Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

SİYASET VE STOCHOLM SENDROMU II
 

Öyle anlaşılıyor ki CHP'de seçim sonuçları tartışılırken beyin fırtınalaması sırasında yarı şaka yarı ciddi "Stockholm Sendromu" da konuşulmuş.

Vay efendim, sen misin bu sendromu siyasal çözümleme sırasında kullanan:

Ne kadar iktidar sözcüsü, dalkavuk yazar, yandaş tartışmacı varsa hepsi birden CHP'ye saldırdı.

Bu "halka saygısızlıkmış", "tepeden bakmaymış" vs. vs.

Pek doğal olarak milyonlarca seçmenin oy tercihi tek bir faktöre indirgenemeyeceği için, Kılıçdaroğlu da haklı olarak bu konuda kesin bir tavır koymadı, sadece konunun şaka yollu konuşulduğunu belirtmekle yetindi.

Konu kapanıp gitti...

Ama medyamızın üç özelliği çok daha belirgin bir biçimde ortaya çıktı:

  1. Cahilliği.
     
  2. Seviyesizliği.
     
  3. Dalkavukluğu.

* * *

Medyanın, "yandaşlık" sözcüğü ile de ifade edilen dalkavukluk özelliği zaten malum.

Kendi meslektaşlarını ihbar edip hapse attırmaya çalışan ve kaset olaylarıyla politikacılara belden aşağı vuran köşe yazarlarının ve yöneticilerin seviyesizliği de öyle.

Bunların çaresi yok...

Ama cehaletin var.

* * *

Geçen yazımda belirtmiştim:

Seçmenin "ekonomik kaygılarla" oy verdiğini söylemekle, "Stockholm Sendromu" çerçevesinde oy verdiğini söylemek arasında, "seçmene saygı" açısından hiçbir felsefi, ahlaki ve siyasi fark yoktur.

Seçmenler çeşitli nedenlerle parti tercihi yapar ve bunların en bilinenleri de ekonomik nedenler ve aileden gelen kültürdür.

"Güçlüden yana olmak" da bu nedenlerin önde gelenlerindendir.

"Güçlüden yana olmak" o denli bilinen bir gerekçedir ki, seçim öncesinde yapılan kamuoyu yoklamalarında bile her parti "önde gitmeye" çalışır ki oyu artsın!

Seçim öncesinde "seçimin galibi" görünen parti, siyasal bilimlerin ünlü "bandolu vagon etkisi" ile oylarını arttırmayı bekler.

Haluk Şahin'in "Davul zurna etkisi" dediği bu etki, seçmenlerin genellikle "kazanandan yana tavır koymaları" güdüsüne dayalıdır.

Hiç kuşkusuz "Stockholm Sendromu" da bu etkinin çok özel bir halidir.

Ayrıca psikolojide ve sosyal psikolojide bir de "Saldırganla özdeşleşme" veya "Zalimle özdeşleşme" diye bir olgu vardır ki, o olgunun genel mekanizması da "Stockholm Sendromunun" gerisinde yatan faktörlere ışık tutar.

Bir başka deyişle "Stockholm Sendromu" denilen olgu her ne kadar Stockholm'deki bir banka soygunu sırasında ve sonrasında yaşananlardan adını almışsa da simgelediği özel durum, daha önce çok iyi bilinen bazı mekanizmaların bir özel olay sırasındaki görünümünden ibarettir.

* * *

Bu "sendrom" sadece Stockholm'de de yaşanmamıştır.

Olayı, bir bilgi notu olarak, İçimizdeki Zalim kitabımdan özet olarak aktarayım:

Amerika Birleşik Devletlerinde ünlü medya imparatorluğunun varislerinden biri olan Patricia Hearst, solcu gerilla örgütü Simbiyonez Özgürlük Ordusu tarafından kaçırılır.

Kaçırılmasından iki ay sonra, 3 Nisan 1974'te kaydedilmiş bir kasetle yaptığı duyuruda, SLA'ya katıldığını ve Tania adını aldığını açıklar.

Çok kısa bir süre sonra San Francisco'daki bir bankayı soyarken görüntülenir.

Eylül 1975'te, SLA örgütü üyeleriyle birlikte bir apartman dairesinde yakalanır.

Mahkemede savunma avukatı, Patty'nin gözlerinin bağlandığını, bir hücreye atıldığını, fiziksel ve cinsel tacize uğradığını iddia etti.

Savunma, "Stockholm Sendromu" kavramına dayandırılmıştı.

Avukat, örgüt tarafından Patty'nin beyninin yıkandığı tezini işledi.

Olayın ayrıntılarını ve Patty Hearst'e daha sonra neler olduğunu İçimizdeki Zalim sayfa 90-91'de okuyabilirsiniz.

* * *

Yine araya olağanüstü gelişmeler girmezse, Stockholm Sendromu'nun siyasal çözümlemelerde nasıl kullanıldığını Perşembe günkü yazımda aktaracağım.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional