24 Aralık 2012
Başbakanın Başbakanlık Anlayışı ve Medya Hakkında Yeni bir Gündem Maddesi
21 Aralık'ta televizyonlardaki soru yanıt programında Başbakan Erdoğan'a
"Gündeme öyle bir şey getiriyorsunuz ki günlerce tartışılıyor.
Gündemi değiştirmek için mi yapıyorsunuz" diye soruldu.
"Gündem yaratmam lazım. Tartışmalar olmasa başbakan olamam."
diye yanıt verdi.
Ne demek istediğini çok iyi anlayamadım, acaba aşağıdaki seçeneklerden
hangisi, hangileri doğru, yoksa hiç biri doğru değil mi?
- Beğenmediğim gündemi değiştirmek benim işim...
- Gündeme her zaman ben hakim olmalıyım, her ne olursa olsun,
gündemi ben belirlemeliyim, ancak benim istediğim konular tartışılmalı...
- Ben tartışmalardan kamuoyunun tepkilerini öğreniyorum,
sonradan onlara göre tavır belirliyorum...
- Ben tartışma adamıyım, tartışma yaratırsam öfkemi ve
tepkilerimi daha iyi ifade ediyorum, kamuoyundan daha çok destek alıyorum,
partimi ve iktidarımı daha iyi yönetiyorum...
- Başbakanların görevi uzlaşma değil, tartışma yaratmaktır...
* * *
Tam bu günlerde Zaman'da ve Gülen Cemaati'ne yakın öteki
gazetelerin bazılarında bir kampanya başlatıldı.
Önemi önce gözümden kaçan bu olayın vahametini
Mehmet Y. Yılmaz'ın, 19 Aralık 2012'de Hürriyet'te verdiği yanıttan
anladım.
Yazısını aynen aşağıya aktarıyorum.
* * *
Mehmet Y. Yılmaz
"Zaman gazetesindeki yalan habere yanıtımdır
FETHULLAH Gülencilerin resmi yayın organı sayılabilecek Zaman gazetesinde
dün içinde benim ismim de geçen bir haber yayımlandı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ve Ergenekon davası ile
birleştirilen internet andıcı davası nedeniyle mahkeme, Genelkurmay'dan
hard diskleri istemiş.
Hard diskleri inceleyen naip hâkim Hüsnü Çalmuk, sonucu bir raporla
mahkemeye bildirmiş.
Haber bu raporla ilgili ve şöyle bir bölümü var:
'Alınan bilgilere göre hazırlanan raporda, öncelikli olarak bazı üst
düzey gazeteciler ile askerler arasında sıkı bir ilişkinin olduğu belirtiliyor.
Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi tarafından hazırlanan makalelerin de bu
isimler üzerinden kamuoyuna ulaştırıldığının altı çiziliyor. TSK tarafından
gönderilen metinlerin, bazı köşe yazılarından birebir çıktığı savunuluyor.'
Haber şöyle devam ediyor: 'Raporda, bilgi gönderilen diğer gazeteciler
arasında Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök, Milliyet'ten Mehmet Y. Yılmaz ve
Fikret Bila, Cumhuriyet'ten İlhan Selçuk, Radikal'den İsmet Berkan,
Akşam'dan Serdar Turgut, Posta'dan Rifat Ababay, Vatan'dan Tayfun Devecioğlu
ile Yeniçağ'dan Hayri Köklü ve Arslan Bulut'un yer aldığı ifade ediliyor.'
'Vay anasına sayın seyirciler' haberi yani.
Genelkurmay bizi doldurmuş, hatta bazı makaleler hazırlamış, ben de
bunları kendi köşeme kendim yazmış gibi koymuşum!
Şunu söyleyeyim önce: Zaman gazetesi bu konuda yalan yazıyor.
Hem inanmış Müslüman numarası yapıyorlar, hem de uydurdukları yalanlarla
insanları karalamaya, andıçlamaya çalışıyorlar,
İnternet andıcı davasını fırsat bilip andıçlamaya soyunuyorlar, ama
ellerindeki raporu tahrif ediyorlar, çarpıtıyorlar.
Naip hâkim Hüsnü Çalmuk'un raporunun tümünü burada yayımlama olanağım
yok. Ama bu raporun tam metnini www.hurriyet.com.tr adresinde,
bu köşe yazısının hemen altındaki linkten okuyabilirsiniz.Olay şöyle
cereyan ediyor:
AKP hükümetine yönelik psikolojik savaş yürüten internet sitelerinin çok
okunmadığı ve haberlerin dikkat çekmediği anlaşılınca Genelkurmay Bilgi Destek
Daire Başkanlığı'ndan, Harekât Başkanlığı'na bir bilgi notu gönderiliyor.
Bu bilgi notu şöyle: 'Yukarıda bahsedilen sakıncanın giderilmesi amacıyla,
haber niteliği bulunan konular genel ağ sitelerinde yayımlandığında, belli
başlı gazete ve köşe yazarlarına haberin yer aldığı site adına elmek
(e-posta demek istiyor) gönderilmesi haberin daha geniş bir çevreye yayılmasına
olanak sağlayabilecektir.'
Okuyucularım bu bilgi notunun tam metnini sözünü ettiğim linkte yer
alan 17 numaralı ekte yer alan belgede bulabilirler. (Raporun tümü gözünüzü
korkutmasın, benimle ilgili bölümü 8, 9, 10. sayfalarda. Benim e-posta adresimin
[email protected] olarak belirtildiği ek belgenin numarası 20.)
Peki, naip hâkimin raporunda bir kişi hariç, kendisine gönderilen bu
e-postaları kullanan, aynen ya da kısmen tekrarlayan herhangi bir köşe
yazarından söz ediliyor mu?
Hayır.
Genelkurmay kayıtlarında bana gönderilmiş herhangi bir e-postanın,
aynen, kısmen ya da mealen benim köşemde, kendim yazmışım gibi yayımlandığına
ilişkin bir bilgi var mı?
Hayır.
Naip hâkim raporunda, Zaman gazetesinde ifade edildiği gibi, benim
'askerlerle aramda sıkı bir ilişki bulunduğu' belirtiliyor mu?
Hayır.
Naip hâkimin raporunda, Zaman gazetesinde ifade edildiği gibi,
'Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi tarafından hazırlanan makaleleri benim
üzerimden kamuoyuyla paylaştığına' ilişkin bir bilgi var mı?
Hayır.
Naip hâkimin raporunda, 'TSK tarafından gönderilen metinlerin bazı köşe
yazılarımda birebir çıktığı savunuluyor' mu?
Hayır.
Ama Zaman bunları yazıyor işte. Başlığını da şöyle atmayı ihmal
etmeden: 'Gazetecilerin köşe yazısı Genelkurmay'dan.'
Allah çarpar diyeceğim ama belli ki Allah'tan da korkmuyorlar, gözlerini
hırs bürümüş, ellerindeki pisliği olabildiği kadar çok insana sürebilmek
için debelenip duruyorlar.
Ve bir 'tarihsel gerçeklik' notu:
Naip hâkimin raporundan anlaşıldığına göre Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi
bu faaliyetlerini 2007-2008 yıllarında yapmış görünüyor. Benim adımın da
geçtiği belgenin üzerinde bir tarih yok ama bu faaliyetin önerildiği belgenin
üzerindeki tarih 2007.
Milliyet'teki son yazım 4 Ağustos 2005 tarihinde yayımlandı.
Milliyet'te çalıştığım sürece e-posta adresim [email protected]
şeklindeydi, Genelkurmay'ın [email protected] şeklindeki kaydı yanlış,
dolayısıyla bana bir e-posta göndermiş olmaları da mümkün değil. Zaten o
tarihte de Milliyet'te değil, Hürriyet'teydim. Hürriyet'teki ilk yazım
29 Eylül 2005'te yayımlandı. O günden beri de e-posta adresim hurriyet.com.tr
uzantılı.
Ve son bir not daha:
Naip hâkimin raporunda 20 gazetecinin e-posta adresinin Genelkurmay
bilgisayarında bulunduğu belirtiliyor. Zaman gazetesi ise haberinde 12
gazetecinin ismini vermiş. Geri kalan sekiz isim karartılmış!
O liste gerçekten gazetecilerle askerler arasındaki bir işbirliğinin
kanıtıysa, Zaman o sekiz ismi yayımlama gereğini neden duymadı? O isimlerin
bazılarının bugün yandaş medyada çalışıyor olmaları mı karartılmaları için
yeterli oldu?
Zaman'ın Genel Yayın Müdürü herkese gazetecilik dersi vermeye pek meraklı
ama önce biraz basın ahlakı dersi alsa kendisi için çok daha yararlı olacaktır."
* * *
Aynı konuda İsmet Berkan da 21 Aralık 2012 tarihinde
Hürriyet'te bir yazı yazdı.
* * *
İsmet Berkan
"Esas haberi görmeyip yalan haberi yazan gazetecilik
İstanbul'da Ergenekon davasına bakan Ağır Ceza Mahkemesi'ne hafta başında
bir rapor geldi.
Rapor, 'İnternet andıcı davası' diye bilinen ama sonradan Ergenekon'la
birleştirilen davayla ilgili Genelkurmay Başkanlığı'ndan alınan iki bilgisayar
hard diskinin incelemesiyle ilgiliydi.
Bir naip hakim tarafından yapılan inceleme, bir yanıyla 'internet andıcı'
davasını kuvvetlendirirken bir yanıyla da çok ilginç bilgiler içeriyordu.
Çok kabaca özetlemem gerekirse, rapor özetle şunu anlatıyor:
Genelkurmay Başkanlığı adına davaya konu internet sitelerini işletmekte
olan 'Bilgi Destek Şubesi' bu sitelerin yeterince okunmadığı/izlenmediğinden
şikayetçi. Bu durumu düzeltmek için de bir dizi 'halkla ilişkiler' faaliyeti
yapılıyor. Bu faaliyetlerden biri de, sitelerde yer alan haber ve yazıların,
Genelkurmay'dan gönderildiği anlaşılmayacak biçimde elektronik posta ile
(askerler ingilizcesi e-mail olan bu postaya 'elmek' adını vermiş) gazete
yöneticilerine, köşe yazarlarına vs gönderilmesi. Bunun için elbette bir
'adres listesi' yapmak gerekiyor. İşte o listede aralarında benim de bulunduğum
çok sayıda gazetecinin adı var.
Bana veya meslektaşlarıma yönelik bir suç iddiası da yok, Hürriyet yazarı
Yalçın Bayer dışında kendisine gönderilen mektubu köşesine taşıdığı saptanan
da yok.
(Bilen biliyor, Yalçın Bayer'in köşesi zaten okuyucu mektupları yayınlayan
bir köşe, Genelkurmay da maillerini sanki sade vatandaştan gönderilmiş gibi
gönderiyor, dolayısıyla Bayer'in bunu köşesine koymasında da yadırganacak fazla
bir şey yok.)
Gelin görün ki salı günkü Zaman gazetesinde bu mail listesinde adı geçen
gazetecilerin nedense bir bölümü açık açık ismi yazılarak, Habertürk'ün web
sitesinde ise sadece baş harfler verilerek bu 'haber' yayınlandı. Zaman'ın
başlığı yalanı katmerliyordu: 'Köşe yazıları Genelkurmay'dan.'
Naip hakimin raporundan bula bula bu 'yalan'ı bulup üstüne atlayanları
günlerdir dikkatle izliyorum, aynı rapor içinde sahiden ilgi çekici bir haber
de var, acaba o gerçek 'haber'i görebilecekler mi diye.
İki gündür gören olmadı, bari ben yazayım, belki sizin de ilginizi çeker.
2008'de Ergenekon operasyonları başlayıp dalga dalga ilk gözaltılar ve
tutuklamalar yapılınca başlangıçta ciddi bir şaşkınlık oluştu. Sonra gazeteler
(ki bunların arasında benim yönettiğim Radikal de var) soruşturmadan sızan
bilgi ve belgeleri yayınlamaya başladı.
İşte o dönemde aslında herkes Genelkurmay'ın, yani Türk Silahlı
Kuvvetleri'nin Ergenekon'u nasıl gördüğünü ve yorumladığını merak ediyordu.
Naip hakimin raporunda bu merakı giderecek üç tane belge var.
Bu belgeler, eskiden adı Psikolojik Harekat Dairesi olan ama sonradan
'Bilgi Destek Şubesi'ne dönüşen şubenin 'uzman' personeli tarafından yazılmış,
üst makamlara sunulup sunulmadığı net olmayan raporlar. Raporlarda, Ergenekon
soruşturması bir adli soruşturma olarak değil, Fethullah Gülen grubu tarafından
yürütülmekte olan ve hedefi TSK'yı yıpratmak olan bir psikolojik operasyon
olarak görülüyor.
Bazı çok ağır ifadelerin bulunduğu, son derece ayrıntılı bu raporların
tamamından söz etmeye benim köşemin genişliği elvermiyor ama merak edenler,
hem naip hakimin raporunun tam metnini hem de bu metnin sonundaki eklerde yer
alan Genelkurmay'ın Ergenekon'la ilgili değerlendirmelerini Hürriyet gazetesinin
web sitesinden
(http://dosyalar.hurriyet.com.tr/davadosyamy.pdf) okuyabilirler.
Genelkurmay'ın bundan 4 yıl önceye ait değerlendirmelerine bakacak
olursanız, 'Ergenekon acemice bir psikolojik operasyon.'
Bana soracak olursanız, elindeki yegane aleti çekiç olanın bütün sorunları
çivi olarak görmesinin tipik bir örneği bu. Ergenekon'a 'Gerçeği arayan, bu
arada darbe tertiplerini ortaya çıkarmaya çalışan ve devlet organlarının
yardımcı olması gereken bir adli soruşturma' olarak görmek yerine, 'Bu iş bana
karşı bir operasyon' diye görürseniz varacağınız fazla bir yer de olamaz zaten.
Genelkurmay o dönem iddia ettiği gibi 'hukuk içinde' duruyor olsaydı,
her tarafından ülkenin yasal hükümetine karşı nefret ve öfke taşan bir dizi
rapor hazırlamak yerine, TSK'ya kayıtlı bilgisayarlarda hazırlanan darbe
planlarına elini süren herkesi savcılığa kendisi teslim ederdi."
* * *
Bu konuda adı geçen iki gazetecinin yazılarından sonra, şimdi bir de
haberin farklı bir biçimde ele alınışını görmek için Sözcü gazetesinin 23
aralık tarihli haberine bakalım:
"Sansasyonel suikastların ucu cemaate uzanıyor!..
Genelkurmay'ın Ergenekon mahkemesine sunduğu raporda, Hrant Dink,
Rahip Santoro gibi cinayetlerin cemaatle ilgili olduğu vurgulandı
ARALARINDA Genelkurmay eski başkanının yargılandığı Ergenekon Davası'na
bakan mahkemeye geçtiğimiz günlerde 'İnternet Andıcı' başlıklı rapor
sunulmuştu. Bazı gazeteler bu rapordan bölümler yayımladı ve Genelkurmay'ın
'kullandığı' gazetecilerin isimlerini 'ifşa' etti. Raporda harddisklerden
600 bini şifreli, 3 milyon belge çıktığı belirtildi. Özellikle raporu
haberleştiren Zaman, Habertürk, Star ve bazı internet siteleri,
Genelkurmay belgeleri arasında Ergenekon operasyonunun hedefinin
anlatıldığı bölümleri görmezden geldi.
Açık acık anlatmışlar
Yurt gazetesinin iddiasına göre, Genelkurmay tarafından hazırlanan
raporlarda, Ergenekon'da Fethullah Gülen cemaatinin rolü açık açık
anlatılmıştı. Genelkurmay'ın hazırladığı 'Bilgi Notları'nda Danıştay,
Hrant Dink ve Rahip Santoro suikastlarının da Fethullah Gülen grubuyla
bağlantılı olduğu iddia ediliyor. Bu suikastlar raporda şöyle dile getirilmiş:
'Medya görmezden geldi'
'Hrant Dink cinayetinde Fethullahçı bağlantıların ortaya çıkması üzerine
bu bağlantının kamuoyunda yer almamasını sağlamak için Ergenekon çetesinin
apar topar ortaya atıldığı... 2006 yılındaki Danıştay saldırısını Ergenekon
çetesinin yaptırdığı yaklaşımıyla olayın milliyetçi/ulusalcıların üzerine
yıkılmaya çalışıldığı, bu dönemde de kampanyayı Fethullahçıların yürüttüğü...
Resmi açıklamalarda çetenin hangi eylemlilik halinde yakalandığı, hangi
eylemi gerçekleştirdikleri hususlarının bulunmadığı... Danıştay, Dink ve
Santoro cinayetlerini işleyenlerin Fethullahçılarla olan bağlantılarının
medya tarafından görmezden gelindiği...'
'Emniyet talimatla sızdırdı'
Raporda ayrıca haberlerin medyaya AKP yandaşı Fethullahçı emniyetçiler
tarafından talimatla sızdırıldığı, Emniyette 4 Daire Başkanı, 11 Başkan
Yardımcısı, 32 Şube Müdürü, 3 Baş Komiser ve 3 Öğretim Üyesi'nin Fethullahçı
olduğu, İstihbarat Dairesi'nin yüzde 90'ının Fethullahçıların kontrolünde
olduğu, yapılan operasyonlarda Türk milliyetçiliğinin hedefe oturtulduğu,
ve Fehmi Koru'nun (Star yazarı) 2001 yılında Yeni Şafak'ta yayınlanan
Ergenekon Raporu ile halen medyaya servis edilen Ergenekon raporunun bire
bir örtüştüğüne de yer verildi."
* * *
Sevgili okurlarım, yukardaki birbirine bütünüyle zıt haber ve yorumlardan
öyle anlaşılıyor ki Türkiye, Ortadoğu'da ve ülkemizde tezgahlanan büyük bir
hesaplaşmanın sahnesi halinde...
Yargılayan, yargılanan, suçlayan, suçlayan, bu hesaplaşmanın tarafları
durumunda...
Gerçekler nerede?
|