Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

10 Haziran 2013

Taksim Gezi Parkı Direnişi Hakkında Bazı Bilgi ve Bulgular: Gaz Kullanımı Yasaklanmalıdır!

Bugün Taksim Gezi Parkı direnişi için sahip olduğumuz bazı bilgi ve bulguları, yorumlar da dahil paylaşmak istiyorum.

Böylece belki ilerde oluşturulacak bir arşiv çalışmasına da yardımcı olabilirim.

1) Gezi Parkı protestocuları kimdir, neden sokaktalar? Yetersi de olsa bir araştırma sonuçları.

İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim elemanları Esra Ercan Bilgiç ve Zehra Kafkaslı tarafından yapılan üniversite öğrencilerinin hazırladığı haber portalı habervesaire.com'da yayımlanan anket sonuçları, Taksim Gezi Parkı'ndaki protesto gösterilerine katılan kitlenin kimliği ve istemleri konusunda net ipuçları veriyor. Online olarak yürütülen "direngeziparkı" anketi yaklaşık 3-4 Haziran'da 20 saat erişime açık kalarak üç bin kişi tarafından yanıtlandı.

Online anketin sonuçlarına göre Gezi direnişinin asıl nedeninin "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın otoriter tavırları" olduğu ortaya çıktı.Anket sonucunda, protestocuların sosyal medya kanallarından haberleşerek örgütlendiği ve protestoların bu kanalla yaygınlaştığı belirlendi.

* Protestolara destek verenlerin yüzde 39.6'sı 19-25, yüzde 24'ü 26-30 yaşları arasında.

* Yüzde 75.8'i eylemlere sokağa çıkarak katıldı. Yüzde 53.7'si daha önce hiçbir kitlesel eyleme katılmadı.

* Yüzde 70'i kendini hiçbir siyasi partiye yakın hissetmiyor.

* Göstericiler kendilerini tanımlarken yüzde 81.2 ile en çok "özgürlükçü" nitelemesini kullanıyor. Bunu yüzde 64.5 ile "laikim" yanıtı izliyor.

Hangi gerekçelerin gösterilere katılmalarında etkili olduğuna yönelik sorularsa katılımcılar tarafından özetle şöyle yanıtlandı:

* Başbakanın otoriter tavrının etkili olduğuna kesinlikle katılanlar yüzde 92.4.

* Polisin uyguladığı orantısız gücün etkili olduğuna kesinlikle katılanlar yüzde 91.3.

* Demokratik hakların ihlal edilmesinin etkili olduğuna kesinlikle katılanlar yüzde 91.1.

* Medyanın suskunluğunun etkili olduğuna kesinlikle katılanlar yüzde 84.2.

* Ağaçların kesilmesinin etkili olduğuna kesinlikle katılanlar yüzde 56.2.

Ankete katılanlar, "Polis şiddeti dursun" önerisine yüzde 96.7 oranında destek verdi.

* * *

2) Kimya Mühendisleri Odası'ndan polis tarafından kullanılan gazlara ilişkin duyuru (kısaltılarak): Geniş bilgi Türk Tabibler Birliği'nin yayınlarından alınabilir. Ama sonuç olarak "Gaz kullanımı yaşaklanmalıdır!"

1969 yılında, seksen ülke Cenevre Protokolünde yasaklanan kimyasal silahlar arasında gaz bombalarının da olmasını istemiştir. Toksik potansiyelleri hakkında daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu bildirmiş ve hiçbir durumda kullanımına izin verilmemesini belirtmişlerdir. Bununla birlikte gaz bombaları ABD, İngiltere, İrlanda, Vietnam, Filipinler, Şili, Panama, Güney Kore, Gazze, İsrail, Irak, Türkiye, Mısır vb. de yaygın olarak kullanılmaktadır.

Türkiye'de resmi makamların verdikleri bilgilere göre OC ve CS kullanılmaktadır. Göz yaşartıcı gazlar; Deri, göz ve solunum yollarında ciddi düzeyde tahriş ve tahribat yaratır. Etkileri saniyeler içerisinde başlayarak bir saate kadar sürebilir. Deriden emilip sinir uçlarında biriktiğinden kişinin maddenin etkisinden kurtulması saatler alabilmektedir. Kullanılan maddeler Aşırı miktarda atıldıysa kapalı ortamlarda kullanıldıysa ve kişiler gazla uzun süre temas etmek zorunda kalmışlarsa soluk alıp verme sayısı yüksek olan bireyler varsa sağlık etkilerinin daha yoğun olduğu belirtilmektedir.

Yüksek miktarlarda ve uzamış temas nedeniyle sağlık riskleri çok ciddidir ve ölüme bile yol açabileceği saptanmıştır.

Rapor daha sonra gazların göz, akciğer, kalp gibi çeşitli organlar üzerindeki etkilerini anlatıyor ve şöyle devam ediyor:

ÖLÜM RİSKİ: Biber gazı kullanımında ani olarak gelişen üst solunum yolunun alerjik ödemi ölüme neden olabilmektedir. Astımlı bir hastada ve bronşiolit hastalığı olan bir yetişkinde hızlı gelişen ölüm nedeni olarak biber gazı rapor edilmiştir. Bazı göz yaşartıcı bomba türleri yakından ve yoğun temas sonrası hipertansiyon krizi ve vücut ısısının aşırı düşmesine ve solunum sistemi üzerinde ciddi ve yaşamı tehdit edici etkilere yol açabilmektedir. Dünyada 90'lı yıllarda gazete haberlerinde polisin kullandığı biber gazına bağlı ölümler bildirilmiştir (Los Angeles Times, 18 Haziran 1995). Ölüme de neden oldukları bilinen gaz bombaları hakkında en son İsrail'de 31 Aralık 2010 tarihinde, (2004 yılındaki 2 ölüm olayına ek olarak), CS'nin neden olduğu bir ölüm olayı daha rapor edilmiştir. Gaz bombalarının ve biber gazının tıbbi literatürde sadece ABD'de son otuz yılda 100 kişinin ölümüne yol açtığı bildirilmiştir.

Türkiye'de de 19 Aralık 2000 tarihinde, 20 cezaevine birden yapılan, 30'u tutuklu 32 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı operasyonlarda da bilirkişi raporlarına göre öldürücü dozda gaz bombası kullanıldığı ortaya konmuştur. 1 Mayıs 2007'de yaşanan olaylarda polisin Taksim-Gülleci Sokakta attığı gaz bombası, bir kahvehanenin önünde oturan 75 yaşındaki İbrahim Sevindik'in fenalaşmasına ve kalbinin durmasına neden olmuş ve bu kişi tüm çabalara rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetmiştir. Son olarak 31.05.2011 tarihinde Hopa'da Metin Lokumcu'nun ölümü, 12.06.2011 tarihinde Batman'da gazdan etkilenen Hatice İdin'in 30.06.2011 tarihinde ölümü ile sonuçlanan olaylarda yoğun gaz kullanımı izlenmiştir.

* * *

3) Amerikalı gözüyle Taksim olayları: Kimi zaman olaylar uzaktan daha sağlıklı görülebiliyor!

Tolga Tanış'ın bir Amerikalı uzman ile yaptığı söyleşiden bir bölüm. (9 Haziran tarihli Hürriyet'ten)

Tanış şöyle diyor girişte:

Hem iktidar hem muhalefet bu söyleşiyi satır satır okusun. Konuştuğum kişi, bütün Amerikan yönetimleri üzerinde etkili Dış İlişkiler Konseyi'nin başkanı Richard Haass.

Ve sorular, yanıtlar:

Sizce nedir bu olaylar?

- Hükümetten duyulan büyük bir hayal kırıklığını yansıttığı çok açık. Ama bu hayal kırıklığının kendini muhalefet partisinde değil de sokaklarda belli etmesi de çok önemli. Bu bize aynı zamanda şunu gösteriyor: Muhalefet partileri artık Türk politikasında anlamlı bir rol oynamıyorlar.

Meydandakiler kim?

- AKP'nin gidişatıyla aynı fikirde olmayanlar... İslam'ın kamusal alanda büyüyen rolünden rahatsız olanlar... Birçok gazetecinin hapiste olmasını eleştirenler... Belli şirketleri korkutmak için devletin gücünün vergilendirmede kullanılmasından endişe edenler... Türkiye'deki politik sistemin denge mekanizmasının giderek zayıflatılmasından kaygı duyanlar.

Başka ülkelerdeki kalkışmalarla benzerlikler var mı?

- Mümkün. Herkesin başka yerlerde neler olduğunu takip edebildiği bir dünyada yaşıyoruz. Ama bu olay başka protestolar olmasa bile yine olabilirdi. Çünkü dinamikler, bu hükümetin tüm güçleri elinde toplamasını yansıtıyor. Ayrıca ben bunun Wall Street işgal eylemlerinden daha ciddi olduğunu düşünüyorum. Onların uyumlu bir politik ajandası yoktu. Bu daha ciddi.

Ama kalabalık doğrudan Başbakan'ı hedef alıyor.

- Başbakan eğer uzlaşmayı, müzakereyi reddederse, halkla karşı karşıya gelmeye karar verirse yenebilir de daha fazla muhalefet oluşmasını da tetikleyebilir. Ama bugünkü sistemde Başbakan elinde çok geniş bir otorite bulunduruyor. Ve tam anlamıyla bir sembol oldu. Erdoğan sadece devletin başı değil, devletin bir sembolü.

* * *

4) Bir uzmanın gözünden Taksim Gezi Parkı Direnişi Kuşağı: Bazı söylediklerine katılmıyorum ama ilginç yorumlar var!

Yine Pazar günkü Hürriyet'te, Ayşe Arman, olayı, farklı kuşaklar açısından irdeleyen bir uzmanla, Evrim Kuran'la konuşmuş; bazı bölümler şöyle:

Siz, yıllardır kuşaklar üzerine çalışıyorsunuz. Gezi Parkı direnişini tetikleyen Y kuşağını da çok iyi tanıyorsunuz. Onları bize nasıl anlatırsınız?

- İki harfle özetlerim: 'BD.' Yani 'bullshit detector'. Saçmalık dedektörü. Y kuşağı, kafasına uymayan, 'saçma' durum gördüğünde dayanamıyor, kaynamaya başlıyor. Cumhurbaşkanı olmuş, başbakan olmuş, öğretmeni, genel müdürü hiç fark etmiyor, hemen tepki veriyor. Çünkü bu kuşağın temel değerlerinden biri "adalet duygusu."

- Yapılan bir sürü araştırma gösteriyor ki, Y kuşağı için '2P' çok önemli. Peer (akranları) ve Parent (anne-babaları).

Peki ya ikinci 'P'?

- Aileleri. Müthiş düşkünler. Bu kuşağın ailelerine, 'helikopter ebeveynler' diyoruz. Çocuğunun sorunu olduğunda 'hooop' aşağı iniyor, hallediyor, tekrar yukarı çıkıyor. İnanılmaz bir destek.

Apolitikler mi peki? Bugüne kadar 'apolitik' olmakla suçlandılar...

- Yanlış değerlendirildiler. Farklı bir politik anlayış ve derinlikleri var. Benim kuşak çalışması yapmamın sebebi de bu zaten; onları kendime ait yargılarla değil, onların gerçekleriyle değerlendirebilmek. Biz toplum olarak 'ötekileştirme'ye pek meraklıyız. Onları da öyle etiketleyiverdik: "Apolitik, tembel, prensipleri yok, istikrarsız, disiplinsiz..." Halbuki onlar şimdi bize önemli bir mesaj veriyorlar. Kimseyi ötekileştirmedikleri gibi, eşcinsel bir çocukla muhafazakâr bir çocuk birlikte direnebiliyor. Bir başka özellikleri de sonuca değil, sürece odaklı yaşıyor olmaları. Şu anda onlara, "N'apıyorsun?" diye sorduğunuzda "Direniyorum" yerine "Barışıyorum, eğleniyorum, tadını çıkarıyorum" derler. Çünkü onlar, 'süreç çocukları.' Bizim gibi 'sonuç çocukları' değil. Ben kendi jenerasyonumdan arkadaşlarımla bir araya geldiğimde, "N'olacak bu işin sonu?" diyorum. Oysa onlar 'süreçte'ler ve dibine kadar bunun tadını çıkarıyorlar.

X kuşağından, yani bizden bayağı farklılar...

- Evet, biz 18 olur olmaz gitmek, kendi evimizi tutabilmek istedik. Onlar ise "Kim uğraşacak kira, elektrik, su faturası ödemekle?" diye düşünüyorlar. Bir de biz, tehdit altındaydık. Çünkü bizi yetiştiren 'baby boomer'ların en temel özelliği kuralcı olmaları. Dayattıkları kurallar vardı. O kurallar işimize gelmediğinden ya şehir dışında bir üniversite yazalım ya koca bulalım ya da bir şey yapalım da bir şekilde evden topuklayalım derdindeydik. Bunların öyle sorunları yok. Şahane anlayışlı ana babalarla yaşıyorlar.

Türkiye'de kaç kuşak bir arada yaşıyor?

SESSİZ KUŞAK

(1927-1945 arası doğanlar. Babaannelerimiz, dedelerimiz. Türkiye'de Cumhuriyet kuşağı. Ülkenin yüzde 7'si. Tanımlayan sıfat: Uyumlu.)

BABY BOOMER'LAR

(1946-1964 arası doğanlar. Meclis onlarla dolu. Başbakan da bu kuşaktan. Ülkenin yüzde 19'u. Tanımlayan sıfat: Kuralcı.)

X KUŞAĞI

(1965-1979 arası doğanlar. Şu anda Gezi Parkı'ndaki çocukların anne babaları. Ülkenin yüzde 22'si. Tanımlayan sıfat: Rekabetçi.)

Y KUŞAĞI

(1980-1999 arası doğanlar. Yaşları 15-32 arasında değişiyor. Gezi'deki çapulcuların kuşağı! Ülkenin yüzde 35'i. Yani 27 milyon genç. Tanımlayan sıfat: Yaratıcı.)

Z KUŞAĞI

(2000'den sonra doğanlar. Kristal çocuklar. Y kuşağı, yeni Türkiye'yi onlara hazırlıyor. Ülkenin yüzde 17'si. Tanımlayan sıfat: Derin duygusallık.)

Bu gençlere "Y kuşağı" denmesinin özel bir sebebi var mı?

- Var. Çünkü her şeyi sorguluyorlar, "Nasıl yani?" diye soruyorlar. O yüzden 'Why' kuşağı deniyor, kısaca 'Y' diye yazılıyor.

- X kuşağı, yani bizim kuşak, bireyselliği temsil ediyor. Esas 'apolitik' olan biziz. Bilgi çağı insanlarıyız. Bilgi önemli, mahremiyet önemli. Facebook ya da Twitter bizim zamanımızda çıksa tutmazdı. Şimdi diyorlar ya, "Bu gençleri, Facebook ve Twitter böyle yaptı!" Hayır, onları yaratanlar bu gençler, yani Y kuşağı!

- X kuşağı sonuç odaklı. Ve bizim için 'daha' önemli. Daha çok kazanmak, daha çok çalışmak, daha çok başarılı olmak ve farklılaşmak. Oysa 'Y kuşağı'nın buna alerjisi var, onlar farklılaşmak değil, benzeşmek istiyor. Gezi'de olduğu gibi. Orada, bütün farklılıklarıyla bir araya gelip, benzeşmek isteyen, benim 'kabile' dediğim bir oluşum var.

- Araştırmalarda, X kuşağının, gençliğinde kendi işini kurma ve girişimci olma arzusu yüzde 3'ken, Y kuşağında yüzde 33'lere çıkıyor. Girişimcilik derken bir otel açmak ya da gazete kurmaktan söz etmiyorum. Küçük bir köfte dükkânı ya da evinden çıkmak zorunda kalmayacağı duvarları olmayan bir ofis de olabilir. Bir başka güçlü oldukları özellik de, takım oyunu. Ve takımı çok çabuk örgütleyebilmeleri...

Nasıl oldu da bir yerden talimat almış gibi hepsi sokaklara döküldüler?

- Kılcal damara denk geldi! Özgürlükler, aile, temel değerler, adalet ve en önemlisi hedonizmlerine dokundu.

Hayatlarında hiç eyleme gitmemiş çocuklar TOMA'lara doğru yürüdüler, gazlara göğüslerini siper ettiler. Ne zaman elde ettiler bu becerileri?

- Aramızdaki fark bu aslında. Biz, bunun bir yetkinlik olduğunu düşünüyoruz, onlar içinse varoluşun bir parçası. Paketin bir parçası. Bir de tabii yine ailelerin helikopter etkisini unutmayalım.

Yaşananları, 'halk ayaklanması' gibi mi algılıyorsunuz?

- Hayır, iletişim kurmayı başarmış milyonlarca insanın duyduğu rahatlama ve mutluluk olarak görüyorum. Hepsi âşık olmuş gibiler! İşyerlerine bakıyorum, çocuklar çalışamıyorlar.

* * *

5) Bülent Arınç'ın 4 Haziran Salı günü, Başbakan Erdoğan'ın yokluğunda Çankaya Köşküne gittikten sonra yaptığı açıklamadan: Bu bölüm AKP içindeki sürpriz gelişmelerin mi habercisi bilmiyorum!

Ben 2005'te TBMM Başkanı'ydım. İslam Konferansı'na sayın Sezer'in gitmesi gerekiyordu gitmedi. Ben gittim. Türkiye adına bir konuşma yaptım. Sayın Abdullah Gül o zaman dışişleri bakanı ve benim üç arkamda oturuyordu. Şimdi cumhurbaşkanımız, şimdi önümde.

* * *

Sonuç: İşte benim "Bilişim Devrimi'nin Türkiye'deki kırılma noktası dediğim olayın farklı açılardan yapılan çeşitlemeleri!

Hepsi demokrasi ve özgürlükler bağlamındaki yeni bir ideolojiyi ve bu bağlamdaki değişme ve gelişmeleri işaret ediyor!

Somut gelişmeleri AKP iktidarının tutumu belirleyecek!

Benim bir tek önerim var:

Güvenlik güçlerinin gaz kullanması yasaklanmalıdır...

Çünkü halka karşı, insanlığa karşı suçtur!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional