Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

10 Haziran 2002

Cumhurbaşkanı Sezer'in başkanlığında, Avrupa Birliği konusunda yapılan liderler zirvesinden çıkan sonuçların çözümlemeleri, partilerin AB politikaları üzerinde odaklaştığı için, partilerarası ilişkilerde ve partilerin genel siyasal tutum ve davranışlarındaki belirgin özellikler fazla tartışmaya açılmadı.

Oysa partiler bazında tek tek yapılacak gözlemler oldukça ilginç sonuçlar ortaya koyuyor

DSP açısından Ecevit'in artık aktif siyasete devam edemeyeceği ortaya çıktı. Bu sonuç tabii DSP kadar Hükümeti ve Türkiye'yi de ilgilendiren bir gerçek.

İşin acı yanı DSP'de Ecevit sonrasının ne olacağı ve hükümetin de geleceği belirsiz. Ecevit'lerin dışa kapalı otokratik liderlik anlayışı, partiyi de Türkiye'yi de Ecevit sonrası için bir belirsizliğe ve bir kargaşa içine sürüklemiş görünüyor.

Akla en yakın gelen senaryo, Ecevitlerin işaret edeceği zayıf bir lider adayının genel başkan olamaması ya da olursa bile bunu götürememesi ve parti içi dinamiklerin yeni ve güçlü, örneğin Cem gibi bir adayı genel başkanlığa getirmesi olabilir.

DYP açısından durum tam bir komedi. Çiller'in neyi niçin protesto ettiği anlaşılamayan davranışı sonucu bu zirveye katılmaması, DYP'nin, MHP karşısında, iç politikaya dönük kozlarını elinden kaçırmama fırsatçılığı olarak düşünülebilir.

Daha açık bir deyişle, AB'den yana açık seçik bir tavır koyan Çiller, zirvede MHP'nin AB'ye karşı çıkacağını bildiği için, tabanda bu partinin oylarına göz diktiğinden, toplantıya katılıp, AB taraftarı tutum sergileyerek MHP seçmenine yönelik olarak "AB karşıtlığı" kozunu yitirmek istemedi.

Sonuçta Çiller, DYP'nin iç ve dış politikadaki ağırlığını zedelemiş oldu. Ayrıca zaten tarihsel olarak verdiği sözlere aykırı davranışlar yapan siyasal kimliğini bir kez daha herkese anımsatarak, yeniden yara aldı.

MHP, şimdiye kadar üstü örtülü bir biçimde sürdürdüğü şöven-milliyetçi siyasal tutumunu bu kez açığa vurdu. Böylece hem AB karşıtlığı ortaya çıktı, hem de seçim yatırımı yaptığı anlaşıldı.

Türkiye-AB ilişkilerini iç politikadaki oy arayışları adına torpillemesi pek çok kişinin tepkisini çekti ama bence tepkiler haksız: Politika niçin yapılır ki? Oy toplamak, yani seçmenin görüşlerini yansıtmak için değil mi?

AKP ve SP ise kendi İslamcı çizgilerinde, değişen dünya konjonktürü bakımından tutarlı davrandılar.

Eskiden "Batı klubü" adı altında karaladıkları AB, artık neredeyse şeriatçıların güvencesi haline gelmiş görünüyor bu partiler tarafından.

Tabii bu görüşlerinde yanılıyorlar ama, yine de demokratik özgürlüklerden yana bir tutum sergilemeleri kendileri açısından da Türkiye açısından da bir kazanç. Farkında olmadıkları husus, Avrupa siyasal kültüründe de demokratik özgürlüklerin bu özgürlükleri yok etmek için kullanılamayacağı.

Bence zirveden en kârlı çıkan parti ANAP. Yolsuzluk dedikodularının ve kötü yönetimin yıprattığı bu parti, bütün bu belirsizlikler içinde AB'den yana net bir tavır sergileyerek Avrupa Birliği yandaşlarının sempatisini topladı.

Peki bütün bu çözümlemeler ne gösteriyor?

Türkiye'de siyasetin doğrultusu yani iktidarın niteliği değişecek.

Nereye doğru?

Onu çağdaş müneccimlere yani yıldız falı bakan astrologlara sormak gerek.

Ama bir husus kesin: ekonomisi tümüyle dışa bağımlı hale gelmiş olan Türkiye'de, ekonomik bunalımı aşmak için, bu belirsizlikler içindeki siyasetin biraz daha dışa bağımlı hale geleceği açık.

Dervişi izleyelim.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional