduğu hiçbir ülke, 'demokrasi' görüntüsü veremez...

Mardin'de akşam saatlerinde, Gürsel Göncü yönetiminde çok başarılı bir yayın geçmişi olan NTV Tarih dergisinin son sayısında Gezi olaylarına yer vermiş olduğu için matbaadan toplatıldığı, bunun üzerine çok deneyimli ve başarılı bir gazetecilik kariyeri olan NTV'nin dergiler grubunun sorumlusu Neyyire Özkan'ın istifa ettiği haberini duyduk. Gürsel Göncü de ayrılmıştı. Birkaç gün sonra, Mirgün Cabas da bu isimleri izledi.

Medyada 'son kurban' Kürşat Bumin oldu. 16 yıl emek verdiği Yeni Şafak'la ilişkisi yakışıksız biçimde kesildi...

Kara propaganda bana dönük olarak da Gezi olaylarının başından beri çalışıyor. İktidarın zulmüne karşı çıkmamın bedeli ağır ödetilmek isteniyor. Önce bildik, 'kişilik katli' yöntemiyle işe koyuldular. Biri Yeni Şafak'ın, diğeri Sabah'ın ilişkide olduğu öne sürülen internet sitelerinde 'Türkiye'de Siyonist Lobinin Taşeronu' listesi diye ipe sapa gelmez bir liste yayımlandı. Listenin başındaki isim benimki. Ardından Amberin Zaman, Kadri Gürsel, Mustafa Akyol, Fehim Taştekin... sıralanıyor.

Yıllarca, Filistin Kurtuluş Örgütü'ne mensubiyetim sebebiyle 'terörist' imasıyla damgaladıkları ismi, şimdi 'Siyonist Lobinin Taşeronu' olarak liste başına yerleştiriyorlar.

Aynı internet sitelerinde, geçen haftaki Lice olaylarında 'Lice provokatörlerini deşifre ediyoruz' diye isimler yayımladılar. 'Lice provokatörleri'nin birinci sırasında Ruşen Çakır var. Sonra benim ismim. Benim ardımda üçüncü ve dördüncü sıraya Fehim Taştekin ve Ece Temelkuran'ı yerleştirmişler.

Utanma arlanma rafa kaldırıldığı için bu sitelerden biri 'Öcalan'dan Çandargil'e şok' başlığı altında Abdullah Öcalan'ın, bana, Hasan Cemal, Ruşen Çakır, Ece Temelkuran, Nuray Mert ve Amberin Zaman'a tavır koyduğu ima ediliyor. Bu yalan, 'Öcalan devletle anlaştı, Kürtleri kandırıyor provokasyonu' yaptığımız şeklinde hayasızca bir başka yalana dayandırılarak sürdürülüyor...

Gezi'deki ve Lice'deki zulmün hesabını vermesi gereken, Roboski'de hesap vermekten kaçan iktidar çevresi, medyanın bu haliyle ortaya serilen 'demokrasi açığı'ndan ötürü sorgulanmak üzereyken, Mısır'daki askeri darbeye cankurtaran simidi gibi sarılıyor.

Yaptıkları, Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler'le dayanışma kisvesine sarınarak, üzerlerindeki 'anti-demokratik lekeleri' örtmeye çalışmak. Böylece Gezi karşısındaki tutumlarını meşrulaştırmayı ve giderek kendilerini eleştiren 'demokratlar'ı sindirmeyi tasarlıyorlar...

Mısır'ı Türkiye gündemi üzerinden okumaya ve okutmaya kalkıyorlar. Birkaç gündür, Mısır'daki darbe, '27 Mayıs'a mı', '28 Şubat'a mı', Türkiye'deki hangi darbeye benziyor; bu konuda kalem oynatılıyor. Hatta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu '28 Şubat' hükmünü vermiş bile.

Oysa, Mısır'ı anlamak istiyorsanız, yapabileceğiniz en büyük yanlış, Mısır'ı Türkiye gündemi üzerinden okumak olur. Mısır'da 2013'te olan-bitenin, Türkiye'deki ne 27 Mayıs'la (1960) ne 28 Şubat'la (1997) ne de 12 Eylül (1980) ya da 12 Mart'la (1971) yakından uzaktan bir ilgisi, ilişkisi ve benzerliği vardır.

Mısır'ı bu parametrelerle tartışmak, -iktidarın çok arzu ettiği- müthiş bir yanılsamayı beraberinde getirmektedir. Bu, ayrıca nice demokrat kalemi Gezi'de aldıkları tavrın 'darbe yandaşlığı' ile suçlanmasını önlemek kaygısıyla aşırı savunmacı bir ruh haline itmektedir.

'Demokratlar', hiç ihtiyaçları olmadığı halde, sürekli olarak, 'Bu bir askeri darbedir' diye iman tazeleme ihtiyacı duyuyorlar. Avrupa'nın 'çifte standardı'na gönderme yapmaya kendilerini mecbur hissediyorlar.

Son haftalarda Ak Parti hükümetinin Avrupa (genel olarak Batı) ve AB karşıtı söylemleri, AB'nin Türkiye'deki antidemokratik uygulamalar konusundaki duyarlılığına paralel olarak yükseldi. Şu sırada Mısır darbesi üzerinden de Avrupa'ya 'demokrasi namına' babalanmak, 'içe kapanmacılığı' geliştirerek Türkiye'deki 'antidemokratik uygulamaları' kolaylaştırmaktan başka sonuç getirmez.

Ayrıca şunu unutmayalım: İktidar çevreleri, Mısır'daki askeri darbeyi, Gezi'ye karşı Tayyip Erdoğan'ın aldığı tutumun doğruluk ölçüsü olarak değerlendiriyorlar.

Bütün ömrünü askeri darbelere karşı mücadeleyle geçirmiş bizim gibilerin, Türkiye'deki mevcut iktidar önünde 'demokratlık' ispatına ihtiyacı yok.

Buna karşılık, kendi ülkesinde demokrasi ihlalini âdet haline getirmiş olanların, Mısır söz konusu olduğunda, 'demokrasi havarisi' kesilmelerinden şüphelenmek için, her türlü hakkımız var."

* * *

Çandar'ın Türkiye'deki ayıplı demokrasi ve Mısır ile Türkiye'nin karşılaştırılması yanlışı üzerine çarpıcı tespitleri bunlar.

Önümüzdeki günlerde Cumhuriyet'te ben de bu konular üzerinde duracağım!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional