Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

AYDINLANMA

 

EMRE KONGAR

 

CAMERON DA ULUS DEVLETE GERİ DÖNERKEN: İSLAM VE LİBERALİZM
 

Eğilim önce Almanya'da başladı:

Avrupa'daki en büyük Türk-İslam nüfusunun yaşadığı Almanya, Alman Kültürünün egemen olduğu bir kampanya başlattı.

Hem ülke içindeki Alman Kültürünün güçlendirilmesini gündeme getirdi, hem de dışardan gelecek yabancıların bu kültürle yoğrulmaları için ek önlemler aldı.

Tabii Alman Kültürünün en önemli ögesi Almanca olduğu için, dil ön plana çıktı.

Fransa ve İtalya olaya daha çok radikal, siyasal, dogmatik İslam kültürünün ve bu kültüre dayalı olan İslami yaşam biçiminin kadına tesettür uygulaması üzerinde yoğunlaştı.

Kadın eşitliği ve özgürlüğü adına, çarşaf, burka gibi kadını tam örten, tesettüre bir takım yasaklar getirildi.

Fransa'nın ulusal kültürünü korumak için Fransızca konusunda aldığı koruyucu önlemler zaten biliniyor.

Şimdi kervana İngiltere de katıldı:

BBC Türkçe'nin internet sitesinde 7 Şubat 2011 tarihinde yayımlanan habere göre, İngiltere Başbakanı David Cameron hafta sonunda Münih'te bir güvenlik konferansında İngiltere'de çok kültürlülüğün başarısız olduğunu söylemiş (haber burada, e.n).

Habere göre devlete dayalı çok kültürlülüğü eleştiren Cameron, İngiltere'de farklı kültürlerin birbirlerinden kopuk yaşamlar sürmesinin teşvik edilir hale geldiğini savunmuş.

İnsanların her tür aşırılığa yönelmesini önlemek için İngiltere'nin daha güçlü bir ulusal kimliğe ihtiyaç duyduğunu vurgulamış.

David Cameron, aşırılık yanlısı İslamcılığı teşvik eden gruplara karşı daha sert bir tutum takınacaklarının altını çizmiş.

Cameron, ayrıca ülkenin değerlerine saygı göstermeyen Müslüman gruplara sağlanan mali kaynakların kesileceğini ifade etmiş.

"İşin doğrusu, son yıllardaki pasif hoşgörüye değil, çok daha aktif, güçlü (adaleli) bir liberalizme ihtiyacımız var" diyerek bütün bunları "ulus devlet bağlamında, liberal yaşam biçimini korumak ve güçlendirmek uğruna yapacağını" açıklamış.

* * *

Kendi katı ideolojik dünyalarında yaşayanlar, izledikleri stratejilere, bu stratejileri uygun olarak yaptıkları davranışlara karşı oluşan tepkileri pek algılayamazlar.

Aynı duyarsızlık, kendi küçük çıkarlarının küçük dünyalarına hapsolmuş küçük insanlar için de söz konusudur.

Oysa her eylem bir tepki yaratır.

İzlenen her yayılma veya egemenlik kurma stratejisi karşı stratejileri doğurur.

İşte tam bu noktada, radikal, siyasal, dogmatik İslam'ın demokrasiyi, çok kültürlülüğü kendi yayılması, kendi egemenliği için kullanması stratejisine geliyoruz:

Radikal, siyasal, dogmatik İslam, kendi yaşam tarzını, kendi kültürünü, demokratik hak ve özgürlüklerden yararlanarak, çok kültürlülük adına dayatmaya başlayınca, buna karşı tepkilerin doğmaması olanaksızdı.

Nitekim şimdi Avrupa açıkça bu noktaya gelmiş görünüyor:

Demokrasi, kendi yaşam biçimini ve kendi kültürünü, radikal, siyasal, dogmatik İslam'a karşı koruma stratejisini geliştiriyor.

Cameron'un "çok kültürlülüğün iflasını", üstelik "liberalizm adına" ilan etmesi bundan kaynaklanıyor.

Geçen yazımda ele aldığım, Türkiye gezisinde yaptığı konuşmada, hem Avrupa Birliği'nin hem de Türkiye'nin ortak değerleri olarak "laikliği" vurgulaması da aynı stratejinin bir parçası gibi görünüyor.

* * *

Özellikle demokrasi istekleriyle başlayan İran devriminin radikal, siyasal, dogmatik bir İslami rejime dönüşmesi bu yeni stratejinin oluşması için ilk işaret fişeği olmuştu.

Avrupa'da radikal, siyasal, dogmatik İslam'ın sistematik gelişmesi ve büyümesi bu işaret fişeğini güçlendirdi.

El Kaide'nin terör saldırıları ise olayın ne kadar vahim olduğu konusunda bütün dünyayı uyardı.

Bizim cahil ve çıkarcı politikacılarımız acaba bütün bu gelişmelerin farkında mı?

Yoksa kendi küçük çıkarlarıyla ördükleri küçük dünyalarında, küçük hesaplarla uğraşmaktan dolayı bütün bunlardan habersiz mi?

Haberleri olsa, çapları, bunları algılayacak ve bu yeni gelişmelere uyum sağlayacak nitelikte mi?

Ufuklarını biraz genişletmeleri için, Türkiye'ye Avrupa Birliği'nin kapılarını kapatan Merkel ile Sarkozy'e ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin bir parçası olmasına inanan, bunun için çalışan Cameron'a daha yakından bakmalarını öneririm:

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde birbirine zıt görüşleri savunan bu liderlerin üçünün birden, hem ulus devlete geri dönüşü, hem çok kültürlülüğün iflasını, hem radikal, siyasal, dogmatik İslam tehlikesini, hem de laikliği vurgulamaları acaba bir rastlantı mı!


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 22 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional