Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

DERSİM-TUNCELİ OLAYI
 

Bir isyan mı...

Bir katliam mı?

* * *

Osmanlı döneminde bile merkezi otoriteye direnmiş bir feodal geleneğin devamı mı...

Cumhuriyet'in ürettiği yapay bir sorun mu?

* * *

Etnik ya da mezhepsel, uluslaşmaya karşı feodal bir direniş mi...

Merkezi otoritenin gücünü gösteren bir operasyon mu?

* * *

Emperyalizmin bir oyunu mu...

Bağımsız bir yeni devlet kurulurken yapılan zorunlu bir harekât mı?

* * *

Bir Kürt isyanı mı...

Bir Alevi isyanı mı...

Bir aşiret isyanı mı...

Devletin bir kışkırtması mı?

* * *

Ortadoğu petrollerine ilişkin bir olay mı...

Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı girişilen bir eylem mi?

* * *

Atatürk'ün haberi var mıydı...

Sadece bir İsmet Paşa operasyonu muydu...

Bir askeri operasyon olduğuna göre Mareşal Fevzi Çakmak asıl sorumlu değil miydi?

* * *

Doğrudan bir İngiliz kışkırtması mıydı...

Fransızların da parmağı var mıydı...

Yoksa bütünüyle yerel midir?

* * *

Askeri bir harekât zorunlu muydu?

Sorun, barışçı yollarla çözülemez miydi?

* * *

Sevgili okurlarım, aslında tarih ve belgeler bütün bu soruların yanıtlarını veriyor...

Benim de, pek çok kişi gibi, bütün bu sorulara verilebilecek yanıtlarım var...

Ama ben ne dersem diyeyim, kim ne derse desin, belgeler, anılar ne gösterirse göstersin, tartışmalar bir türlü bitmiyor...

Zaman zaman da Başbakan'ın göndermeleriyle, yeniden siyasal gündemin başına oturuyor.

Bu tartışmalar neden bitmiyor...

Neden yakın geçmişe ilişkin ve hemen hemen tümüyle belgelenmiş ve belgeleri yayınlanmış bir olay üzerinde bir türlü anlaşma sağlanamıyor?

Bu sorunun üç yanıtı var:

Birincisi, olay, güncel politika açısından irdeleniyor ve kullanılıyor.

Bir başka deyişle AKP'nin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ağzından dillendirdiği, "Cumhuriyetle hesaplaşma" "Atatürk döneminde yapılanları küçümseme", "CHP'yi, Tek Parti Dönemi uygulamaları ile vurma" gibi politikalarına alet ediliyor.

Oysa bir olayı, meydana geldiği dünya ve ülke koşullarını dikkate almadan anlayamazsınız, irdeleyemezsiniz ve kullanamazsınız...

Hele hele güncel politik ideolojinize, programınıza ve stratejinize göre yorumlamaya kalkarsanız, tümüyle çarpıtırsınız.

İkincisi, dünya değişti, "dünyanın ruhu", bütünlükçü ulusal devlet kimliğinden, etnik ve dinsel mikro milliyetçiliğe dayalı parçalanmaya dönüştü.

Bir başka deyişle artık ulusal kimlikler, sınıfsal kimlikler değil, mikro düzeydeki ırk, milliyet, din ve mezhep kimlikleri öne çıkarılıyor, bir anlamda ulusal devletler parçalanmaya teşvik ediliyor.

ABD'nin Ortadoğu politikası da, evrensel düzeydeki bu eğilimi Ortadoğu ve Türkiye özelinde ayrıca destekliyor.

Üçüncüsü ise, Türkiye'nin, demokrasi ve insan hakları eksikliğinden kaynaklanan ve tarihten gelen iki sorunu, Kürt sorunu ve Alevi sorunu, hâlâ güncel, hâlâ önemli kırılma noktaları oluşturuyor, (üstelik bir de PKK terörü var) bu tartışmalar bu nedenle geçerli bir zemin buluyor.

* * *

Sevgili okurlarım, bu yazıyı da "Türkiye'nin Sorunu" bağlamında yazdım.

İşaret etmek istediğim nokta, bugün önümüzde duran "Türkiye'nin Sorunu" konusunun ne denli karmaşık ve ne denli eskiye dayandığıdır.

Ama on yıldır Türkiye'yi yöneten AKP'nin genel politikalarının ve ideolojisinin, bu sorunu çözmek yerine keskinleştirdiği açıktır.

Bu, sadece politikalarının ve ideolojisinin yanlış olmasından değil, aynı zamanda AKP'nin toplumun kaldırabileceğinden daha farklı ve çok daha zorlayıcı hedeflere yönelmesinden...

Çok sık zig zag yapmasından...

Her ilan ettiği ve birbiriyle pek de tutarlı olmayan değişik politikalardan sonra da, kendisine karşı eleştiride bulunanları "hainlikle" suçlamak gibi son derece sert ve otoriter söylemler kullanmasından kaynaklanıyor.

Elbette bütün bunlara bir de yargıdaki ve ordudaki depremi, hapishaneleri dolduran "yargılanma aşamasındaki" insanları ve tırmanan PKK terörü ile PKK'nın değişen "devlet söylemi" ve "alan hakimiyeti" stratejilerini eklerseniz, "Türkiye'nin Sorunu" niçin çözüleceğine, gittikçe ağırlaşıyor daha iyi anlaşılır:

Sanki sorunu yaratanlar da çözecek olanlar da, çözümden yana değil, çözümsüzlükten yana bir strateji izliyor!

Not: Pazar günkü Gülizar Erman hakkındaki yazım üzerine, ailenin bir çok bireyinden, olayın gerçek olduğuna ilişkin mektup aldım. Dilerim Yargıtay aşamasında adalet yerini bulur!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional