Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

5 Nisan 2010

Merkel'in Açık Sözlülüğü ve Soner Yalçın'ın Kaleminden Ermeni Soykırımı.

Alman Şansölyesi Angela Merkel açık sözlü bir politikacı.

Türkiye ziyaretinde açık açık, Türkiye için tam ortaklık istemediklerini ve İmtiyazlı Ortaklık düşündüklerini söyledi.

Gerçi bunu "Ahde Vefa" (Pacta Sunt Servanda) ilkesine dayalı olarak yaptı ve pek çok kişiyi, bu arada beni de kızdırdı.

Çünkü eğer Türkiye ile AB ilişkileri "Ahde vefa" ilkesine göre ele alınacaksa, ilişkilerin her safhasında Türkiye'ye "Tam Ortaklık" çerçevesinde yaklaşıldığı açıkça ortaya çıkar ve bu ilkeye göre bugün de bunun geçerli olması gerekir.

Oysa Merkel, hem bu ilkeyi dile getirdi, hem de Türkiye'nin statüsünün değişmesini istediklerini belirtti.

Yani tarih, politika ve mantık bakımından yanlış bir yol izledi.

Ama tarihsel perspektif açısından hem AB'deki hem de Türkiye'deki değişimleri doğru çözümledi ve tezini gerekçelendirdi.

Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye-AB ilişkileri, Almanya-Fransa çizgisinde, "Tam Ortaklık" hedefinden "İmtiyazlı Ortaklık" hedefine doğru kaydırılmak isteniyor.

Zaman içinde bu gerçekleşir mi bilemem.

Bildiğim tek şey, gerek Türkiye'nin gerekse AB'nin sanki böyle bir gelişme olmamış gibi ikiyüzlü bir politika izlemeleri ve Merkel'in, bu hedef değişikliğini hiç dolandırmadan tam bir dürüstlükle dile getirmiş olmasıdır.

Bu anlamda hem Türkiye'deki hem de AB'deki politikacıların maskesini düşürmüş olmaktadır.

Bunun için Almanya Şansölyesini kutlamak isterim.

Dün Hürriyet'te, Soner Yalçın, Türkiye'ye dayatılmak istenen Ermeni Soykırımı iddialarını, Merkel'in ziyareti dolayısıyla, Almanların Türklere ilişkin eğitim politikası ile mukayese ederek, Almanya'da bir Türk lisesi açılması önerisiyle ilişkilendirip son derece ilginç bir belge açıkladı.

"Ermeni soykırımı'nı Merkel nasıl yalanladı" başlığı taşıyan yazısında şunları belirtiyordu Yalçın:

Şansölye Angela Merkel'in Türkiye ziyareti, Almanya'da Türk lisesi açılmasına izin verilip verilmeyeceği tartışmaları gölgesinde geçti.

İyi de oldu. Çünkü bu tartışmaların sözde "Ermeni soykırımı" ile yakından ilgisi var.

Nasıl mı? "Ermeni soykırımı" denince herkesin aklına neredeyse sadece 24 Nisan 1915 tarihi geliyor! Gelin sizi bu tarihten beş ay sonrasına, 2 Eylül 1915'e götüreyim. "Soykırım yaptı" denen İttihatçılar bakın o gün neyin altına imza attı?..

...Bakalım Osmanlı nasıl "soykırım" yapmış?!

"Türkleştirme politikaları uyguladı" diye bugün sürekli dinciler ve liberaller tarafından aşağılanan İttihatçılar, Almanya Şansölyesi Merkel'den ilerici miymiş?

"Soykırım" iddiasını boşa çıkaran mevzuat:

Tarih: 2 Eylül 1915.

Geçici "Tehcir Kanunu"ndan beş ay sonra...

Yani Anadolu'da Ermenilere zulüm yapıldığı o günlerde...

Maarif Nezareti (Eğitim Bakanlığı) "Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi" yayınladı.

Bu talimatname Türkiye'deki özel okulların mevzuatını yeniden düzenlemek amacıyla çıkarıldı.

Diyeceksiniz ki savaş sırasında böyle bir eğitim-öğrenim talimatnamesi çıkarılmasının gizli bir amacı mı vardı? Hayır, gizli maksatlar filan yoktu. Talimatnameden tam 1 yıl önce İttihatçılar, Osmanlı'nın kanını emen kapitülasyonları kaldırmıştı.

Kapitülasyonların kaldırılması yabancı okulların hangi mevzuata tabi olacağı konusunda karışıklığa neden oldu.

İşte "Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi" bu sorunu ortadan kaldırmak için çıkarıldı.

Şimdi gelelim bu talimatnamenin içeriğinde neler olduğu konusuna: Bu konu çok önemli. Hani deniyor ya "İttihatçılar Türkleştirme politikaları güttü" ya da "Ermenilere soykırım yapıldı!"

Bakınız...

Bilindiği gibi eğitim, asimilasyon ya da soykırım politikalarında "turnusol" kâğıdı işlevi görür. Yani bir ülkenin eğitim-öğretim mevzuatına bakarak, o ülkede ne derece "öteki"leştirme siyaseti yapıldığını anlayabilirsiniz.

Peki, o savaş koşullarında "tehcir kanunu" çıkaran, "Türkçülük" yaptığı iddiasıyla sürekli kötülenen ve yaşanılan birçok sorunun müsebbibi görülen İttihatçıların, eğitim mevzuatının nasıl olmasını beklersiniz? Örneğin, "Okullarda öğrenim dili Türkçedir, dersleri de Türkçe öğretmenleri verir" gibi bir eğitim mevzuatları olabilir mi?

Hayır, hiç öyle değil.

Talimatnamenin 6'ncı maddesi diyor ki:

Her yabancı ve Osmanlı cemaati kendi dilinde eğitim yapar. Ancak bu okullar Osmanlı'nın resmi dili Türkçeyi de öğretmek zorundadır.

Türkçe dersinin, ilkokullarda 4, orta ve liselerde 2 saatten az olmama şartı vardı.

Talimatname yabancı okullara ve cemaat okullarına ayrıca bir ek "ödev" daha verdi:

Osmanlı tarihi ve coğrafyası ders olarak okutulacaktı. Ama bunu kendi dillerinde yapacaklardı.

Peki gelelim bir başka ayrıntıya, bu okullarda dersleri kim verecekti:

Ermeni okullarında Ermeni öğretmenler, Rum okullarında Rum öğretmenler, Yahudi okullarında Yahudi öğretmenler!

Talimatnamenin 26'ncı maddesine göre, bu öğretmenleri de Yahudi, Rum, Ermeni cemaatlerinin ruhani liderleri seçecekti. Onun onayı olmadan hiçbir Yahudi, Rum, Ermeni öğretmenlik yapamayacaktı.

Bir daha anımsatmak isterim: Tarih 2 Eylül 1915.

Ve beş ay önce Tehcir Kanunu çıkaran İttihatçıların "soykırım" yaptığı iddia ediliyor!

Bu satırlardan sonra Yalçın şöyle devam ediyor:

Yahu böyle bir talimatnameyi bugün Merkel bile çıkaramıyor!

Maarif Nazırı sürgüne gönderildi

Hadi gelin şimdi yüksek sesle düşünelim:

Deniyor ki Osmanlı "soykırım" yaptı!

Bu nasıl soykırımdır, bir yanda "soykırım" yapacak ve diğer yanda Ermenilerin kendi dilinde eğitim yapmasına, öğretmenlerinin Ermeni olmasına olanak verecek. Tarihte bu hiçbir "soykırım" tanımına uymamaktadır.

Böyle bir eğitim mevzuatı olan bir iktidar, Ermeni cemaatine nasıl "jenosit" uygulamak ister? Bırakın jenosidi, homojen bir ulus hedefleyenler, böyle bir talimatname çıkarır mı?

Ağızlarından "soykırım" sözcüğünü düşürmeyen -bırakın Batılıları- bazı Türk tarihçiler bu gerçeği nasıl inkâr eder?

Bu bizim, "soykırım" değirmenine su taşıyan "diaspora tarihçileri", soykırım suçlusu Almanya'nın, İttihatçılardan bile geride olduğunu görmüyor mu?

İttihatçıların çıkardığı "Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi", bugünün Alman eğitim mevzuatına göre, halkları daha birleştirici politika amaçlamıyor mu?

Başta yazdığım gibi, tarihi, siyasetin oyuncağı haline getirdiler.

Öyle ki, "anayasal vatandaşlık" gayesiyle eğitim talimatnamesi çıkaran Dahiliye Nazırı Şükrü Bey'i, İngilizler "Ermeni kıyıcısı" diye Malta'ya sürgüne gönderdi.

Ve bugün bilindiği gibi "soykırım" yalanının mucidi İngilizlerdir.

Dört gün önce İngiltere Lordlar Kamarası'nın "soykırım" iddialarını oylayıp reddetmesinin politik olarak belki önemi vardır, ama tarih açısından hiçbir değeri yoktur. Lekelidirler.

Ve biz, İngiliz ya da Alman olsun, bu tür Batılı politikacıların ikiyüzlülüklerinden bıktık, yorulduk artık...

Doğrusu, bu belgeyi ben de bilmiyordum.

Soner Yalçın'ı bu yazısından dolayı kutlarım.

Bakalım Türkiye'ye soykırım suçunu dayatma çabasının içteki ve dıştaki şampiyonları Soner Yalçın'ın bu tespitini nasıl karşılayacak?

Tevil yoluna mı sapacaklar, yoksa tümden görmezden mi gelecekler?

Ama eminim ki, tarihsel gerçekleri içte ve dışta savunan yerli ve yabancılar bu belgeyi dikkate alacaklardır.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional