Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

GUGUK
 

Sevgili okurlarım, geçen yazımda bugün Stockholm Sendromu konusuna devam edeceğimi belirtmiştim.

Ama olaylar o denli hızlı gelişti ki o yazıyı bir iki gün ertelemek gereksinmesi duydum.

Çünkü şu anda gündeme "Siyaset ve Hukuk" olayları, tartışmaları egemen oldu.

Bunun üzerine "Hukuk" başlıklı bir yazı yazmayı düşündüm...

Fakat yazının başına oturduğumdan beri nasıl yazacağıma bir türlü karar veremedim:

Ben bütün kalbi ve aklıyla, hukuka, adalete, yargıya, yargıçlara inanan biriyim...

Ne yapayım, bu inanç benim genlerime işlemiş adeta...

Ailede, okulda, işyerinde hep hukuk ve adalet duygularıyla yetiştirilmişim, yaşamışım...

Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olması gerektiğine yürekten inanıyorum...

Akademisyenliğimin yanında medyada yazmaya ve görünmeye başladığımdan beri hep "Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" anlayışını savundum...

Her vesile ile, yazdığım her yazıda, yaptığım her konuşmada yargıya olan inancımı, yargıçlara olan saygımı ve güvenimi dile getirdim.

Gerek hukukun gerek adaletin gerekse yargıçların tartışma dışı olduğunu düşünecek kadar saf değilim elbette...

Tam tersine, bütün toplumsal kurumlar gibi hukuk kurumunun da, adalet mekanizmasının da siyasal, toplumsal, kültürel oluşumlardan etkilendiğini biliyorum, görüyorum...

Yargıçların ve bütün adalet mekanizması mensuplarının da insan olduklarını, "beşer şaşar" özdeyişine uygun olarak hataları, eksikleri olabileceğini, olduğunu biliyorum, görüyorum...

Olanla, olması gereken arasındaki çelişkileri fark ediyor, bunları zaman zaman dile getiriyor, insan haklarına ve evrensel hukuk kurallarına uygun bir hukuk kurumunun ve adalet mekanizmasının oluşturulması için canla başla çalışıyorum.

İşte bütün bu duygu ve düşüncelerle, son olaylar üzerine, "Hukuk" diye bir yazıyı nasıl kaleme alabileceğime bir türlü karar veremedim...

Sanıyorum iyi bir yazar değilim...

Hele hele iyi bir köşe yazarı hiç değilim...

Bu nedenle, kendi yetersizliğimden kaynaklanan bir biçimde, size bugün "Hukuk" üzerine değil, "Guguk" üzerine bir yazı yazmaya karar verdim.

Beni bağışlayacağınızı umut ederim!

* * *

Guguk bir kuş cinsidir.

Ben onu anneannemin evindeki guguklu saatle tanıdım.

Mutlu çocukluk günlerimde, altından sarkan, ucunda ince uzun çam kozalağı biçiminde ağırlıkları olan zincirlerle kurulan bu kuş yuvası biçimindeki süslü saatin karşısına geçer, tepesindeki bir küçük kapının açılarak kuşun çıkıp "guguk, guguk" diyerek saatin kaç olduğunu haber vermesini beklerdim.

Anneannemin guguklu saati benim için, mutlu, güvenilir, sevecen, adil bir evrenin simgesiydi sanki.

Bilimsel adı Cuculus canorus olan bu kuşun, yumurtalarını başka kuşların yuvalarına koyarak onları kuluçkaya yatıran bir asalak olduğunu öğrendiğimde uğradığım düş kırıklığını asla unutamıyorum:

Benim bu kadar sevdiğim, inandığım, güvendiğim, bütün çocukluğumun, saflığımın simgesi olan bir kuş nasıl bu kadar acımasız, istismarcı ve asalak olabilirdi!

Bu yazıyı yazarken bir yanlış yapmayayım diye yeniden ansiklopedilere (google'a değil) baktım...

Bakmaz olsaydım; bir de bu kuşun, yuvasını kullandığı kuşun yavruları dışarı attığını öğrendim.

Bilgiler şöyle:

Siyaha yakın külrenginde, 30-35 santim boyunda, kısa bacaklı, uzun kanatlı, uzun ve renkli kuyruklu, böceklerle beslenen bir kuş bu.

Dişi guguk kuşu yuva yapmıyor.

Yumurtalarını başka küçük kuşların yuvalarına bırakıyor.

Onlar da bu yumurtaları kendilerinin zannederek kuluçkaya yatıyor ve yumurtadan çıkanları büyütüyor, çünkü yumurtalarını bırakan dişi guguk kuşu gelip, asıl yuva sahibi kuşun yumurtalarından çıkan yavruları dışarı atıyor.

Sevgili okurlarım, bu bilgileri öğrenince, guguk kuşuna karşı duyduğum, çocukluğumun o muhteşem ve saf hayranlığının ne hale geldiğini, benliğimde ne biçim sarsıntılar olduğunu tahmin edemezsiniz...

Çünkü o simgenin yıkılması, içinde yaşadığım evrenin güvenilirliğini de yok etmişti.

Zaman zaman o şokun, yaşadığım o travmanın etkilerini hâlâ üzerimden atamadığımı hissediyorum...

Sanıyorum bugün, önceden söz verdiğim yazıyı da, güncel olayların gerektirdiği "Hukuk" yazısını da yazamamamın nedenlerinden biri, kendi zihnimde yarattığım hayallerle, bu hayalleri paramparça eden acı gerçeklerin ruhumda yarattığı bu travma...

Beni bağışlayacağınızı umuyorum!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional