Aslında ister Uludere'yi unutturmak için olsun, ister başka bir nedenle
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kürtaj ve sezaryen konularını gündeme
getirmesi iyi oldu:
Resmi makamların çeşitli yollarla aile mahremiyetine, insanların cinsel yaşamına
kadar nasıl müdahale ettiği ortaya çıktı.
Olay kürtaj üzerinden kadın hakları, doğum kontrolü, aile planlaması,
insan hakları bağlamına kadar genişledi...
Sezaryen konusu ise, AKP'nin yanlış sağlık politikalarının temelini
oluşturan "performans sistemini" tartışmaya açtığı ve yarattığı sorunları
gündeme getirdiği için yararlı oldu.
Laboratuarların hamilelik testi yapanların kayıtlarını Sağlık Bakanlığı'na
ve aile hekimlerine bildirdikleri, bunların da aileleri aradığı ortaya çıktı.
Çeşitli açıklamalara karşın, bir türlü tam yalanlanamayan bu haber, tam
tersine bazı ifadelerle ve resmi demeçlerle teyit edildi.
Eczaneler de doğum kontrolü ilaçları alanların kayıtlarını
resmi makamlara bildiriyordu.
Pek doğal olarak bu "mahremiyeti fişleme" girişiminin alt yapısı da hazırlanmıştı:
Elektronik reçete, aile hekimliği ve benzeri uygulamalar bu
fişlemelerin ve "mahremiyete tecavüzün" temelini oluşturuyordu.
Şimdi Suriye krizi ve Silivri davaları nedeniyle bu tartışmalar
küllenmiş gibi görünüyor...
Ama bu durum kimseyi aldatmasın...Olay bütün ciddiyetiyle önemini ve
vahametini koruyor.
Bireylerin ve toplumun bunları unutacağını sanmak aymazlıktan başka bir şey değildir:
"Özel hayatın dokunulmazlığı sözde Anayasa emri ama...
ANAYASAMIZIN 20. maddesi şöyle başlıyor: 'Herkes, özel hayatına ve aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.'
Aynı Anayasa'mızın 11. maddesi ise şöyle: 'Anayasa hükümleri, yasama,
yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri
bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.'
Sizin sağlığınız veya hastalığınız, sizin hamileliğiniz veya hamilelikten
korunmak/istenmeyen hamileliği sonlandırmak için yaptıklarınız da özel hayatınızdır.
Ama bakın, meğer taa 1980'de çıkmış bir kanunumuz varmış; hastaneleri,
labaratuvarları gebelik testi pozitif çıkan kadınların isimlerini Sağlık Bakanlığı'na
vermeye mecbur tutan.
Bu kanunun başta yazdığım Anayasa hükümlerine aykırı olduğuna kuşku yok.
Devam edelim.
Sağlık Bakanlığı, doğal olarak Türkiye'de sağlıklı hamilelikler yaşanması,
bebek ölümlerinin azalması, doğumların hastane ortamında yapılması için aktif
tedbirler alıyor. Onların işi bu ve açıkçası işleri iyi yaptıkları da
istatistiklere yansıyor zaten.
Ancak anlaşılan bakanlık bu 'aktif tedbir' işini biraz abartmış durumda.
Anayasaya aykırı olduğunu iddia ettiğim yasanın da yardımıyla bakanlık içinde
GEBESİS adı verilen bir bilgisayara dayalı veri merkezi oluşturulmuş.
Türkiye'nin dört bir yanından gebelik testi sonuçları bu sisteme giriyor.
Yani bakanlık, kim gebe biliyor.
Ardından bu gebeler, gebelerin bağlı bulunduğu Aile Hekimleri'ne bildiriliyor.
Son skandal işgüzar bir aile hekiminin gebenin babasına mesaj atması yüzünden
ortaya çıktı. Aslında iyi ki de çıktı. Yoksa arkadaki bu dehşetengiz yapıyı
bilmeyecektik.
Gebeliklerin sağlıklı yaşanması için 'aktif tedbir' almak, gebeyi kolundan
tutup doktora götürmek midir, yoksa insanlara gebelik dönemiyle ilgili
bilinçlendirici eğitim vermek midir?
Biz 'aktif tedbir' meselesini bir hayli abartmış durumdayız. Bu da totaliter
ülkelerin bile akıl edemediği yöntemlerle yapılmış, insanları tek tek kayda
alıp onları gebedir-değildir diye fişlemekle yapılmış.
Seveyim, toplum için iyi bir şey yapayım derken boğarak öldürmek
tam böyle bir şey.
O bilgilerin güvenliğinden kimse yüzde 100 emin olamaz. Yanlış olan, o
bilgileri elde tutmak.
Devlet CRM yapar mı? Maalesef yapıyor...
AİLE Hekimi sistemi çok iyi bir sistem. Bakanlık da bunu oturtmaya
çalışıyor. Ama bu zorlama değil gönüllü bir sistem olmalı. Hastanın
gönüllülüğü esas olmalı. Hastalar Aile Hekimi'ne zorlanmamalı.
Bizim kızımız 2010 Ağustos ayında doğdu. Benim ihmalkarlığım yüzünden
nüfusa kaydı Ekim ayını buldu.
Nüfusa kaydın üstünden üç gün geçmemişti ki, bizden sorumlu aile hekimi
ev telefonumuzdan aradı. Ben, hekimin ev telefonumuzu biliyor olmasından ötürü
dehşete kapıldım bir kere; çünkü kendisini hiç görmemiş, ona kaydolmamıştım bile.
Hadi bu dehşetengiz özel hayat ihlalini bir kenara bırakıp devam edeyim.
Hekim telefonda bebeğimiz için bizi kutladıktan sonra, 'Kontrola ve aşılamaya
getirin' dedi, emreder bir tonda.
Biz de kendi çocuk doktorumuz olduğunu, aşılarının orada yapıldığını
söyledik. Hemen doktorun ismini sordu.
Herhalde aşıları takip için soruyorlar diye düşündüm, verdim. Birkaç hafta sonra
çocuk doktorumuza bebeğimizi götürdüğümde, aile hekiminin bebeğimizle ilgili bütün
bilgileri aldığını öğrendim.
Sonra bir kez daha evimizi aradı aile hekimi. Bu kez tersledim.
Neden sonra öğrendim, aslında aile hekimine gitsem bebeğimizin temel bazı
sağlık harcamaları çok daha aza, hatta bedavaya gelecekti bize ama bu tavır
yüzünden ben tepki gösterdim, bedelini de ödedim.
Benim için (ve elbette bütün vatandaşlar için) son derece iyi olan, iyi
sonuçları olacak bir uygulamanın benim özel hayatımı tehdit ederek gündeme
gelmesi bu tepkime neden oldu.
Bunu da sonradan öğrendim: Aile hekimi de, performansına göre ücret alıyordu
ve kendini pek de uygun olmayan biçimde pazarlayarak performans arttırmaya
çalışıyordu aslında.
Kısacası devlet eliyle ve devlete emanet olması gereken bilgiler yoluyla
CRM adı verilen pazarlama yöntemi uygulanıyordu.
Anayasa emirlerini hiçe sayan devlet.
BU köşenin okurları hatırlayacak, TC Kimlik Numarası uygulamasının özel
hayatımızı tehdit eden yönlerini ara ara yazıyorum.
Aslında evli olmadan hamile kalan ve bu durum da babasına haber verilen
genç kızın başına gelenler TC Kimlik Numarası'nın varlığının doğurduğu kötü
sonuçlardan sadece biri.
Kızımı nüfusa kaydettiriyorum, onun bir TC Kimlik Numarası oluyor. Numara
oluşur oluşmaz bilgi aile hekiminin bilgisayarına gidiyor. Aile hekimi o numarayla
baktığında, benim ailemin ev adresini ve ev telefonumuzu karşısında görüyor.
Ve alıyor telefonu eline bizi arıyor. Yaptığının feci bir özel hayat ihlali
olduğu aklına bile gelmiyor. Aynen hamile kızın babasına SMS atılırken de
bu ihlalin akla gelmediği gibi.
Çünkü mesele, bu fişleme bilgilerinin Sağlık Ocağı'ndaki hemşireden ve
doktordan Noter'deki katibeye, polis memurundan tapudaki görevliye, herhangi
bir avukattan kargo şirketi çalışanına kadar herkese açık olmasından
kaynaklanıyor.
Açık açık söylüyorum: Devletin yaptığı fişlemedir. Hepimizin adresini
bilmeleri fişlemedir. Fişlemenin kendisi zaten vahim bir durum.
Ama daha da vahimi bu fişleme bilgilerinin neredeyse herkese açık olması,
her isteyenin TC Kimlik Numaranızı bilmesi halinde sizin hakkınızda her şeyi
öğrenebilmesidir.
Bundan daha vahim bir özel hayat ihlali olabilir mi?
Anayasayı hiçe sayan bir devletimiz var, ey ahali."