Kitaplar Sürekli Yazılar Kitap Söyleşileri |
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
HOYRATLIK MI, İDEOLOJİK KİN VE GAREZ Mİ?
Dün Mümtaz Soysal yazdı: Fatih Hilmioğlu ve Mehmet Haberal'a yapılanları "hoyratlık" diye niteledi. Her ikisi de tıp profesörü. Her ikisi de eski rektör, Haberal ayrıca kurucu rektör. Her ikisi de ölüm tehlikesi olan ve özenli tedavi gerektiren hastalıklara yakalanmış. Her ikisi de "Ergenekon" denilen ve henüz varlığı kanıtlanmamış bir örgüte üyelikten dolayı pek çok insanın tutuklu yargılandığı davadan dolayı hapiste. Cezaevi ile hastane arasında gidip geliyorlar. Ve tabii bu arada hastalıkları ilerliyor. Tutuklu yargılanmaları konusunda kamuoyu vicdanı rahatsız. Yargıtay Haberal'ın tutukluluk halinin devamına karar veren yargıçları mahkum etmiş. Soysal yazısının sonunda her zamanki dengeli ve dikkatli üslubuyla şöyle diyordu: "...Konu, hoyratlıkta eşitlik değil ki, hoyratlığın kendisidir söz konusu olan: Soysal hocanın bu yazısını okurken, 12 Mart döneminde onun başına gelenleri anımsadım: Bugün tıp profesörlerinin başına gelenler o zaman hukuk profesörlerinin başına geliyordu. Anayasa Hukuku Profesörü Mümtaz Soysal ile birlikte onun avukatlığını yapan Ceza hukuku Profesörü Uğur Alacakaptan da tutuklanıp askeri cezaevine konmuştu. Mümtaz Soysal cezaevinde tokat yerken, zaten belinden sakat olan Uğur Alacakptan'ın eline de kazma verilip buz kırdırılmış ve belindeki hastalık nüksetmişti. Mümtaz Sosyal hocanın en dengeli sözcükle, "hoyratça" diye nitelediği bu davranışlara ben, daha uygun olduğunu düşündüğüm için, "zalimce" diyorum. Acaba bütün bu davranışların arkasında ne yatıyor diye düşünüyorum: Yargı ve emniyet mensuplarını, adalet mekanizması ile bağlantılı hekimleri, sivil ve askeri cezaevi yöneticilerini, cezaevlerinde görevli sivilleri ve askerleri, tutuklulara veya mahkumlara "hoyratça" ya da "zalimce" davranmaya sevk eden özellik nedir acaba? Bireysel nitelikler mi? Toplumsal özellikler mi? Cehalet mi? Özel eğitim mi? "Zamanın ruhu" denilen ideolojik kamplaşmalar ve beyin yıkamalar mı? Örneğin Mustafa Balbay'ın "Zulümhane" adlı kitabı yayınlandıktan sonra tek kişilik hücreye nakli sırasında "Şimdi görürsün zulümhaneyi" diyen ses hangi anlayışı yansıtıyordu? Soğuk Savaş'ın egemen olduğu yıllarda "milli düşman" "komünistlerdi". Bugünlerde de "darbeciler" milli düşman ilan edilmiş durumda. Galiba bütün iş, önce toplumu koşullandırmak: Düşman kamplara bölmek... Kamplar arası kin ve garezi körüklemek... Sonra da susturacağınız kişileri düşman etiketi ile yaftalayıp suçlamak! İster "hoyratlık" deyin, ister "zulüm", gerisini koşullanmış toplumsal bilinç hallediyor galiba! Ama bu "toplumsal düşmanlık bilincine sığınmak" insanları yasal ve vicdani sorumluluklarından azat ediyor mu? Bence asıl insanlık ve hukuk meselesi bu! |
Tweet |
Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.
Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta
Son güncelleme tarihi 2 Aralık 2024