Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
8 Mart 2010
Dünya Kadınlar Günü ve Çarpıtılan Milli İrade Kavramı.
Bugün 8 Mart, "Dünya Kadınlar Günü".
Bütün ezilen, horlanan, ikinci sınıf muamelesi gören, erkeklere
göre daha zor iş bulan, daha düşük ücret alan, çalışan, çalışmayan,
kentli, köylü, genç, yaşlı tüm kadınlara kutlu olsun!
Türkiye Atatürk Devrimleri sayesinde İslam alemi içinde kadın
hakları konusunda tek ve bircik olan son derece seçkin bir yere sahiptir.
Siyaset, yargı, bilim, sanat, edebiyat, çalışma yaşamı alanlarında
çok seçkin ve başarılı kadınlarımızla övünüyoruz.
Ama bir de işin içyüzünü onlara sorun:
Bulundukları yere gelmek için ne bedeller ödemişler, ne haksızlıklara
uğramışlar ve hâlâ da uğramaktadırlar?
Atatürk Türkiyesi'nin, çağdaş insan hakları bağlamında kadın
hakları konusunda eriştiği ve hâlâ da yetersiz olan düzey bile geri
çekilmek isteniyor.
Bir yandan sınırlanan ve kısıtlanan insan hakları, bir yandan mahalle
baskısı, bir yandan siyasal ve ailevi baskılar, kadınları yeniden ikinci
sınıf vatandaş derekesine düşürüyor.
Tabii bütün bu oluşumların arkasında feodal toplum yapısı ve bu
yapıyı siyasette ve toplumda istismar eden bir siyasal güç, bu gücün
saptırdığı bir "Milli İrade" kavramı var.
İktidara bakarsanız, Milli İrade'nin tek temsilcisi kendileri.
Çünkü ne Anayasa'yı, ne yargıyı, ne de Meclis'teki muhalefeti dikkate alıyor.
Peki Meclis ne denli demokratik?
Milletvekilleri oraya halkın iradesiyle geliyor gibi görünüyorsa da,
kim onları gerçekten seçiyor?
Genel Başkan değil mi?
O zaman "Milli İrade" tek bir adamın iradesine indirgenmiş olmuyor mu?
Parti içi demokrasinin olmadığı, milletvekillerinin Genel Başkan'ın
iradesiyle seçildiği bir Meclis "Milli İradeyi" ne kadar temsil edebilir?
Üstelik öyle bir Genel Başkan ki, Cumhurbaşkanlığı da denetiminde.
Ayrıca herkes biliyor ki, Yürütme ve Yasama arasındaki "kuvvetler
ayrımı" da sadece lafta.
İktidar partisinin Genel Başkanı hem Yasama'ya hem de Yürütmeye zaten hakim.
Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı da denetime girince dışarda bir
tek yargı kalıyor.
Şimdi "Anayasa reformu" adı altında o da siyasetin denetimine sokulmak
isteniyor.
Üstelik de saptırılmış bir Milli İrade kavramına sığınılarak.
Demokrasi adına, çoğunluk baskısı devreye sokulmak istenerek.
|
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 5 Haziran 2023