Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

DIŞİŞLERİ BAKANININ ULUSÇULUKLA HESAPLAŞMASI
 

17 Eylül 2012 tarihinde Hürriyet'te Cansu Çamlıbel'in Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile yaptığı bir röportaj yayınlandı.

Konuşmanın başlığı 'Ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi' biçiminde verilmişti.

Bu konuşmada söylediklerini eleştireceğim için, Davutoğlu'nun sözlerinin bağlamından saptırılmaması için önce bu röportajın genelini özetleyeyim:

Sorulan sorulara göre, önce Suriye'den gelen mülteciler için kurulan kampların insani amacına ve bu organizasyonun güçlüğüne işaret ediyor.

"Apaydın Kampı ile ilgili açık bir provokasyon var" diyor; kamplardaki askeri komutanların kimliğinden dolayı CHP'li milletvekillerine giriş izni verilmediğini belirtiyor.

Daha sonra Beşar EsadMiloseviç'e benzetiyor ve Türkiye'nin dış politikasını, Yeni Osmanlıcılık yaklaşımını eleştirenleri Esad'a destek vermekle suçluyor.

Bosna'daki katliama karşı çıkmasından dolayı Deniz Baykal'ı övüyor; "Sayın Kılıçdaroğlu ideolojik akrabalığı nedeniyle Suriye halkının karşısında Esad'ın yanında yer alıyor" diyor ve Sosyalist Enternasyonal'de CHP'nin tutumunu eleştiriyor.

Sünnicilik yaptığı iddialarına karşı "Sünnicilik bizim siyasi kültürümüzde yok" diye yanıt veriyor.

Dış politikanın kendi çizgisinde olduğunu reddediyor, izlenen çizgiyi AKP'nin genel politikasına mal ediyor; Suriye, İran, İsrail, NATO, füze savunma sistemi politikalarını savunuyor.

Dış politikayı eleştirenleri, bir "koroya" benzetiyor ve kötü niyetli olmakla suçluyor, gençlik hayallerindeki Türkiye'den dem vuruyor, Balkanlardan Orta Asya'ya kadar yayılan bir "Yeni Osmanlıcılığı" da gençlik rüyası olarak sahipleniyor.

Dış politikaya, kendisine karşı yöneltilen eleştirileri "Haysiyet cellatlığı" olarak niteliyor; istifayı düşünmediğini, bakanlığa ısrar üzerine geldiğini belirtiyor.

Doğu-Batı sentezine bağlı, özgür ve müreffeh bir Türkiye özlemini dile getiriyor, ılımlı İslam tanımını reddediyor.

Bundan sonra ulusçuluk konusuna giriyor:

"19. yy ideolojisi olan ulusçuluk Avrupa'da feodalite ile bölünmüş yapıları bir araya getirip ulus devletleri doğurdu. Bizde ise tarihten gelmiş organik yapıları dağıtarak geçici ve suni karşıtlıklar ve kimlikler ortaya çıkardı. Hepimizin bu ayrıştırıcı kültürle hesaplaşma zamanı geldi." diyor ve devam ediyor:

Evet. Bununla hesaplaşma zamanı gelmiştir. Herkesin toplumsal kültürel kimliği, dili başlı başına insanlık birikimi açısından değerlidir. Ama bu bölünme değil birleşme vasıtası olarak değerlendirmeli ortak aidiyet bilincini güçlendirecek şekilde yorumlanmalıdır. İki yüzyıl önce şehirlerimizde mahallelerimizde iç içe yaşayan Türkler, Ermeniler, Araplar, Rumlar, Arnavutlar ve daha bir çok farklı etnik ve dini kimlik bugün bu organik yapıdan koparılmış durumda. Yeni kopuşlara izin vermememiz gerek.

Bu bağlamda Kürt sorununu da şöyle görüyor:

"Kürt sorunu iki temelde ele alınabilir. Tarihin derinliğine kadar giden kadim birliktelik ve modern bir devletin eşit vatandaşları olma bilinci ve hakkı. Bugün ortak aidiyetimizin temeli bu iki esastır.

Yani tarihdaşlık ve vatandaşlık. Birincisini PKK sarsmaya çalıştı. İkincisi ise 12 Eylül yönetimi ve sonrasında yapılan hatalar sebebiyle sarsıldı. Birincisinden kastım, kadim beraberlik PKK'nın ayrıştırıcılığıyla sarsılıyor. 12 Eylül dönemi başta olmak üzere geçmişte yapılan yanlış uygulamalar, eşit vatandaşlık temelinde olması gerekenlerin yapılmaması da bir travma yaşattı. Şimdi bizim siyaset anlayışımız bir yandan bu kadim birlikteliği tahkim etmeyi, diğer yandan devletin eşit vatandaşları bilincini de özgüvenini de tüm vatandaşlarımıza vermeyi amaçlıyor. Bu iki unsur temel alınarak her türlü fikir tartışılabilir." diye devam ediyor.

Daha sonra bunun bir zihniyet sorunu olduğunu ve bütün bölgeyi etkilemesi için Türkiye'nin öncülük etmesi gerektiğini söylüyor.

Kürt sorunun çözülmesi için ortak komisyonun yararına işaret ediyor.

BDP milletvekillerinin Meclis ile terör arasında tercih yapması gerektiğini belirtiyor.

Akademik hayata duyduğu özlemi dile getiriyor.

Kendine ait 24 saati olsa "Zihnimin, ruhumla bulaşabileceği bir ortamda aralıksız tefekkür ve muhasebe yaparım" diyerek konuşmayı bitiriyor.

* * *

Sevgili okurlarım, farkındayım, bu yazı biraz "Davutoğlu için tanıtım yazısı" gibi oldu ama kendisini eleştireceğim için, akademik kökenli bir bakana haksızlık etmemek kaygısıyla bunu yapmak, yani konuşmayı aslına uygun olarak özetlemek zorundaydım; siz bununla da yetinmeyin, Hürriyet'ten, röportajın aslına bakın...

Arkası Cumartesiye!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional