Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

3 Ekim 2011

İdeolojisiz Anayasa Olur Mu?

Başlıktaki sorunun yanıtını hemen verelim:

Hayır olmaz!

Her anayasanın mutlaka bir ideolojisi vardır; ve hatta anayasaların birden çok ideolojisi olabilir.

Dinci, milliyetçi, Şeriatçı, Komünist, Faşist, laik, demokrat, üniter, federal, vs., vs.

Bu ideolojik özelliklerin biri tutarlı bir biçimde anayasada dile getiriliyorsa, o ideoloji o anayasanın "ruhunu" oluşturur.

Zaten "Anayasanın ruhu" diye bir deyiş, her anayasanın bir ideolojisi olmasının sonucudur:

"Anayasanın ruhu" deyişi, esas olarak "anayasanın ideolojisini" yansıtır.

Örneğin bir anayasa hem Şeriatçı hem milliyetçi olabilir.

Bir anayasa hem üniter, hem laik hem demokratik olabilir. (Türkiye Cumhuriyet anayasası gibi.)

(Dikkat: Bir anayasa "demokratik" ise mutlaka "laik" olmak zorundadır. Herhangi bir dine veya mezhebe özgü, sadece o inanç sahipleri için geçerli olan hiçbir yönetim "demokratik" olamaz.

Ama, bir anayasa demokratik olmadan da "laik" olabilir. Vatandaşları arasında din ve mezhep, inançlı ve inançsız ayrımı yapmayabilir ama basın özgürlüğü gibi, ifade özgürlüğü gibi, serbest seçimler gibi, demokratik hak ve özgürlükleri tanımamış olabilir.

Tekrar edelim: Demokratik bir rejim mutlaka laik olmak zorundadır, laik bir rejim, demokratik olmayabilir.)

Ya da bir anayasa hem federal hem laik hem de demokratik olabilir. (ABD Anayasası gibi.)

İşte bütün bu ideolojiler, o anayasaların temel özellikleri, yani "ruhudur".

* * *

Siyasal tartışmalarda işin içine "ideoloji" kavramı girince, kimi zaman konuşmalar bir "sağırlar diyaloguna" dönüşmektedir.

Çünkü Türkiye'de 1945'ten beri egemen söylem olan "Antikomünist" ideoloji, komünizmin de bir ideoloji olmasından dolayı, "ideoloji" terimine olumsuz bir anlam yüklemiş...

Özellikle baskı dönemlerinde arkasına sığınılan "Atatürkçülüğün" veya "Müslümanlığın" ya da "Türkçülüğün" de birer ideoloji olduğu unutulmuş...

Sol adına yapılan illegal eylemler, "ideolojik eylem" olarak nitelenmiştir.

* * *

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM'nin 2011-2012 çalışma dönemi açılış konuşmasında genel sorunlara değinirken yeni anayasa ile hukuk ve adalet konularındaki görüşlerini de belirtmiştir.

Konuşma beklendiği ve olması gerektiği gibi, evrensel doğrular üzerine kurulmuş, önümüzdeki sorunlara çözüm arama çalışmaları açısından genel ve uyulması gereken ilkeleri dile getirmiştir.

Konuşmanın, NTVMSNBC'nin internet sitesinden aldığım bir bölümüne, yani yeni anayasa ile hukuk ve adalet bölümlerine bakalım önce, değerlendirmeyi sonra yapacağım:

* * *

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Yeni anayasa hiçbir özel fikrin, partinin, ideolojinin ve doktrinin mührünü taşımamalıdır. Anayasanın taşıması gereken tek mühür, milletimizin mührü olmalıdır. Bu bakımdan, sadece Yüce Meclis'te temsil edilen partilerin değil, diğer siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin ve meslek kuruluşlarının da bu tartışma sürecine katılıyor olmasını son derece faydalı buluyorum" dedi.

Gül, tarihin; temel hak ve özgürlükleri genişleten, hesap verebilir yönetimlere sahip olan, hukukun üstünlüğünü tesis eden devletlerin, rejimlerin daima güçlendiğini gösterdiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Gül, demokrasi olarak ifade edilen bu değerler manzumesinin, bir ülkenin istikrarının, refah ve güvenliğinin en temel teminatı, ayrıca, bölgesel ve uluslararası barışın da güvencesi olduğuna işaret etti.

İç barışı pekiştirmenin en etkili yolunun da Türkiye'yi her açıdan birinci sınıf bir demokrasi haline dönüştürmek olduğunu belirten Gül, demokrasiyi tüm kurum, teamül ve müktesebatıyla benimsedikleri zaman, Türkiye'de gerçek sulh ve huzuru yakalayabileceklerini kaydetti.

Demokrasinin en temel ve vazgeçilmez ilkelerinden birinin de hukukun üstünlüğü olduğuna dikkati çeken Gül, ancak hukukun, siyasi üstünlük mücadelesinin bir aracı da olmadığını söyledi. Gül, hukuk yoluyla siyasi üstünlük sağlamanın, topluma şekil vermenin ve insanları belli bir kalıba sokmanın mümkün olmadığının defalarca görüldüğünü dile getirdi.

Gül, hukukun, insan hayatını ve onurunu el üstünde tutan bir özelliği olması gerektiğini vurgulayarak, "Haksızlık ve adaletsizlik hukuk kılıfına sarılmamalıdır. Hukuk, adalet ilkesini gözetmelidir. Hukuk devleti ilkesinin ve hukukun üstünlüğü idealinin de nihai hedefi, esasen adalet talebinin karşılanmasıdır" dedi.

Adalet talebinin karşılanmasının, devletin bütün organlarının, bu organları oluşturan kurumların ve bu kurumlarda görev yapanların tamamının ortak sorumluluğu olduğunu belirten Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hukukun üstünlüğü temelinde görev yapan, insan onurunun korunmasını ve adaletin gereği gibi sağlanmasını hedefleyen bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemi, demokrasinin ve hukuk devletinin vazgeçilmez şartlarından biridir.

Yargı mercileri, haksızlığa uğradığını düşünenlerin son umut kapısıdır. Hukuka sığınanların umutlarının yıkılması, devlete duyulan güveni de sarsar. Yargının adaletli davranmadığı yönünde yaygın bir kanaat oluşursa, toplum vicdanında kapanması zor yaralar açılır ve güven duygusu kaybolur. Bu sebeple, yargı mercilerinin de fonksiyonlarını yerine getirirken azami özen göstermesi beklenmektedir. Şahsi duygular ve tercihler, siyasi ve felsefi; görüşler yargı kararlarını etkilememeli ve adaletsiz sonuçlara yol açmamalıdır."

* * *

Önce hemen belirtmeliyim ki, Gül'ün vurguladığı "demokrasi" ideali, demokrasinin hukukun üstünlüğüne dayanması fikri, hukuk ve adalet üzerine söylediği sözler sadece doğru değil, aynı zamanda Türkiye'nin önündeki sorunların çözümüne de işaret eden işlevsel ilkelerdir.

Sadece konuşmanın giriş cümlesinde siyah ile belirttiğim ifadenin bir bölümüne itirazım var:

"Yeni anayasa hiçbir özel fikrin, partinin, ideolojinin ve doktrinin mührünü taşımamalıdır." cümlesinin birinci kısmına itiraz yok elbette:

Tabii ki "Yeni anayasa hiçbir özel fikrin, partinin..." "...mührünü taşımamalıdır."

Gerçekten demokrasiden ve hukuktan yana olan, her türlü ayrımcılığa karşı duran kimsenin buna itiraz etmesi olanaklı değildir.

Ama "...ideolojinin ve doktrinin mührünü taşımamalıdır." ifadesinde bir hata var:

Çünkü Cumhurbaşkanı bu sözlerinin hemen arkasından açık ve net bir biçimde "demokratik ideolojiyi" savunuyor ve anayasanın temel ilkesi olarak bunu telaffuz ediyor.

Belki tam doğru bir cümle, "...demokratik ideoloji dışındaki hiçbir ideolojinin ve doktrinin..." biçiminde kurulmalıydı.

Bunu bu güzel konuşmayı hazırlamakta Cumhurbaşkanı ile birlikte çalışan danışmanların dikkatine sunuyorum.

Unutmayalım ki "ideoloji", değer yüklü bir kavram değildir, "Toplumu ya da dünyayı algılamakta kullanılan tutarlı bir düşünce biçimidir."

Komünizmi, faşizmi, dinciliği, milliyetçiliği, Atatürkçülüğü (veya Kemalizmi) bir ideoloji ya da doktrin sayıp da demokrasiyi ya da hukuk devletini bir ideoloji veya doktrin saymamak olmaz.

Sanıyorum, Gül, (elbette danışmanları) bir yandan anayasanın Kemalist ideolojiye ya da Atatürkçülük ideolojisine dayalı olmaması gerektiğini belirtirken öte yandan dinci-şeriatçı-Sünni ideoloji üzerine de inşa edilmemesi gerektiğini ifade etmek istemiş, ama bu ideolojilere açıkça gönderme yapılmadığı için, "ideolojinin" bu yanlış ve negatif değer yüklü tanımı kullanılmış!

Tabii bu kullanımda 1945'den bu yana gelen "egemen ideolojik söylemin" bilinç altlarına bile yerleşmiş olan ve "ideoloji" terimini mahkum eden etkisini görmemek olanaksız.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional