Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

14 Mart 2011

Haberal Ölüme Terkedilirken, Soner Yalçın'la Bir Anı

Bugün 14 Mart Tıp bayramı.

Dün doktorlar ve sağlık mensupları iktidarı protesto etmek için Ankara'da büyük bir gösteri yaptı.

Yine dün gazeteciler İstanbul'da son tutuklamaları protesto için yürüdüler.

Tutuklamalar o noktaya geldi ki, hemen hemen herkesin içeri atılanlarla ilgili bir ortak noktası, bir anısı var.

İçerdekilerin bir bölümünün adını ilk kez hapsedildikleri sırada duydum:

Bir bölümü ise yakından tanıdığım kişiler:

Prof. Mehmet Haberal gibi, Mustafa Balbay gibi, Doğu Perinçek gibi, farklı ortamlarda tanıdığım insanlar.

Haberal Hacettepe'den can dostum...

Balbay Cumhuriyet'ten meslektaşım...

Perinçek daha altmışlı, yetmişli yıllardan, Ankara günlerinden tanıdığım, bir siyasal parti lideri.

Kalp hastası olan Haberal önce Cerrahpaşa'dan Silivri hastanesine, sonra da Silivri hastanesinden Silivri cezaevine nakledildi ve kalbi teklemeye başladı.

Bu arada Cerrahpaşa'da Haberal'a rapor veren iki profesörün de tutuklandığını ve cezaevinde yattığını belirtelim.

Haberal, kalbinin teklemesi üzerine cezaevi doktorunun hastaneye sevk teklifini reddetmiş.

Herhalde "Madem beni muayene ederek rapor veren adli tıp doktorları cezaevinde yaşayabileceğimi düşünüyorlar, o halde burada tedavi edebileceklerine de inanıyorlardır" diye düşünmüş olmalı.

Korkuyorum Mehmet Haberal için:

Dünya çapındaki bu cerrahımız hapiste ölürse veya enfarktüs ya da felç geçirir bir daha çalışamaz hale gelirse, bu cinayetin hesabını kim verebilir?

Hem bu dünyada hem öbür dünyada böyle bir suçun, günahın hesabı sorulmaz mı?

* * *

Soner Yalçın'la ilk kez yüz yüze, benden Özal hakkında görüş almak için randevu istediğinde tanıştım.

Yıl 2000 olmalı. Telefonda Özal hakkında bir program ve bir kitap hazırlığı yaptıklarını belirtmiş ve benle bir görüşme istediğini söylemişti.

Ben "Nasıl olsa benim düşüncelerimi kullanmazsınız, onun için boşuna konuşmaya gerek yok" diye reddettiğimde "Hayır. Ne derseniz aynen kullanacağız" diyerek beni ikna etmişti.

Uzunca bir konuşma yapmıştık.

Çok net anımsamıyorum ama galiba çekim de yapılmış ve konuşma Özal hakkında yayınlanan programda da kısmen kullanılmıştı.

Daha sonra Mehmet Ali Birand'la birlikte yazdıkları "The Özal" kitabı piyasaya çıktı.

Kitapta konuşmada söylediklerim kesintisiz olarak kullanılmıştı.

Efendi adlı kitapta da hem benim "Babam Oğlum Torunum" adlı kitabıma bir atıf yapmış, orada yazdıklarımı kullanmış, hem de ailem hakkında bilgi verirken iki yanlış yapmıştı.

Pek doğal olarak benim kitabımdan aldığı bilgi doğruydu:

Babamın küçük kız kardeşinin kocası Kenan Akmanlar, Menderes'in kuzeni oluyordu.

Yanlış bilgilerden biri, ailemize, bizle ilişkisi olmayan bir "Perihan yenge" iliştirmiş olmasıydı.

İkincisi ise dedem Raşit Efendi'nin Selanik'te görev yaptığı iddiasıydı.

Kitap çıkınca telefon ettim, iki yanlışı da belirttim.

Birinci düzeltmeyi hemen, ikinciyi ise ancak 83'üncü baskıda yaptı ve bana düzeltilmiş baskının 4.4.2010 tarihiyle imzalanmış bir kopyasını yolladı "Hocam! Öğrenciniz gerekli düzeltmeyi yapmıştır. Saygılarımla..." diye not düşerek.

Bana karşı her zaman saygılı ve sevgiliydi Soner Yalçın.

Tersi de olabilirdi:

Beni hiç sevmeyebilir, bana kızabilir, aleyhimde haberler ve yorumlar yayınlamış da olabilirdi.

Nitekim medyada öyle pek çok site ve insan var.

Odatv ise benim burada yayınladığım haftalık "Güncel" yazılarımı zaman zaman alıntılıyordu.

Bu alıntılar için teşekkür etmek için aradığımda, Barış Pehlivan ile telefonda tanışmıştım.

Odatv bu yazılarımı alıntılamayabilir, veya kötü niyetle alıntılayarak aleyhimde kampanyalar da açabilirdi.

Nitekim böyle yapanlar var.

Ama gerek Soner Yalçın'ın, gerekse odatv'in bana karşı bu tutumları hiç önemli değil.

Çok olumsuz da olabilirdi bunlar.

Bütün bunları niye yazıyorum?

Odatv ve Soner Yalçın için pek çok iddia dolaşıyor ortada.

Bunların bir bölümü yalan ve uydurma, bir bölümü gerçek.

Şimdi bu satırları okuyanlar ellerini vicdanlarına koysunlar ve düşünsünler:

Yalanlar da dahil olmak üzere, odatv ve Soner Yalçın hakkındaki bütün iddialar geçerli bile olsa:

Bu iddialara göre, başladığından dört yıl sonra Yalçın ve arkadaşlarının "Ergenekon" denilen dava çerçevesinde tutuklanmaları ne denli hukuka uygun bir davranıştır?

Bir televizyon kurmak, ana muhalefet partisi ile işbirliği yapmak, bazı kitapların veya belgelerin bir kopyasının bilgisayarlarda olması, bir internet haber sitesi sorumlularının terör örgütü üyesi sayılmaları, tutuklanmaları, hatta bırakın tutuklanmayı, yargılanmaları için yeterli midir?

* * *

Son söz olarak şunu da anımsatmak isterim:

Bugünkü haksızlık ve adaletsizliklerin, zulümlerin en büyük kötülüğü, yarınki hesaplaşmaların tohumlarını atması, toplumun normalleşmesini uzun süre için engellemesidir.

Bunu hiç hesaplayan, daha doğrusu yarını hiç düşünen yok galiba!

Yoksa yöneticilerimiz bu toplumun hiçbir zaman kavgadan, dövüşten kurtulmasını, barışa ve refaha kavuşmasını istemiyor mu?


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional