Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

28 Ocak 2013

Atatürk'ün Sözleri Üzerine Perinçeklerin Mektupları.

Sevgili okurlarım...

Cumhuriyet'te Perşembe günü yazdığım yazıda, Doğu ve Şule Perinçek'in ayrı ayrı (ve muhtemelen birbirinden habersiz) Atatürk'ün uzay hakkındaki sözleri üzerine yolladığı mektupları özetlemiş ve bunları tam metin olarak internet sitemde "Güncel" bölümünde Pazartesi günü yayınlayacağımı belirtmiştim.

Daha önce geldiği için önce tam metin olarak Doğu Perinçek'in mektubu:

"15 Ocak 2013

Sayın Emre Kongar,

Değerli Dostum,

Sizinle aynı kuşaktanız. 1950'li yıllarda aynı ortamlarda yetiştik.

Ankara Atatürk Lisesi Orta Kısmında, saygıyla anıyorum Türkçe öğretmenimiz Mediha Üngüt haftada bir saat kitap okuturdu. Jules Vernes'nin "Aya Seyahat", "Denizaltında 20 Bin Fersah" ve "Arzın Merkezine Seyahat" kitaplarıyla o zaman tanışmıştık. Bir arkadaşımız sesli olarak okur, hepimiz merakla dinlerdik. Kitabı sevmeyi evimizde ve ocağımızda öğrendik. Sanıyorum o "Aya Seyahat" kitabı okulların okuma programındaydı, çünkü 1960'lı yıllarda Mehmet Bedri Gültekinlerin kuşağı da okumuş.

Sizin 15 Ocak 2013 günlü yazınızda değerli okuyucularınızın mektuplarını okuyunca, aklıma bir soru takıldı: Acaba Jules Vernes de bir gün aya seyahat edileceğini Atatürk'ten mi öğrendi?

Bu da bir tarih sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü Jules Vernes, 1828-1905 tarihleri arasında yaşadı ve "Aya Seyahat" kitabını 1865 yılında yazmıştı. Stuart Kline'nin "A Chronicle of Türkish Aviations" (Türk Havacılığının Zamandizini) kitabını bu sorunu çözmeden yazdığı görülüyor. Çünkü Batı aydınları arasında sanırım Jules Vernes'i bilmeyen pek yoktur.

Atatürk'ün "Aya gitme" konusundaki sözleri, Sabiha Gökçen'in anılarında yer aldığına göre doğrudur. Büyük devrimci şöyle diyor:

"Bundan sonra insanlığın hizmetine girecek en büyük gelişmeler havacılık alanında olacaktır. Hatta gün gelecek insanoğlu uzaya gidecek, başka dünyalara gidecek, Ay'ı ve benzer gezegenleri bile fethedecektir. İşte bu çağdaş savaşlar da göklerde üstün olan uluslar tarafından kazanılacaktır."
Bu sözlerin içine "2000 yılından önce" tarihini kim ekledi, bu da ayrı bir mesele. Ancak bizim daha önemli bir sorunumuz var. O da Büyük devrimci Atatürk'ü kafalarımızdaki hurafe ağının içinde anlamaya ve anlatmaya çalışmamızdır.

Atatürk'ün çağdaşı olan her aydının kolaylıkla söyleyeceği veya söylediği sözleri kehanet olarak sunmak, Atatürk'ü tarihin içinde anlamak gibi ciddî bir çabaya hep zarar vermiştir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün 20. yüzyılın kapısını açan iki büyük devrimden birinin önderi olmanın ötesinde, çağının önde gelen entelektüellerinden biri olduğu biliniyor. Bunu en azından Onu inceleyenler biliyor. Onun eşsiz yeteneklerini ve uzak görüşlülüğünü ispatlamak için tarihin ve gerçekliğin zorlandığına çok sık tanık olunuyor.

30 cilt tutan Atatürk'ün Bütün Eserleri'nde Atatürk adına piyasaya sürülen uydurmalara ve rivayet kapsamındaki nakillere yer verilmedi. Tek tek binlerce belge asılları bulunarak yeniden incelendi ve eski yazılı olanlar büyük bir özenle ve en yetenekli uzmanlarca yeni Türkçe yazıya çevrildi. Başta Prof. Dr. Nejat Kaymaz ağabeyimiz ve Muazzez İlmiye Çığ olmak üzere, arakada kalan yıllarda kaybettiğimiz Prof. Dr. İlhan Arsel, Ercüment Hüsnü Baki, Nejat Birdoğan, Ahmet Hezarfen, Necdet Kurdakul, Suphi Karaman ve Sadık Perinçek'in yoğun ve titiz emekleriyle güvenilir bir kaynak yaratıldı. Babam Sadık Perinçek'in yalnızca bir sözcüğü doğru okumak için bir eski yazı uzmanıyla görüşme ihtiyacı duyup İzmir'e gittiğini hatırlıyorum.

Hurafelerden arındırılmış Atatürk gerçeği, bir tarih sorunu değil, fakat Türkiye'nin ufkunu açacak devrim birikimini aydınlatma görevidir.

Verimli çalışmalar dileğiyle yürekten selam ve saygılar, aziz kardeşim.

Doğu Perinçek"

* * *

Ve Şule Perinçek'in mektubu, yine tam metin olarak:

"21 Ocak 2013

Sayın Emre Kongar, değerli hocam,

Galiba tartışmaya en son ben katılıyorum. Ancak gecikmemin nedenini en iyi sizin anlayacağınızı düşünüyorum. Çünkü tek tek bütün taraflarla görüştüm ve ellerindeki 'belgelerin' asıllarına ulaşmaya çalıştım.

Atatürk'ün Bütün Eserleri'nde ( ATABE) bu belgeye yer vermedik. Ancak yine de belki de biz yanılıyoruzdur, belki de atladığımız bir unsur vardır diye döne döne sağlamasını yaptım.

Çünkü:

1- ATABE yayımlanmaya başlamadan önce Türkiye'nin bu konudaki uzman, bilim insanı ve araştırmacılarından oluşan danışma kurulu uzun uzun tartışıp ilkeleri saptadı. Biz de 30 cilt boyunca bağlı kaldık.

Atatürk'ün yazdığı, söylediği, imzaladığı; yani yalnızca Atatürk'ün olduğu kanıtlanan metinler eserde yer aldı. metinler. Altında imza görmediğimiz birkaç el yazısı metni yüzde yüz emin olmamıza karşın -ki Atatürk'ün i'nin kuyruğunu bile nasıl çektiğini neredeyse ezbere biliyoruz- Adli Tıp raporu almadan yayımlamadık.

İlkelere göre anılara yer vermedik. Anılar bazen bizi bir belgenin varlığından haberdar etti. Bazen Urfa'da bazen ABD Senatosu kütüphanesinde dedektif gibi iz sürdük, böylece hiç yayımlanmamış belgelere ulaştık. Şimdi bunları size yazarken utanıyorum. Bu görev bugüne ve kıt olanaklarımızla bize kalmamalıydı. Hepsi derli toplu vaktiyle bir araya getirilmeliydi. 10 tane değil, iki tane bile Atatürk'ümüz yok. Ayrıca O ki, yalnızca Türkiye'nin, bu coğrafyanın değil dünya tarihine önemli katkılarda bulunmuş bir siyaset adamı, asker, bir önder! Müthiş bir deney. Yaşamı 1908 Devrimi öncesinden 1938'de ölümüne kadar devrim süreçleriyle iç içedir. Mazlumlar Dünyası'nın başarıya ulaşan ilk devrimine önderlik etmiştir. Yalnızca tarihi değil, aynı zamanda önümüzü aydınlatacak değer ve niteliktedir. Bu nedenle gerçek aşkımız yalnızca bilimsel ölçütler açısından değil, aynı zamanda ülkemizin geleceğine duyduğumuz sorumluluk nedeniyledir.

2- Anılara neden yer vermedik?

Çünkü aradan zaman geçince kasıtlı yapmasanız bile kendiniz araya giriyorsunuz. Hoşlanmadığınız bir sözcüğü atlayabilirsiniz, bir bölümü görmezden gelebilir, yorumlayabilirsiniz ya da yanlış anımsayabilirsiniz.

Öyle çok var ki!

Basit ad ve tarih yanlışlarından kasıtlı tahrifatlara kadar size uzun bir liste verebelirim.

Anılar 'belge' değildir.

Bunları derleyip, yararlanabilir roman yazarsınız, film senaryosu hazırlar, müziğini besteleyebilirsiniz ama bu başka çalışmadır. Biz biliriz ki bu sizin yapıtınızdır; Atatürk'ün değil.

Bir tek şu durumlarda anılardan yararlandık:

Anı yazarı tam metin bir belgeye yer vermişse ya da anılar Atatürk yaşarken 1938'e kadar yayımlanmışsa.

Çünkü Ata'mız çok titiz, dikkatli ve gerçeğe bağlı bir insan; mutlaka düzeltiyor.

Afet İnan örneğin bir bilim insanı olduğu için yayımlarken mutlaka belirtir, 'Bu benim yazım' ya da 'Tevfik Bıyıklıoğlu'nun... ama Atatürk dikte etti...' gibi. Belgedir. ATABE'de yer alır.

Sabiha Gökçen'in anıları da bu açıdan tarandı. İlkemiz gereği 'şöyle demişti...' türünden anılara yer verilmedi, belge niteliğindeki olanlar (fotokopilerine yer verdiği) alındı. Çok hoşumuza gitse de elimize taş basıp yayımlamadık. Tersinin olduğu durumlarla da az mı karşılaştık: 'Atatürk böyle söylememiş olsun, yanlış anlaşılır...' diye Atatürk'ün söylediklerini sansürleyen, üzerini çizenleri, dönemin siyasi eğilimlerine göre üzerinde 'ufak' düzeltmeler yapanları saptadık. Birini yaparsanız ötekine de hak doğar.

Tarihçi tahrifatı!

Kimlerin ne yaptığını bir anlatsam...

Şimdi gelelim şu ünlü metne. Keşke yer verebilsek. İnanın yeni bir belge bulduk, eksiği tamamladık diye seviniriz. Ancak yayımlanan üç kaynakta da dipnot yoktu. Onun için biraz iz sürdük. Hem Kline hem de sayın Ülger'le görüştüm. Ülger'de bir el yazısı metin var. (S. Eriş Ülger, 'Atatürk'e Özlem', Bütün Dünya, Kasım 2002, s.33, El yazısı belge fotokopisi. Ek.1) Ancak o da katılıyor, -'Damla'daki Deniz' kitabında (İnkilap Kitabevi, 2012, s.126) yanlışlıkla öyle bir bilgiyle yer almış-, metin Atatürk'ün el yazısı değil. 'Atatürk, 9 Haziran 1936 günü saat 10'da Eskişehir'e gelmiş, bazı kurumları ziyaretten sonra hava kıtalarını ve tesislerini teftiş etmiş, havacıları tebrik ettikten sonra Kumandanlık defterine şunu yazmıştır:

'9.6.1936

Çok sevindim gördüklerimden.

K. Atatürk'

Reisicumhur Atatürk saat 2'de istasyona dönerek Ankara'ya hareket etmiştir.' (ATABE, c.28, s.207.) Yazıyı gönderiyorum. (Ek.2)

O günkü gazeteler hepsi taranmış, hiç birinde bu konuşma yok. Atatürk dolaşırken söylemiş, Salih Bozok not tutmuş olabilir. Eskişehir'de ya da herhangi başka bir zamanda... Ancak onun el yazısının örneğini de size gönderiyorum. Belki başkası?... Ancak zaman açısından baktığınızda o zaman kullanılmayan sözcükler de var. Daha sonradan anımsanıp yazılmış olma olasılığı yüksek. Yazım ve anlatım hataları açısından doğrusu ikisine de, ne Atatürk'e ne de Bozok'a yakışıyor.

Kline'a gelince kitapta (Stuart Kline, A Chronicle of Turkish Aviation/ Türk Havacılık Kronolojisi, Dönence Yayınevi, 2002.)dipnot yok, görüşmemizde Anıtkabir'den aldığını söylüyor. Ancak bir arşiv belgesine ulaşmamız mümkün olmadı.(Burasını lütfen yayımlamayın size özel yazıyorum. Evinde kucağında bir yaşında ağlayan bir bebekle yerlerde dağınık duran dosya kağıt ve zarfların, kutuların içinde aradık taradık bir belge bulamadık. 'Daktilo yazıydı' diyor. Anıtkabir'in 'tarih bölümünden' aldığını söylüyor. Anıtkabir'de böyle bir 'bölüm' zaten yok. Her neyse Kline'nın teması olan Anıtkabir çalışanı kişiyle telefonla konuştuk. 'Bizden değil' dedi. O izden fazla ilerlemedim. Zaten daktilo yazı olduğuna göre, her durumda aktarma. Belge değil.)

Sabiha Gökçen'in anılarının ilk basımı 1982. ( Anıları Kaleme Alan Oktay Verel, Sabiha Gökçen Atatürk'ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, THK Yayınları, İstanbul, s.192/12. Ek.3) Gökçen 1913 doğumlu. Not olmadan, diyelim anı defteri gibi, birebir hatırlamak o yaşta zaten çok güvenilir değil. Anıları yazan da kendisi değil, 3. şahıs. Ayrıca alıntıda yine bir dipnot yok.

İşte tam da bu nedenlerle ATABE'de anılara yer vermedik. Yoksa her sayfada bu tür tartışmalara yol açılabilirdi. Ortaya çıkan da 'Atatürk'ün Bütün Eserleri' olmazdı.

Bu metin Atatürk'e ait mi?

Bilimsel açıdan 'evet' diyemeyiz. Yorum yapmamı isterseniz, uzun bir makale yazabilirim... Yalnızca şunu söylememe izin veriniz. Atatürk'ün uzak görüşlü olmasının en önemli kanıtı 19 Mayıs 1919 tarihinde Anadolu'ya çıkma ve direnme kararı almasıdır. Tıpkı bugün yaptığımız gibi.

Selam ve saygılarımla,

Şule Perinçek (Atatürk'ün Bütün Eserleri Genel Yayın Yönetmeni)

Gerçekte ise, Sabiha Gökçen'in Oktay Verel tarafından kaleme alınan Atatürk'ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti adlı kitabındaki (ilk basımı: 1981) belgeler (anılar değil, klişesiyle birlikte aktarılan belgeler) Atatürk'ün Bütün Eserleri'ne alınmıştır. (Bkz. c.27, s.109; c.28, s.127; c.29, s.216, 272.)"

* * *

Evet, sevgili okurlarım işte böyle:

Perinçekler, Atatürk'ün sözleri tartışmasını bir yayıncının ve araştırmacının sahip olması gerektiği biçimde ciddiye alarak böyle çalışmalar yapmışlar ve bana bu mektupları yollamışlar.

Cumhuriyet okurlarının ilgiyle izlediğini, mektuplarından ve yorumlarından anladığım bu tartışmaya yaptıkları katkılar için Perinçeklere teşekkürlerimi sunuyorum.

Sanıyorum, bu mektuplardan sonra, konu iyice aydınlığa kavuşmuştur:

Atatürk bu bağlamdaki sözleri söylemiştir ama o sözlerin kelimeye dökülmesinde bazı eklemeler ve düzeltmeler yapıldığı anlaşılıyor...

Değerli okurlarıma da gösterdikleri ilgi ve destek için teşekkür ediyorum.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional