AYDINLANMA
EMRE KONGAR
TUNA KİREMİTÇİ, ATATÜRK, SİLİVRİ VE VİCDAN
Sevgili okurlarım, insanın "İçindeki Zalimin" azgınlaştığı, zincirlerini kopararak başı boş kaldığı, dünyaya meydan okuduğu anlar, beni hâlâ çok şaşırtıyor ve korkutuyor.
Bunu hem dış dünyadaki zalim diktatörlerin tutum ve davranışlarında, hem de kendi toplumumuzdaki linç eylemlerinde gördüğüm zaman gerçekten çok ama çok üzülüyorum ve korkuyorum.
İnsanlık için üzülüyorum ve korkuyorum...
Kendi toplumumuz için üzülüyorum ve korkuyorum...
En çok da bu zalimce tutum ve davranışları sergileyenler ve onların hedefleri olan mazlumlar için üzülüyorum ve korkuyorum.
* * *
Değerli okurlarım bilir, bu sütunda sık sık "Ey vicdan neredesin?" diye sorarım...
Son tutuklamalar üzerine sahneye konan linç eylemleri karşısında bu Pazar yine
böyle bir yazı yazmayı planlıyordum ki, 25 Şubat 2011 Cuma günü Tuna Kiremitçi'nin
Hürriyet'in Kelebek ekindeki yazısını gördüm.
Benim yazmayı düşündüğüm bir konuyu çok güzel işlemişti.
Üstelik benim ilk kez duyduğum bazı bilgiler de vardı yazıda.
İçerdeki ve dışardaki okurlarıma o yazıyı sunmak istiyorum
bugün (siyahları ben vurguladım).
* * *
"Atatürk Silivri'de.
Gazeteci Cem Güner'in 'Atatürk Silivri'de' belgeseline göre,
Gazi buraya iki kez gelmiş.
İlkinde 1937 yılında Trakya Manevrası sırasında Kurfallı tren istasyonundan
geçerken halkı selamlamış.
İkinci ziyaretindeyse çarşıda dolaşıp Silivrililerle söyleşmiş.
Belgeseli izleme şansım olmadı ama 'Silivri' ve 'Süper Silivri'
gazetelerindeki bilgiler böyle.
Atatürk Harbiye'de okurken 19. yüzyıl son demindeydi: Bir yanda
II. Abdülhamit baskısı, diğer tarafta küresel güçlerin hesapları.
Abdülhamit kafasına göre haklıydı: İmparatorluğu ayakta tutmanın başka
yolunu bilmiyordu.
Sirkeci'deki evde ateşli konuşmalar yapan Mustafa Kemal de haklıydı: Ne de
olsa Namık Kemal ve Tevfik Fikret okuyarak yetişmiş bir gençti.
Biri ölmekte diğeri doğmakta olan iki dünya onların şahsında karşılaşıyordu, farkında olmasalar da.
Mustafa Kemal'in suçlandığı şeyler:
Okulda gazete çıkarıp zararlı fikir yaymak, Abdülhamit'in arabasına bomba
atmak, gizli toplantılar yapmak, gizli örgüt kurmak...
Onu attıkları Bekirağa zindanı, Abdülhamit'e diklenen hürriyet savaşçılarıyla
doluydu: Sürgün ya da hapis kararını bekleyen öğrencilerle.
Tıpkı şu an Silivri'deki hapishanede bekleyen genç subaylar gibi. 2 yıldır
tutuklu Teğmen Mehmet Ali Çelebi gibi mesela...
Oradaki gazeteciler, aydınlar gibi.
Elimizi vicdanımıza koyup düşünelim: Mustafa Kemal Yüzbaşı bugün yaşasa
kaderi Mehmet Ali Teğmen'den farklı mı olurdu?
'Evet' diyemiyorsak, merhamet şart demektir.
Bu 'ahval ve şerait içinde' aydına düşen, fikirleri ne olursa olsun içerideki
insanlara karşı vicdansız olmamak.
Her kuşağın tarihi sürprizlerle dolu: Gün gelir, bugün iktidardakiler yarın
'sakıncalı piyade' olur.
Tıpkı bir zamanlar şiir okudu diye hapse atılan Erdoğan'ın
şimdi iktidar olması gibi.
Atatürk bugün öğrenci olsa yine Silivri'deydi.
Bekirağa yerine burada bekliyordu alacağı cezayı.
Peki siz neredesiniz sevgili aydınlar?
Yoksa vicdanınız Malta'da sürgünde mi?"
|