Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
21 Kasım 2005
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Ulema" İfadesi Sadece Bir Niyetin değil, aynı zamanda "Türban" Olayının Tarihsel Sürecinin de Açığa Vurulması Anlamını Taşıyor.
Başbakan Erdoğan'ın "Türban" konusunda, AİHM üst
mahkemesinin kararını eleştirirken, yüksek öğrenim kurumlarındaki
türban yasağını onaylayan mahkeme yerine "Ulemaya"
başvurulmasını önermesi sadece "toplumun hukuk düzeni" açısından,
"Ulemayı" mahkemelerin önüne koyarak, kafasındaki "İslami şeriat"
düzeninin açığa vurması anlamını taşımakla kalmıyor.
Başbakan'ın bu ifadesi aynı zamanda "türban" eyleminin, "aşağıdan yukarı" bir "özgürlükçü toplumsal hareket" değil, tam tersine, "yukardan aşağı, İslami bir dayatma" olduğunu da ortaya koyuyor.
Çünkü Başbakan'ın sözleri, türban takanların bu davranışlarının
bir toplumsal gelenek olarak değil, "fetva" niteliği taşıyan bir
İslami görüşün gençlerimize baskı biçiminde aktarılmasıyla ortaya
çıktığının da ipuçlarını veriyor.
Türkiye'de, 1960'lı yılların sonuna kadar böyle bir sorun yoktu; sorun İmam-Hatip okullarının yaygınlaştırılmasıyla, bu okullarda kızlarımıza başlarının örtülmesinin gerekli olduğunun öğretilmesiyle, bu çocuklar üniversite kapılarına geldiğinde ortaya yıktı.
Tabii bu "yukardan aşağı, eğitim olayının" ardında bugünkü AKP'nin kökenlerini oluşturan Milli Selamet-Refah Partisi çizgisinin siyasal desteği de vardı.
İşte Başbakan "Ulema karar vermeli" ifadesiyle, türban olayının
ardında yatan "İslami dayatmanın" niteliğini de açıklamış bulunuyor:
Türban sorunu, tarihsel süreç içinde, 1960'dan sonra oluşan özgürlük ortamında, İslamcı "Ulemanın" fetvalarıyla topluma "yukardan aşağı dayatıldı".
Tabii böyle bir sürecin zorunlu olarak laiklik temeline dayalı demokratik bir toplumda kabul edilmesi olanaksızdı.
Nitekim, türban önce idare tarafından yasaklandı, sonra Türk mahkemeleri ve en sonunda da Anayasa Mahkemesi tarafından bu yasak onaylandı.
AİHM üst mahkemesinin kararı, uluslar arası mahkeme sürecininin de ikinci aşamasını ve sonunu vurguluyor:
Demokratik bir toplumda dinsel simgelerin kullanılması, o simgeleri kullanmayanlara karşı bir baskı ve tehdit oluşturuyor: Hele hele bu simgeler çoğunluğun inancına dayalı olarak savunuluyorsa, yani ufukta bir çoğunluk diktatörlüğü tehdidi varsa.
İşte Başbakan'ın "ulemaya başvuru önerisi", hem bu tehdidin
ifadesi, hem de bu tehdidin oluşumundaki tarihsel sürecin, "ulema
dayatmasının" açığa vurulması anlamını taşıyor.
|
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 17 Mart 2025