Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

2 Nisan 2012

Fikri Takip, YGS, Dershaneler ve Mehmet Y. Yılmaz.

Geçen hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın YGS kısaltmasıyla anılan (Yükseköğretime Geçiş Sınavı) üniversiteye giriş sınavını kaldıracağına ve dershanelerin kapatılacağına ilişkin sözlerini yazmıştım...

Bu sözleri ve sonuçlarını izleyeceğimi de belirtmiştim.

* * *

Biliyorsunuz, sadece bizim toplum değil, bizim medya da "Balık hafızalıdır"; olup bitenleri derhal unutur...

Elbette toplum ders filan da almaz.

Medya ise bir gün birinci sayfada birinci manşetten verdiği haber hakkında ertesi gün tek bir satır bile yayınlamaz.

Basında, yazdıklarını ve savunduğu fikirleri izleyenler, üzerine gittikleri olayın arkasını bırakmayanlar için "Fikri takip sahibi" denir.

Ben, belki de basından gelmediğim, bir akademisyen olduğum için her yazdığım sözün, olayın arkasında durmaya, onu izlemeye ve irdelemeye zaten alışkınım.

* * *

Bu çerçevede Başbakan'ın sözleri nasıl bir hazırlığın veya planın sonucu diye baktım...

Anlaşıldı ki ortada hiçbir ciddi hazırlık yok.

Bu konuşmaya ilgililer nasıl tepki verdiler diye araştırdım, sonuç yine aynı!

ÖSYM Başkanı bile bize ne derlerse yaparız, ama bir seçim gerekli herhalde gibi umutsuz bir yanıt vermiş.

Öte yandan dershane sahipleri de bu değişikliğin öyle çabuk ve kolay olamayacağını, sistemin tümden değişmesi gerektiğini belirtmişler.

Bu arada AKP-Gülen Cemaati ilişkileri açısından da iki zıt yorum gözüme çarptı.

Birisi, dershanelerin çoğunun Cemaatin denetiminde olduğuna işaret ederek, öneriyi AKP'nin Cemaate bir saldırısı olarak algılıyordu.

Öteki yorum ise, tam tersine, dershanelerin kapatılıp Gülen Cemaati'nin okullarına peşkeş çekileceğini öne sürüyordu.

Ama sonuç olarak Başbakan'ın "Bomba haberinin" hiçbir alt yapısı olmadığı ve gerçekleştirilmesinin de kısa dönemde olanaksız görüldüğü anlaşılıyordu.

Bu nedenlerle, tam, dünkü üniversite giriş sınavı öncesinde ve Meclis'te dayatmayla kabul edilen 4+4+4 eğitim skandalıyla aynı zamanda yapılan bu açıklama, eğitim konularında gündem değiştirmek için ortaya atılmış izlenimi veriyordu.

* * *

"Fikri takip" deyince Mehmet Y. Yılmaz'ın "yılmadan" sürdürdüğü bir tutumu burada belirtmeden geçemeyeceğim.

Yılmaz hemen hemen her hafta Cumhurbaşkanı'na verilen Suudi armağanları, KPSS-ÖSYM skandalı, Deniz Feneri soruşturması ve benzeri konularda, yanıt alamadığı soruları yineliyor ve gerçekten güzel bir fikri takip örneği veriyor.

Medyaya, öteki yazarlara örnek olması dileğiyle geçen Pazartesi yazdığı sütundan bu konuyla ilgili bölümü aşağıya alıntılıyorum:

"Eski sorular ve ilaveten bir yeni soru

Bir pazartesi gününü daha idrak ediyoruz, saatlerimizi bir saat ileri aldık ama eski sorular yerinde duruyor, yanıtlanmayı bekliyor. Bugün eski sorulara bir tane de yeni soru ekleyeceğim, belki buna bir yanıt veren bulunur diye!

İlk sorumuz hep olduğu gibi KPSS sorularını çalıp, yanıtlarını Türkiye'nin değişik yerlerindeki insanlara dağıtan organize suç örgütü ile ilgili.

Bu işi çok ciddi bir örgüt yapmış olmalı. Sıkı sıkıya korunan ÖSYM'ye sızmışlar, soruları ve yanıtları çalmayı başarmışlar. Sonra son derece kısa bir süre içinde bunu Türkiye'nin dört bir yanına dağılmış değişik kişilere dağıtabilmişler. Ve o kadar iyi örgütlenmişler ki ne MİT bunların izini bulabiliyor, ne de polis yakalayabiliyor.

Kim bilir, belki de yakalamak istemiyorlar, o da artık ciddi olarak düşünmemiz gereken bir durum.

Suudi Arabistan Kralı'nın hediyelerinin akıbeti de yanıtsız kalan sorular arasında. Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin giderek sonuna yaklaşıyoruz, kuşkusuz ki yeni Cumhurbaşkanı'nın seçim kampanyasında konuşulacak bir konu da bu olacak.

Görevden alınan Deniz Feneri savcıları ile ilgili iddianame geçtiğimiz hafta Yargıtay tarafından kabul edildi ama Deniz Feneri davası ile ilgili iddianame hâlâ ortada yok.

İnanmış Müslümanların yardım için verdikleri paralar çalındı, gemiler alındı, televizyonlar kuruldu, Almanya'daki mahkeme "gerçek suçlular Türkiye'de" dedi ama Türkiye'de dava açılabilmiş değil, tam tersine bu davayı takip eden savcılar hapse atılacak neredeyse!

Bülent Arınç'a suikast iddiası ise hâlâ bir muamma! O konuda da "tık" yok.

Şimdi gelelim bu haftanın "yeni" sorusuna:

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 12 Mayıs 2011 günkü miting konuşmasında bazı bakanları ve milletvekillerini neden aday göstermediğini şöyle açıklamıştı:

"Bizim partimiz AK Parti, temiz siyaset sözü vererek geldik. Benim bir bakanım bunu yapamaz. Bugüne kadar bazı bakanlarla alakalı atılmış adımlar varsa, bunun gerekçeleri vardır. Bugün birçoğu milletvekili adayı olmadıysa nedenleri vardır. Milletvekillerim içinde aynı şey geçerlidir."

Bu sözlerden anladık ki bazı bakanların ve milletvekillerinin son seçimde aday gösterilmeme nedeni "temiz siyaset sözüne aykırı davranmış olmaları."

En yetkili ağızdan yapılan bu açıklama ciddi bir soruşturmayı hak etmiyor muydu? Üstelik biliyorsunuz artık bununla ilgili bir Yüce Divan yargılaması da gerekmiyor. Özel yetkili savcıların ve mahkemelerin, "görev suçu olmayan" konularda Yüce Divan'ı atlayabilecekleri ile ilgili içtihat da oluştu.

Bakanların ve milletvekillerinin "yolsuzluk" yapmaları da sanırım görevlerinin gereği değil.

Neden özel yetkili savcılıklar Başbakan'ın bu ihbar konuşmasına itibar etmiyor?"

* * *

Dilerim Yılmaz'ın "Fikri takip" konusundaki ısrarı bu tür sorunların üzerine gidenler için bir örnek oluşturur!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional