Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

17 Aralık 2012

Silivri'de Neler Oluyor, Yapılan Hukuksuzluklar Geleceğimizi de İpotek Altına mı Alıyor?

Silivri davaları artık sadece ulusal sınırlar içinde değil, Avrupa'da ve Amerika'da da eleştirilmeye başlandı.

Özel Yetkili Mahkemelerin niteliği, bizzat bunları oluşturan AKP iktidarı tarafından lağvedilmesi, uzun tutukluluk süreleri, delillerin tartışmalı niteliği, savunma hakkının sınırlanması ve kısıtlanması, toptancı cezalar yabancı ülkelerdeki politikacıların, ulusal ve uluslararası hukukçuların dikkatini çekti.

Hiç kuşku yok ki, bu davalar çok uzun süre daha tartışılacak ve sona erdikten sonra da tartışmalar bitmeyecek.

Dün, Cumhuriyet'teki Aydınlanma köşemde bu tartışmaların geleceğimizi de, rövanşist duygular nedeniyle ipotek altına alma tehlikesine işaret eden bir makale yazmıştım...

O makaleyi okumayanlar, bu yazının bu noktasında durup onu okurlar ve ondan sonra devam ederlerse daha iyi olur diye düşünüyorum.

* * *

Cumhuriyet'teki yazıda Silivri davalarının geleceğimizi de ipotek altına alacağının işareti olarak Ertuğrul Özkök'ün Cuma günü çıkan yazısından bir bölümü aktarmıştım.

Şimdi bir belge olarak, Özkök'ün 14 Aralık 2012 tarihli yazısının tümünü aktarıyorum:

* * *
"Silivri'de gördüklerim hissettiklerim

HAYATIMDA ilk defa bir cezaevinde açık görüşmeye giriyorum.

Nedense aklıma 12 Eylül dönemi geliyor.

O dönemde böyle bir cezaevine ben de girebilirdim.

Arayış dergisine iki yazı yazmıştım. Yazıişleri Müdürümüz Nahit Duru, 'Yazıların birini imzasız koyalım' demiş, ben de 'Sen birinden imzayı çıkar' demiştim.

O yazıya dava açılmış, imzam olmadığı için Nahit Duru üç ay hapis yatmıştı.

İlk izlenimim:

Her cezaevi gibi Silivri de soğuk. Gri. İç karartıcı. Hüzün verici.

Trajikomik.

Kahkahalarla güleceğiniz olayların olduğu ama geriye sadece ıstırap ve ağlamanın kaldığı bir yer.

İçeri girerken üzerimizdeki her şeyi bırakıyoruz.

Ayakkabılar çıkarılıyor.

Yıllardır tanıdığım Uğur Dündar'ı ilk defa çoraplarıyla görüyorum. Birlikte gittiğimiz arkadaşlarıma, 'İyi bakın, bu tarihi bir andır. Uğur Dündar'ı bir daha böyle göremezsiniz' diyorum.

Ziyaret fikri Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel'in üç hafta önce bir telefonu ile doğdu.

'Bir grup yapıp, Silivri'deki tutuklu arkadaşlarımızı ziyaret edeceğiz' dedi.

Hiç düşünmeden 'Gelirim' dedim.

Heyette o ve benim dışımda Ayşenur Arslan, Uğur Dündar, Melih Aşık, Yalçın Bayer, Ümit Zileli, İdris Akyüz, Necati Doğru, Yavuz Selim Demirağ ve Bülent Ecevit var.

Bugün size, çok tuhaf duygularla girip, 7 saat sonra daha da çok tuhaf duygularla çıktığım Silivri ziyaretinde gördüklerimi, hissettiklerimi anlatacağım.

Ben çıkarken, 'Allah düşürmesin, Allah kurtarsın' dedim.

Tutuklu arkadaşlarımız ise 'Allah kurtarsın', 'Halk kurtarsın' diyordu.

Ne yazık, ne acı ve ne kadar kötü...

Yargıya sığınıp 'Adalet kurtarsın' diyen yoktu...

Bu duygu, kamuoyu anketlerindeki bir numaralı halk talebini de izah etmiyor mu?

Yani 'Artık adalet istiyoruz' talebini...

İlk temas: Milletvekili Balbay koşarak geliyor.

MUSTAFA BALBAY

Salona alınan ilk arkadaşımız CHP Milletvekili Mustafa Balbay oluyor.

Yüzünde içten bir gülümsemeyle koşarak geliyor ve bizlere sarılıyor.

Üzerinde geniş soluk mavi çizgili bir sweatshirt ve onun biraz koyu renk tonu kadife pantolon var. Açık ara en stil giyinen tutuklu o. Meclis'in en iyi giyineni olarak da kabul edilebilir. Beş adıma yedi adım bir açıklıkta maraton koşuyormuş.

Masaya oturduğu an konuşmaya başlıyor. Müthiş bir susamışlıkla, hızla anlatıyor. Yattığı koğuştan bu salona gelmesi için 12 kapı geçiyormuş.

Morali yerinde. 'Yıllarca siyaset tekliflerini geri çevirdim. Ama artık siyaset yapmaya kararlıyım' diyor.

İnanıyorum ki, davanın bütün dosyalarına savcı ve yargıçlardan daha fazla hâkimler.

TUNCAY ÖZKAN

Cumhuriyet mitinglerindeki kıyafetiyle geliyor.

Yani koyu renk takım elbise, kravatsız yakası açık beyaz gömlek.

Saçları son gördüğümden bu yana epey beyazlamış.

Görüntüsü çok iyi.

O da Balbay gibi anlatmaya susamış.

Ama bir farkı var.

Müthiş bir komedi kabiliyetiyle anlatıyor. Eminim çıktığında arkadaş sohbetlerinde müthiş stand-up'larını seyredeceğiz.

Dava dosyasına müthiş hâkim.

Hâlâ, 'Beni neyle suçladıklarını onlar da bilmiyor, ben de bilmiyorum' diyor ve devam ediyor:

'Cumhuriyet mitinglerini ben düzenledim. Beni ondan yargılasınlar...'

SONER YALÇIN

Saçları ve sakalı biraz beyazlamış.

Epey kilo vermiş.

En devrimci kıyafet onunki. Her zamanki gibi siyah kazak, siyah yelek...

Biraz Uğur Mumcu'nun 'man in black' hali.

Ötekilerden daha ağır konuşuyor.

Davadan çok, Türkiye'deki güçler dengesi ve mücadelesiyle ilgili teorileri anlatıyor.

Kendinden çok başka mahkûmlara yapılan haksızlıkları dile getiriyor.

Mesela eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu'nun durumuna ne kadar üzüldüğünü söylüyor.

Hayatının yarısı hapiste geçen bir 1970 devrimcisi

TURHAN ÖZLÜ

Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Turhan Özlü ile ilk defa karşı karşıya geliyoruz.

1970 devrimcilerinin o döneme özgü ağır duruşunu aynen koruyor.

DENİZ YILDIRIM

Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni. Başbakan Erdoğan'a ait bazı telefon konuşmalarını yayınlamaktan 1000 gündür tutuklu.

30 yaşında içeri girmiş. Bu hesapla hayatının her 10 gününden biri Silivri'de geçmiş.

Ben illegal veya kanuni yoldan kaydedilmiş telefon konuşmalarının yayınlanmasına karşıyım.

Ama o da haklı olarak soruyor:

'Hükümet yanlısı gazeteler askerlerin, bürokratların illegal kaydedilmiş telefon konuşmalarını çarşaf çarşaf yayınlarken ben niye içerideyim?'

İçeride klasik gitar çalma yeteneğini geliştirmiş. Ona nota gönderme sözü veriyorum.

HİKMET ÇİÇEK

Aydınlık Dergisi Ankara Temsilcisi. O da tipik bir 1970 devrimcisi.

12 Mart ara rejiminde 14 yıl hapis yatmış. 3.5 yıldır Silivri'de.

Bu hesapla hayatının yarıya yakını hapislerde geçmiş. Bu da onda müthiş bir tevekkül ve adalet duygusu geliştirmiş.

Yıllarca Susurluk haberleri yapmış. Veli Küçük'le mücadele etmiş.

Şimdi Veli Küçük'ün haklarını bile o savunuyor.

Silivri, hem içeridekiler hem de dışarıdakiler için müthiş bir demokrasi ve adalet okulu oluyor.

Mekân

Pinokyo'nun ve Keloğlan'ın bakışları altında bir açık görüşme

AÇIK görüşmenin yapıldığı salon büyükçe bir yer.

Bütün tesisat tavandaki geniş boruların içinden geçirilmiş.

Uzunca masalardan oluşan üç ayrı görüşme bölgesi var.

Oturduğumuz yerin sol tarafındaki duvara, mahkûmlardan biri ilginç bir tablo çizmiş.

Salıncakta sallanan bir Pinokyo ve yanında Keloğlan'a benzeyen bir figür. Ama saçları var.

Tablo, cezaevinin acımasız ve katı gerçeğiyle çocuksu bir naifliğin tezat abidesi olarak orada duruyor.

Görüştüğümüz gazeteciler bize haklarında uydurulan yalanları, sahte delilleri anlattıkça, o Pinokyo uydurma belgeleri düzenleyenlerin, gizli tanıkların silueti haline dönüşüyor.

Burun giderek uzuyor.

Yan tarafta ise bir poster.

Sigara içenleri ihbar etmeye davet ediyor. Sağ ilerimdeki duvarda etkileyici bir Kurtuluş Savaşı tablosu görünüyor.

Bozüyük Cezaevi resim atölyesinde yapılmış.

Tablonun ortasındaki Atatürk, hiç bitmeyecek bir medeniyet yürüyüşünün sembolü gibi duruyor.

Bütün duvarlarda naif yapma çiçekler var.

Hayrettin Ertekin isimli Ergenekon tutuklusu bir kuyumcu pet şişelerden yapmış.

O çiçekler gözüme, göğüsleri dimdik gazetecilerin umut pırlantaları gibi görünüyor.

Işıl ışıl...

Silivri adabı

İki defa sarılma iki defa da omza dokunma

BEŞ yıla varan tutukluluk süreleri, belirgin bir 'Silivri kültürü' yaratmış. Arkadaşlarımız salona tek tek alınıyor. İçimizde en kıdemli Silivri ziyaretçisi Atilla Sertel, bize rehberlik ediyor.

Her gelene sıcak şekilde sarılıyoruz. Bir elimiz sırtına sarılırken, sağ elimiz boynunu tutuyor ve yanaklarından öpüyoruz. Bu hareket iki defa tekrarlanıyor.

Tutukluların hemen hepsi, personelin kendilerine karşı davranışından memnun. Arkadaşlarımız, kendi sorunları kadar cezaevi personelinin sorunlarını da yazmamızı istiyor.

Gelecek iddiası

En trajik kitaplar da en büyük mizah da buradan çıkacak

SİLİVRİ de yatanların kaleminden şimdiye kadar 55'e yakın kitap çıktı. Dışarıdan yazılanlarla bu rakam 100'ü geçti.

İDDİA EDİYORUM Silivri'den, 12 Eylül'de ceza evlerinde yatanların yazdığının 10 katı kadar çok kitap ve roman çıkacak.

İDDİA EDİYORUM Aziz Nesin sonrası en büyük mizah şaheserleri bu cezaevinden çıkacak.

İDDİA EDİYORUM Yazılacak mizah eserlerinin bir numaralı konusu 'gizli tanıklar' olacak.

İDDİA EDİYORUM Silivri Türkiye'de tiyatroların ve stand-up'çıların en büyük konusu olacak.

İDDİA EDİYORUM Bir gün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 'Silivri sürecini araştırma komisyonu' kurulacak. Bu komisyon siyasetçileri, gazetecileri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerini, hukukçuları dinleyecek.

İDDİA EDİYORUM Bu süreçte ceza alan insanların büyük çoğunluğu ileride hem uluslararası kurumlarda hem Türkiye'de haklarını geri alacak.

TALEP EDİYORUM Cezaevinin girişinde tutuklu ve mahkûmların yaptığı ürünlerin satıldığı bir mağaza var.

Sordum, burada içeridekilerin yazdığı kitaplar satılmıyormuş. Satılmasını talep ediyorum.

Komedi dükkânı gibi gizli tanık hikâyeleri

ORADA geçirdiğimiz 7 saat boyunca müthiş gizli tanık hikâyeleri dinledik.

ORGANLARIMI ÇALDILAR Bir gizli tanık, Ergenekoncuların kendisine ilaçlı kola içirerek uyuttuklarını anlatıyor. 'Uyandığımda gördüm ki organlarımı çalmışlar.'

Tuncay Özkan yerinden fırlayıp muzipçe soruyor: 'Yok yaa, hangi organlarını çalmışlar?'

Gizli tanık cevap veriyor:

'Bademciklerimi...'

GİZLİ TANIK, TANIK, SANIK

Danıştay davasında, aynı kişi hem tanık, hem gizli tanık, hem sanık.

Tanık ifade veriyor.

Savcının mütalaası:

'Gizli tanığın ifadesi, tanığın sözlerini doğruluyor.'

Adam aynı zamanda sanık... Maskeli tanık, maskesizi doğruluyor. Dünyada var mı böyle bir komedinin eşi...

Sonuç

Bakmayın komik şeylere orası kahramanlık menkıbesi yazılacak yer değil

YEDİ saatlik Silivri gözlemlerimiz burada bitiyor. O 7 saatten bir kitap çıkarabilirdim. Bakmayın arada komik şeyler de anlattığıma.

Orası kötü bir yer. Hüzünlü bir yer. Trajik bir yer. Bana 7 saat çok uzun geldi. 5 yıldır yatanlar acaba ne hissediyordur.

Düşünmek bile istemedim.

Allah kimseyi düşürmesin. Bugün adaletin kurtarma niyeti olmasa da 'Allah kurtarsın' diyorum.

Allah'a, toplumun vicdanına ve yakın geleceğin gerçek adalet duygusuna inanıyorum.

Koğuş psikolojisi 1

2B dileği ve biz kazanıyoruz duygusu

Tutukluların hepsi rahat, kendilerinden emin. Biz dışarıdan gelenler ise daha çekingen, daha karamsarız.

Sanki içeridekilerin başı dik, biz dışarıdakilerin başı ise önüne eğik.

Tutuklu arkadaşlarımıza '2B' duygusu hâkim. Özeti de şu:

'Buradan beyin ve beden sağlığımızı koruyarak çıkalım...'

İçeridekilerde, dışarıdaki gazeteciler hakkında çok olumlu bir hava hâkim. 'Mesleki dayanışmayı burada çok iyi gördük' diyorlar.

Öteki mesleklerden tutuklular da üzülerek gazetecilerin bu dayanışmasını kendi meslektaşlarından görmediklerini söylüyormuş.

İçeridekilerde iç ve dış kamuoyunun giderek kazanıldığı duygusu hâkim. Bu da onlara müthiş bir haklılık duygusu ve moral veriyor.

Koğuş psikolojisi 2

Kavgalı gazeteciler sarılıp barışıyor

SİLİVRİ geçmişte birbiriyle kavgalı, dargın gazetecileri barıştırıyor.

Uğur Dündar ile Tuncay Özkan uzun süredir konuşmuyordu.

Orada kucaklaşıyorlar.

Tuncay Özkan'la benim aramın iyi olmadığı herkesin bildiği bir sırdı.

Silivri yargılaması bizim kötü hatıralarımızı da silip atıyor.

Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan Cumhuriyet gazetesinin Ankara bürosundan arkadaşlar.

Balbay temsilci olunca araları bozulmuş.

Dört yıl sonra ilk defa Silivri koridorunda karşılaşmışlar. Şimdi aynı koğuşu paylaşıyorlar ve müthiş dostlar.

Koğuş psikolojisi 3

Uzaktan kumanda aleti kimin elinde

Tuncay Özkan Galatasaraylı, Mustafa Balbay Fenerbahçeli. Koğuşta televizyonun uzaktan kumanda aleti Tuncay Özkan'da.

TARTIŞMA PROGRAMLARI

En çok akşamları televizyondaki tartışma programlarını seyrediyorlar. Tuncay Özkan, o tartışmalarda yapılan cahillikleri görünce çıldırıyor ve televizyona doğru bağırmaya başlıyormuş.

Koğuş ekonomisi 1

Aydınlanma bedava elektrik fişi paralı su sayacı geliyor

ELEKTRİK Koğuşun aydınlanması bedava. Ancak fiş koydurmak paralı.

Hayatlarını kurtaran şey elektrikli su ısıtıcısı. Sebze haşlamak, çay yapmak ve soğuk günlerde buharla ısıtma için kullanılıyor.

Televizyon da dahil aylık 40 lira ödüyorlar.

SU Su şimdilik bedava. Ancak her gün 5 saate yakın su kesintisi var.

Yönetim şimdi su sayacı koyup tam gün paralı su vermeye hazırlanıyormuş.

Koğuş ekonomisi 2

İki saat bilgisayar ve tepinmatik var

-BİLGİSAYAR Koğuşta bilgisayar yasak. Ancak haftada iki saat bilgisayar kullanma hakları var. Bilgisayar kayıt yapmıyor. Sadece çıktı alma hakkınız var.

-GAZETE VE TELEVİZYON Her gün saat 11.00 civarında istenilen gazeteler geliyor. Koğuşta 25 kanallı televizyon var.

-iPOD Yasak. Televizyon serbestken, sadece müzik dinlenilen bir iPOD'un niye yasak olduğunu anlamadım.

-ÇAMAŞIR İlginç kuralları var. Gömlek, pantolon vesaireyi yıkanmak üzere eve gönderebiliyorsunuz.

Ancak iç çamaşırlarının orada yıkanması zorunlu. Koğuşta en önemli alet 'tepinmatik'.

Çamaşır leğeni konuyor, ayaklarla ezilerek yıkanıyor."

* * *

Özkök bu yazısında sadece kendi izlenmelerini gelecek hakkındaki kendi görüşlerini yazmış...

Ben de dün bunlarla yetindim.

Ama bir de örneğin Ahmet Şık'ın kendisine komplo kurulduğu iddiaları ve bu iddialara dayalı olarak bu işin peşini bırakmayacağını söylemesi var...

Pek çok Silivri sanığının da kendilerine komplo kurulduğuna ilişkin inançları var...

Bunlar "hesap soracaklarını" açıkça söylüyorlar.

Ayrıca içerde olanların, yargılananların aileleri ve yakınları, bunların isyan duyguları var...

Var oğlu var.

* * *

Silivri davalarındaki genel durumu da yansıtması bakımından Ahmet Hakan'ın Özkök'le aynı tarihte yazdığı yazıdan bir bölüm aktarmak istiyorum.

* * *
"Silivri şahlanışının arkasında ne var?

'Ergenekon' denilince akla artık...

-Zindanda unutuluşa terk edilen tutuklular geliyor.

-Şemdin Sakık'ın 'gizli tanık' yapılışı geliyor.

-Avukat feryatları geliyor.

-'Suçum ne?' diye yazılan kitaplar geliyor.

-Milletvekili seçildikleri halde zindandan çıkamayanlar geliyor.

-Birbirlerine benzemezlerin bir torbaya doldurulması geliyor.

-'Birtakım hukuki hatalar' sözüyle geçiştirilemeyecek durumlar geliyor.

-'Sana Ergenekoncu derim ha' diye savrulan tehditler geliyor.

-Adaletine güvenilmediği için MİT Müsteşarı'nın teslim edilmediği mahkemeler geliyor.

-'Sehven' sözcüğü geliyor.

Buna karşılık...

'Ergenekon' denilince...

Kimsenin aklına...

Suikast planları, Ümraniye bombaları, silahlar, cinayetler falan gelmiyor.

Neden böyle oldu?

Çünkü 'darbelerle ve çetelerle mücadele ediyoruz, azıcık adaletten sapsak ne olur' anlayışıyla hareket edildi.

Çünkü Ergenekon'un gönüllü savcıları, azıcık aykırı giden herkesi 'sana Ergenekoncu derim ha' diye tehdit ederek davayı sulandırdılar.

Çünkü 'birtakım hukuk ihlalleri' denilerek küçümsenen yargısal hatalar, neredeyse esas haline geldi.

Çünkü duruşmalar boyunca bombalar, suikast planları, cinayetler bir türlü devreye giremedi.

Çünkü 'kasa' denilen adam beş parasız öldü.

Çünkü 'bir numara' denilen adam inceden meczup çıktı.

Çünkü toplumun tüm kesimleri 'Ergenekon' denilen öcüye ikna edilemedi.

Soğuk bir aralık gününde binlerce kişinin otobüslere doluşup Silivri'ye gitmelerinin...

Yedikleri biber gazına rağmen, maruz kaldıkları tazyikli suya rağmen, tattıkları jandarma copuna rağmen bana mısın dememelerinin...

Temel nedeni budur.

Hiç boşuna...

'CHP'liler Aydınlıkçıların peşine takıldı / Bunların alayı Doğu Perinçekçi / Bütün darbeciler toplandı' falan denilmesin.

Ne CHP, ne Aydınlıkçılar, ne de darbecilik motivasyonu bu kadar insanı bu koşullarda Silivri'ye taşıyabilir.

Biber gazına, copa, tazyikli suya, soğuğa, uzun yola rağmen bunca insan orada toplanıyorsa...

Tek motivasyon: İncinen adalet duygusudur.

Yani ortaya çıkan bu 'eser', biraz da 'adalet istiyoruz' feryatlarına kulaklarını tıkayan gönüllü Ergenekon savcılarının eseridir.

Eserleriyle rahatlıkla gurur duyabilirler."

* * *

Evet sevgili okurlarım, Silivri'de genel durum bu...

Sadece bugünümüzü değil, geleceğimizi de ipotek altına alan bir olayla karşı karşıyayız.

Bunun vebalini taşıyanlar yalnız bugünkü değil yarınki yaşamımızı da karartıyorlar!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 30 Eylül 2024

Valid HTML 4.01 Transitional