Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
PARTİ KAPATMAK, MİLLETVEKİLİ TEVKİF ETMEK: GEÇMİŞTE NE OLDU
5 Eylül 2012 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP'nin genişletilmiş grup toplantısında uzun bir konuşma yaptı ve BDP'yi PKK ile özdeşleştirerek "Yargıya zaten gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor, biz de Parlamento'da gereği neyse onu yapacağız." dedi. Aslında konuşma çok uzun. Pek çok konu içeriyor, özellikle muhalefete yükleniyor ve terörün doğrudan AKP'yi hedef aldığını belirtiyor. Dikkat çeken bir üslup: Türkiye'nin sorunları karşısında Erdoğan'ın genel tavrını adeta bir "öfke" parantezi içinde açıklıyor. Ben, bir süredir sürdürdüğüm "Türkiye'nin Sorunu" yazıları açısından, konuşmanın sadece BDP'ye ilişkin bölümünü yorumlamak istiyorum: Aslında tüm kamuoyunun gördüğü BDP-PKK ilişkilerini onun görmemesi olanaksız; ayrıca elinde hiç kuşkusuz bizim bilmediğimiz başka bilgiler de vardır. Bu açıdan BDP ile PKK'yı özdeşleştirmesine şaşmamak gerek. Bu teşhisten sonra önerdiği çözümün, BDP'nin kapatılması, ya da milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak cezalandırılması yönünde olduğu anlaşılıyor. Erdoğan'ın bunu ifade ediş tarzı de sorunlu... Örneğin dün, Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet'teki köşesinden soruyordu: "...Yasama onda, yürütme onda, yargı onda! Türkiye'de AKP'nin yeniden düzenlediği yargı erkinin "hal-i pür melâli" malûm... Onun için bu nokta üzerinde fazla durmadan, işin siyaseten sonuç verici yönüne bakmak istiyorum... Elbette bakacağımız laboratuar tarih, hem de çok yakın tarih; 1990'lar! Erdal İnönü'nün liderliğindeki SHP, 1989 yılında Paris'te yapılan Kürt Konferansı'na katılmama kararı almıştı. Bu karara karşın konferansa iştirak eden Kürt kökenli milletvekilleri partiden ihraç edilmişlerdi. HEP adlı partiyi kuran bu grup, 1991 genel seçimlerine yine SHP'den katılmak istedi... Kürt politikacılar, İnönü'ye kendi partilerinden ayrılarak yeniden SHP'li olmayı arzuladıklarını, HEP'in kapatılmasını önereceklerini belirttiler. Bu sözlerin samimiyetine inanan İnönü, bu gruptan 22 kişiyi Meclis'e taşıdı, çünkü anılarında da açıkça belirttiği gibi, "Kürt kökenli milletvekillerinin ayrı bir partide değil de SHP'de bulunmalarının sorunların çözümüne yardımcı olacağını" düşünüyordu. Ana ne yazık ki bu 22 milletvekili Meclis'te "milletin vekili gibi" değil, ayrılıkçı bir biçimde davrandı, bir süre sonra da SHP'den istifa edip DEP'i kurdu... Sonunda Başbakan Çiller'in girişimiyle, bir bölümünün dokunulmazlıkları kaldırılıp (Erdal Bey dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda "red" oyu vermişti) tevkif edildi... Verdikleri sözü tutmamışlardı, bu nedenle de İnönü'nün çabası başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Böylece, o sırada, en azından "neyin olamayacağı" görüldü. Ben Erdal Bey'in "aldatılmış" olmaktan dolayı ne kadar büyük bir üzüntü duyduğunu, çok yakınında bizzat yaşayarak gördüm! Şimdi hem İnönü'nün başarısızlıkla sonuçlanan çabasının hem de milletvekillerinin hapse atılmasının üzerinden yirmi yıl geçti... Hangi noktadayız? Yirmi-otuz yıl önceye döndük! O zaman da yazdım, söyledim, şimdi de yazıp söylüyorum: Bir terör hareketi, tutarlı bir ideolojisi ve uluslararası desteği varsa, hele hele bu destek komşu ülkelerden geliyorsa, hiçbir zaman bitirilemez! AKP iktidarını da bu yüzden eleştiriyorum: İdeolojik olarak kamplaşmayı teşvik ediyor, uluslararası desteği ise sınırlarımız boyunca yayıyor. Üstelik de terörle mücadele eden ordunun yapısını ve moralini bozuyor! |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 2 Aralık 2024