Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
27 Haziran 2011
İlhan Selçuk'u Anarken...
İlhan Selçuk, uzun bir hastalık döneminden sonra 21 Haziran 2010 tarihinde aramızdan ayrıldı.
Geçen hafta İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerde onu anma törenleri düzenlendi.
Bu törenlerde hem onun düşünceleri, kişiliği dile getirildi hem de bazı sanat gösterileri yapıldı.
Ben İstanbul'daki töreni izledim.
Konuşmacılar İlhan Bey'in hem kişiliğini hem de düşünce yapısını çok
iyi anlattılar.
Esin Afşar'ın hasta hasta söylediği şarkılar başta olmak üzere, bütün
gösteriler çok iyiydi.
Meraklısı, ayrıntılar için 23 Haziran tarihli Cumhuriyet'e bakabilir.
Ben o saate canlı yayında olacağım için konuşma yapmayacaktım; sonradan,
NTV'deki "Yorum Farkı" Programı tatile girdi ama zaten yeterince konuşmacı olduğu
için doğrusu bir de ben konuşmak istemedim...
Konuşmaları dinleyince ne denli doğru karar verdiğimi de gördüm:
Konuşanlar İlhan Selçuk'u bütün yönleriyle çok güzel anlattılar;
ilave konuşmalar fazla gelirdi.
Töreni izlerken yaşamın acımasızlığını düşündüm:
Bir birikim, hem de büyük bir birikim, nasıl toprağın altına girerek yok oluyordu...
Elbette eserler, düşünceler yok olmuyordu ama onları yaratan kişinin üretimi duruyordu.
Düşünceler, öneriler, insanların ölümlerinden sonra da bu düşünce ve önerileri benimseyenler tarafından yaşatılıyordu...
Cumhuriyet gazetesi gibi kurumlar da varlıklarını sürdürüyordu...
Kitaplar basılmaya ve okunmaya devam ediyordu...
Ama artık o beyin yeni üretimler yapamıyordu...
Ne kadar acı!
Üstelik Türkiye'nin iyice seviyesini yitiren, yozlaşan, iktidar dalkavuğu
haline gelen medyasında İlhan Selçuk'a ve onun üzerinden Cumhuriyet
gazetesine saldırılar durmak bilmiyordu.
Kimi İlhan Selçuk'un "Ergenekoncu" olduğundan dem vuruyor...
Kimi annesinin etnik kökeninin sorgulanmasına kadar insafsız ve izansız
saldırılarda bulunuyordu.
Oysa "Ergenekoncu" olmak iddiası bütünüyle uydurma bir saldırıdır:
Çünkü her şeyden önce "Ergenekon" diye bir örgütün olup olmadığı belli değildir...
Nitekim bu nedenle, mahkeme böyle bir örgütün varlığına ilişkin kanıt olmadığı
için bu adın resmen kullanılmasının yanlış olduğu konusunda karar vermiştir.
Ayrıca iktidar dalkavuklarının ve Gülen Cemaati mensuplarının sürekli dayattıkları
gibi herhangi bir örgütün varlığı da kanıtlanamamıştır:
"Ergenekon" denilen ve kaç tane olduğun artık benim de unuttuğum davalarda
tutuklu yargılanan kişilerin, bırakın bir örgüt içinde olmaları, önemli bir
bölümünün birbirini tanımadığı, bir bölümünün ise zaten birbirinin hasmı olduğu
açıkça ortaya çıkmıştır.
İlhan Selçuk'un tutuklanması, aynen bugün öteki tutuklular açısından
gözlemlendiği gibi, "at içeri unut" anlayışını yansıtıyordu; hem yaşlı hem
de hasta olmasının yarattığı korku onun içerde tutulmasını önledi sanıyorum.
Ama zaten bırakıldıktan bir hafta sonra yine bir kalp krizi geçirdi ve ondan
sonra da bir daha iflah olmadı...
Aramızdan ayrılmış olmasına karşın ona ve Cumhuriyet gazetesine karşı
duyulan kin azalmış görünmüyor...
Aleyhte yazılanlar, çizilenler, söylenenler, beni gerçekten insanoğlunun
temel özellikleri hakkında umutsuzluğa ve korkuya sevkediyor.
İlhan Bey, tanıdığım en zarif, en nazik, en terbiyeli,
en müsamahalı, en sabırlı kişilerden biriydi...
Kendisine saldıranları, haksızlık edenleri ince bir tebessümle izlerdi...
Ben de onun gibi yapmaya çalışıyorum ama ne kadar beceriyorum, bilemem!
Bildiğim bir şey varsa, onun dostluğunu, onla konuşmayı, dertleşmeyi çok özlüyorum.
|
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 2 Eylül 2024