AYDINLANMA
EMRE KONGAR
ATSUSHİ MİYAZAKİ, CAN KIRAÇ VE ATATÜRK
Atsushi Miyazaki Japonya'dan Erciş'teki deprem enkazının
altında kalanları kurtarmaya geldi, ihmalimizden dolayı ikinci bir
depremin enkazının altında kalarak öldü.
İsmet Berkan'ın sözcükleriyle "Bizim, 'Dış kaplamalarını
sökseydik mal sahibine maddi külfeti olurdu, o yüzden hasar olup
olmadığına üstten baktık' zihniyetli görevlilerimizin kurbanı
oldu".
* * *
Van'da bine yakın vatandaşımızı öldüren şey, deprem değil "zihniyettir"!
Bakın yine Berkan o "zihniyeti" nasıl anlatıyor:
"Sabah deprem yardımı koordinasyonuyla görevli Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalay, yanında Enerji Bakanı Taner Yıldız ve Van Valisi ile
birlikte enkazın başına gelirken, bir grup Vanlı depremzede
'Vali istifa' diye bağırıyor.
Beşir Atalay, 'Durun bir dinleyin' diyor, belli ki valiyi
savunacak. Ama küçük kalabalığın dinlemeye niyeti yok, onlar
bağırmak istiyor. Atalay dönüp arkasını gidiyor, talihsiz bir el
işaretiyle. O üç adım yürüdükten sonra polis kalabalığa coplarla
girişiyor.
El insaf. Biraz vicdan.
Polisin ilk müdahalesini kalabalığın taş atması izliyor. Onu polisin
biber gazı kullanması.
Gaz, enkazda arama kurtarma yapan ekipleri de etkiliyor. Aşağıda
canıyla savaşanlar için çok değerli dakikalar bu yüzden uçup gidiyor.
Bu vicdansızlığı izah edecek kelime bulmakta zorlanıyorum.
Kelimeler kifayetsiz."
* * *
Erciş depremi, Türkiye'deki başka depremleri gündemden düşürüyor...
Oysa bu depremler son kalan özerk kurumları da yıkıyor:
Ne Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, HSYK kalıyor...
Ne Türkiye Bilimler Akademisi, TÜBA...
Ne de İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İMKB.
Yargı da bilim de borsa da siyasal iktidarın emrinde artık!
* * *
Türkiye Cumhuriyeti bu zihniyete layık değildir.
Kuruluşundaki asıl zihniyeti, Can Kıraç'ın yolladığı
10 Kasım mektubunun bir bölümünde buluyoruz:
"Ben Cumhuriyet ilkeleriyle büyüdüm...
...Son günlerde, arkadaşlarım bana soruyorlar: 'Sen Beyaz Türk müsün?'
Cevabım kısa ve kesin oluyor: Ben kendimi evvela Türk olarak kabul
ediyorum. Çocukluğumdan bugüne hayatımı Cumhuriyet döneminde yaşadım.
Cumhuriyet'i anlamaya ve özümsemeye çalıştım, niye kendimizi; Beyaz Türk,
Türk, Kürt, İslamcı, Alevi, Sunni diye sınıflıyoruz? Siz gene de
soruyorsanız, söyleyeyim; Ben hem Türk'üm hem de Atatürkçü'yüm.
Bugün, Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 73. yılında , O'nun bize
armağan ettiği Manevi Mirasını sizinle paylaşıyor ve bu mirasa sahip
çıkmanızı diliyorum:
'Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir
donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim
ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve
köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi,
fakat asla ödün vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik
edeceklerdir. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin
mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla
değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini
inkâr etmek olur. Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve
başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler,
bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi
mirasçılarım olurlar.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK"
|